Komisyonda Güzel Şeyler Oluyor
Demokrasi Komisyonu’nun son toplantısı umut verdi. CHP, MHP ve DEM Parti’nin sunumları başarılıydı. Suriye’de ise barış halen uzak. Merkezi hükümet ve SDG, bir an önce ortak müştereklerde birleşmeli. Öte yandan Zengezur koridorunun açılması, önemli bir gelişmeydi

14.08.2025
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda güzel şeyler oluyor. Komisyonun 12 Ağustos tarihindeki 3. toplantısında, CHP Milletvekili Murat Emir, 29 maddeden oluşan demokratikleşme önerileri sundu. Maddeler, demokrasi açısından, ilk etapta atılabilecek adımlar şeklinde düşünürsek, gayet yerindeydi.
Terörle Mücadele Kanunu’ndan basın özgürlüğüne, cezaevlerindeki hak ihlallerinden AİHM kararlarına uyulması gerekliliğine kadar sade, somut ve net öneriler sıralanmıştı.
İlk maddede; anayasaya uymayan bir iktidarla yeni anayasa yapılamayacağı belirtilse de diğer 28 madde hayata geçirildiği takdirde, zaten yeni bir anayasaya da uyulacağının taahhüdü verilmiş olacaktır iktidar tarafından.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın, yeni infaz yasasının gerekliliğine ilişkin konuşması ise takdire şayandı. Aylardır yazdığım üzere Feti Yıldız’ın infaz düzenlemesi taslağı TBMM’de değiştirildiği için meclis tatile girmeden önce eksik gedik bir düzenleme yürürlüğe sokulmuştu. Şimdi Yıldız kamuoyuna açık olarak; adli ve siyasi mahpusların infazında ayrım olmaması gerektiğinin, Avrupa’daki ceza ve ıslah uygulamalarının örnek alınmasının ve yine çok sıkıntılı bir konu olan infaz yasasının sade, açık ve herkesin anlayacağı şekilde oluşturulması zorunluluğunun altını çizdi. Ki son infaz düzenlemesinde cezaevlerinde bir kaos yaşandığını, hangi mahpusun hangi düzenlemeden nasıl faydalanacağına ilişkin hem infaz hâkimlerinin hem cezaevi idarecilerinin hem de cezaevleri infaz memurlarının sıkıntı yaşadığını belirtmiştim. Feti Yıldız bu soruna da tercüman oldu.

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu
DEM Parti’den Gülistan Koçyiğit’in belirttiği en önemli konu ise komisyonun sivil toplum örgütleriyle görüşmesi, bu kapsamda bir metodoloji ve takvim oluşturulması lüzumuydu. Burada amaçlananın, barışın toplumsallaşması olduğunu da vurguladı Koçyiğit.
Komisyonun yeni toplantısı, 19 Ağustos Salı günü yapılacak. Henüz etkisi ve yetkisi belirlenmese de son toplantıda görüşülen gündemler, komisyon adına umut verdi.
Artık olması gereken; CHP’nin sunduğu 29 maddenin, Feti Yıldız’ın bahsettiği ayrımsız infaz düzenlemesinin ve Gülistan Koçyiğit’in talep ettiği komisyon-STK görüşmelerinin bir an önce hayata geçirilmesi. Komisyonun göstermelik mi, yoksa etkili ve yetkili mi olduğu da bu vesileyle anlaşılacaktır.
Ayrıca MHP geçen hafta, sürece şüpheyle bakan Türk halkına barışı anlatmak amacıyla Asırlık Birlik, Sonsuz Kardeşlik adı altında halk buluşmaları örgütlemeye başladı. İlk durak Erzurum’du. Geçen haftaki yazımda bu kapsamda MHP ve Ak Parti’yi eksik bulduğumu belirtmiştim. Şimdi Ak Parti’nin de halk buluşmaları için adım atmasını bekliyoruz.
Suriye’de sorun sürüyor
Türkiye’de olumlu gelişmeler olurken Suriye’de vaziyet öyle değil. SDG ve merkezî hükümet arasındaki federasyon çözümsüzlüğü sürüyor.
Hakan Fidan ve ekibinin Şam ziyareti sonrası Şara, net bir tavır alarak federasyonu kabul etmeyeceğini ve Paris’te düzenlenecek müzakerelere katılmayacağını açıkladı.
Bu tavrın bir nedeni de SDG’nin Haseke’de düzenlediği konferanstı. Merkezî hükümeti dışlayan ve Suriye’deki tüm halk kesimlerinin katıldığı konferansla SDG, bölgedeki emperyal güçlere “Suriye’yi biz yönetebiliriz.” mesajı da veriyordu.
PKK yöneticilerinden Murat Karayılan’ın Suriye’ye ilişkin açıklamaları ise anlaşmazlığa tuz biber ekti. Açıklamada gayet haklı kaygılar yer aldığı gibi, haksızlık yapılan konular da vardı.
Mesela HTŞ içindeki grupların düzenlediği Alevi katliamının gündeme getirilmesini ve silah bıraktıkları takdirde Kürtlerin de aynı saldırılara maruz kalabileceği kaygısını haklı buluyorum. Lakin Süveyda’daki çatışmaların da aynı kapsama alınması yanlış. Dürzilere HTŞ güçleri saldırmadı ki bunu ABD dahi gayet açık bir dille ifade etti. Şara hakkındaki görüşlerim değişmemekle birlikte, Süveyda’daki sorunların ve çatışmaların kaynağı İsrail’di ve HTŞ güçleri bölgeden çekilerek, bu gerçeği görünür hale getirmişlerdi.
Murat Karayılan grubunun, silah bırakma konusunda itirazları olduğunu, aylar önce yazmıştım, şimdi bu açıklamayla bilgi de teyit edilmiş oldu.
Kaygılar samimiyse ve Şara kısa sürede güvenilmez bir konuma düştüyse ki öyle, tarafların bir arabulucuya şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. Bu da gizli kapaklı toplantılarla olmaz.
Eğer Hakan Fidan, Suriye’de barış konusunda da ısrarlıysa SDG içinde yer alıp silah bırakmaya karşı çıkan ve federasyon isteyen lider kadroyla Şam yönetimi arasında arabuluculuk yapabilir ve Türkiye’de barış için gösterilen ısrar, Suriye’de de hayata geçirilir.
Bilindiği üzere Türkiye’nin desteklediği ÖSO’yla SDG arasında çatışmalar başladı ve bu anlaşmazlık sürerse kan gövdeyi götürecek. Kimse bu çatışmanın, Türkiye’deki barışı etkilemeyeceği hayaline kapılmasın zira kim kimle beraber hepimiz biliyoruz.
Şara’nın idari özerkliğe karşı değiliz şeklindeki açıklaması ise ortak müşterekler açısından yerindeydi (Kendi fikri olduğunu kesinlikle düşünmüyorum). Aslında idari özerklik, 10 Mart mutabakatında yer alıyordu. Kavram kargaşası yaşanmasın, idari özerklikle federasyon aynı şey değil.
Gelinen noktada ister valilik ister belediye başkanlığı sistemiyle olsun, yerel yönetimlere bağlı yerel güvenlik güçleri dışındaki silahlı birimlerin, merkezi hükümete entegrasyonu, hayati önemde. Herkesin her istediğini alamayacağını, ortak müştereklerde buluşmak gerektiğini, emperyal güçler bölgesel güçleri kapıştırmaktan hiçbir zarar görmezken, bedeli halkların ödeyeceğini, artık tüm taraflar anlamalı.
Orta yol bulunabilir, merkezi hükümetin bazı bakanlıkları, azınlıklara verilebilir, tepeden inme bir anayasa dayatması yerine anayasa komisyonu oluşturularak ortaklaşılmış bir anayasa yürürlüğe sokulabilir.
ABD ve Rusya arasındaki paylaşım kavgasından yeni ittifaklar çıkararak yine savaşırız düşüncesiyle yapılan planlar, sadece halklara zarar verecektir.
Küresel güçlerin, özellikle ABD’nin, Orta Doğu ve Afrika’da planladıkları sistemde Türkiye’ye misyon biçtikleri açık. Afrika ülkeleri liderlerinin sıklaşan Türkiye ziyaretleri ve ABD elçileriyle yapılan toplantılar, bu durumun göstergeleri. Nitekim BM’nin, Suriye hükümetini tanıdıklarını ve Suriye’nin egemenlik hakkına saygı duyulması gerektiğini vurguladığı açıklaması da bunun göstergesi ve bizzat İsrail’e yönelik utangaçça da olsa bir eleştiriydi.
Şara’nın Suriye’yi yönetecek ve dengeleri sağlayabilecek kapasitede olmadığını bilmekle birlikte, tüm diğer dengeleri de göz önüne alarak sağduyulu davranmakta fayda var. Aksi takdirde tekrarlıyorum, Türkiye’deki olumlu gelişmeler de Suriye’deki süreçten etkilenecektir.
Trump’ın Yolu: Zengezur’u ver, Donetsk’i al mı?
Geçen hafta Beyaz Saray’da Trump’ın organizatörlüğünde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan bir araya gelerek, barış anlaşması imzaladılar.
Bu toplantının, barış dışında önemli yanı, Türkiye’yi Hazar Denizi’ne bağlayacak rotanın eksik parçasının, yani Zengezur koridorunun Ermenistan’ın onayıyla açılacak olmasıydı.
Kars’tan Bakü’ye uzanacak ticari yolun, Zengezur’dan geçecek bölümünün, ABD denetimine verilmesini hem Azerbaycan hem de Ermenistan onayladı. Koridora da Trump Yolu adı verildi.
Bölgedeki demiryolu inşasını ABD’li şirketler üstlenecek. Haliyle yapım çalışmalarının ve şirketlerin korunması için ABD’nin askeri güçleri de bölgeye yerleşecek. Hatta bir üs dahi kurabilirler. Bu da demek oluyor ki ABD artık Güney Kafkasya’da da var olacak.
Ermenistan, yıllardır bağlantı geçişini tıkadığı için bu rota işlemiyor, ticaret İran veya Rusya üzerinden gerçekleşiyordu. Koridorun açılması, İran ve Rusya’nın aleyhine oldu, diyebiliriz. Lakin Rusya’dan beklenen tepki gelmedi. İran ise rahatsızlığını açıkça ilan etti zira artık ABD, İran sınırının sıfır noktasında yer alacak. Bu da İran’ın hem ticaretine hem de güvenliğine zarar verecek bir durum teşkil ediyor.
Rusya’nın sessiz kalması ise Ukrayna’yla süren savaşa ilişkin Putin ve Trump’ın bir anlaşmaya varmış olmasından kaynaklı olabilir. Ki yarın Alaska’da bir devler zirvesi gerçekleşecek. Bilinir ki liderler bir araya gelmeden önce, gerekli anlaşmalar zaten yapılmıştır. Onlar sadece imzaları atar.
Trump’ın “toprak takası” olarak ifade ettiği konu ise Rusya’nın, Zengezur koridoruna ilişkin taviz vermesini ve ABD’nin Güney Kafkasya’daki varlığını kabullenmesini, karşılığında da ABD’nin Zelenski’ye baskı yaparak Ukrayna’da Rusya’ya bağlanmak isteyen Donetsk bölgesinin Rusya’ya verilmesini sağlamasını ve savaşın bitirilmesini içeriyor olabilir. Kısaca: Zengezur’u ver, Donetsk’i al.
Zelenski de bunu biliyor olsa gerek ki zirveden dışlanmasına itiraz etmeyi sürdürdü ve makus kaderi olarak Trump’tan yine olağan fırçasını yedi.
Şaşırtıcı değil zira Ukrayna-Rusya savaşı, aslında NATO’nun Rusya’yla savaşıydı ve bu savaşın organizatörü ABD’ydi. Devlerin savaşında piyon olarak kullanılan Zelenski ise onların anlaşması sonucu ortada kalıverdi. Buradan çıkarılacak derslerden biri de emperyal güçlerin pay savaşında öne sürdüğü kuklalardan biri olursanız, en çok bedeli de siz ödersiniz olmalı.
Alaska zirvesinde bu ihtimallerin gerçekleşip gerçekleşmediğini göreceğiz.
Türkiye kazançlı
Öte yandan Türkiye’nin bu yoldan kazançlı çıkacağı muhakkak. Türkiye’yle Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkeler arasında ticaret kanalları açılmasının yanı sıra Avrupa’nın da aynı ülkelerle ticareti Türkiye üzerinden gerçekleşecek, yani Türkiye, Güney Kafkasya’nın Avrupa’ya açılan ticaret kapısı işlevini görecek. Önümüzdeki beş yılda tamamlanması planlanan demiryolu inşalarının ardından, bu tablo çok daha net şekilde ortaya çıkacaktır.
Bugün emperyalistlerin paylaşım kavgası kızışırken ve hiçbir dünya ülkesi ABD ile Rusya bloklarına kolay kolay kafa tutacak güçte değilken asıl hedef, bu güçlerin pay savaşlarına ülkeni ve halkını alet etmemek olmalıdır. Aksi takdirde rahatlıkla Zelenski gibi şamar oğlanı durumuna düşebilirsiniz. Orta Doğu’da birbiriyle kapışan tüm güçlerin de dikkatine: Aslolan güvenilmez efendilere bel bağlamak değil, birbirinizle anlaşabilmektir. Gerçekler acıtır.
Not: Teşekkür ve duyuru: Geçen haftaki yazımda, CHP Hatay Milletvekili Servet Mullaoğlu’nun, Cilvegözü çetesini ifşa eden haberlerim üzerine, TBMM’ye soru önergesi verdiğini, bu konuda görüştüğümüzü belirtmiştim. Soru önergesi, geçtiğimiz günlerde Hatay yerel basınının da gündemindeydi. Güzel haberler yapıldı. Mullaoğlu’na ve Hatay’ın yerel gazetelerine teşekkür ediyorum.
Lakin sosyal medya hesabına gazete, kendine de gazeteci diyen ve hakkında pek çok yüz kızartıcı iddia bulunan bir şahsın, sayfasında, Cilvegözü haberlerimi kendi haberi gibi lanse ettiğini, açıkça haber hırsızlığı yaptığını da Hataylılar tarafıma iletti. Konuyu şimdilik, sinek küçüktür ama mide bulandırır, kapsamında gördüğümü belirtmek isterim. Haber hırsızlığına devam edildiği takdirde, şahıs hakkında adli yollara başvuracağımı kamuoyunun bilgisine sunarım.