Köprüden önceki son anket
Seçmenin “memnuniyetsiz” olduğu çok şey var. Ama iş “değişim” iradesine gelince kitlesel seçmen davranışı değişiklikleri gözlenmiyor
13.06.2018
Aniden hayatımıza giriveren "seçim havasının" son kavşağındayız ve seçim yasakları da artık başlıyor. Son tur anketler yapıldı, yapılıyor; araya zaten bayram tatilinin girmesiyle de, sonucu açıklanmayan anketleri yapmak için bile artık vakit kalmayacak.
Ufak yüzdelerin bile, hem Cumhurbaşkanlığı hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi "ikiz" seçimleri için belirleyici olacağı bir noktadayız. Ve bizim gibi verilerle çalışmayı sevenlerin, seçimler öncesi sonuçları merak edenlere aktarabileceği pek fazla net bilgi olmayacak.
İşin açıkçası durum tam şöyle: güvenilir anketleri incelediğimizde, haftadan haftaya "trendlerin değiştiği" seçimlerle karşı karşıyayız. Süregelen çizgiye bakıp da, "demek ki böyle bir tablo oluşuyor" dediğimiz anda, adeta renklerin birbirine karıştığı ve tablonun başka bir manzaraya döndüğü hâller söz konusu.
Bu ne demek?
Türkiye kamuoyunun "memnuniyetsiz" olduğu ve değişmesini istediği çok şey var. Ama iş "değişim" iradesine gelince, geniş kitlelere yansıyan seçmen davranışı değişiklikleri gözlenmiyor.
Buna karşılık, gerek "başkanlık sistemi" gerekse de gene bu sistem için çıkarılan "İttifak Yasası" ufak tercih değişikliği yüzdelerinin büyük sonuçlar doğurabileceği biçimde değişiklikler getirmiş durumda. Bu nedenle de, yüzde olarak "büyük kayış" sayılamayacak tercih değişikleri, önümüze Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması ve Meclis çoğunluğunun kılpayı bir veya öteki ittifakta kalması gibi sonuçları doğurabiliyor.
Örneğin Meclis tablosu açısından, Saadet Partisi'nin yüzde 1-2 oranında alması ile yüzde 3-4 oranında oy alması arasında "dağlar kadar" fark var. Metropoll Araştırma'nın Mayıs ayındaki kamuoyu araştırmasının sonuçlarına göre Saadet Partisi, yüzde 1.8'lik bir oy oranına sahipti. İlk bakışta, partinin oylarını 1 Kasım 2015 seçimlerine göre, "katladığı" ve yüzde 0.7’den bu seviyeye çıktığı gözleniyor. Ne var ki, Meclis denklemi açısından Saadet Partisi'nin, oylarını öngörülen seviyenin birkaç puan daha üzerine çıkarması demek, muhafazakâr kesimde seçim sonuçlarını değiştirebilecek bir değişiklik yaşanması anlamına geliyor. Adalet ve Kalkınma Partisi seçmeninin toplamda yüzde 9.6'sının, "Saadet Partisi'ne oy vermeyi düşünebileceği" verisini de gözönüne alırsak, "mini bir kayış" olarak gözüken tercih değişikliklerinin ne anlama geldiğini daha da gözler önüne sermiş oluruz.
Tabii, iktidar cephesine konuşlu yazarlardan objektif gözlemcilere, Meclis seçimlerinin başlıca belirleyicisi olacak, tüm yorumcuların net biçimde dile getirdiği bir "nirengi noktası" var ki, o da Halkların Demokratik Partisi'nin barajı geçip geçemeyeceği.
"Başkanlık sistemine" geçiş ile beraber yapılan değişikliklerde, Meclis'te bölgesel olarak oy oranı yüksek olan partilerin temsiliyeti kilit ölçüde belirleyici. Bu da, HDP'nin baraja yaklaşamadığı ve İttifak Yasası'nın da barajı kaldırmamış olduğu bir seçim ortamı söz konusu olsa; sadece AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin temsil edileceği bir sonuç getirirdi.
İttifak Yasası'nın muhalefet tarafından da kullanılması ama HDP'nin ittifaklar dışı kaldığı şu anki durumda, bölgesel oy oranı güçlü HDP'nin barajı aşıp aşmaması müthiş bir fark yaratıyor.
Konuyu örnekleyeyim.
Metropoll'ün Mayıs TBMM verilerini alıp da, bir Meclis tablosu similasyonu yaptığımda şöyle bir dağılım söz konusu:
Cumhur İttifakı: 318 milletvekili (307 AKP+11 MHP)
Millet İttifakı: 211 milletvekili (134 CHP+ 58 İYİ Parti+ 1 Saadet Partisi)
HDP: 71
Ya HDP biraz daha aşağı kayıp da, barajı geçemezse. Diğer partilerin oy oranlarını değiştirmeden simülasyonu tekraryapalım.
Cumhur İttifakı: 376 milletvekili (363 AKP+13 MHP)
Millet İttifakı: 224 milletvekili (158 CHP+ 64 İYİ Parti+2 Saadet Partisi)
Daha fazla yoruma gerek yok herhalde bu baraj meselesi ile ilgili…
"Taze kan" isteyen statükocular?
Ekonomi alanından, hak ve özgürlükler alanına, pek çok farklı alanda, "memnuniyetsizler," "Türkiye'nin kötü yönetildiğini düşünenler" ve "statükoya yönelik şikâyetleri olanların" oranı yüzde 50-60 arası.
Raporlarını, seçim kararı öncesi ve sonrası düzenli inceleme fırsatı bulduğum Metropoll'ün verileri üzerinden ekonomi alanındaki memnuniyetsizler ve OHÂL'den şikâyetçi olanlar üzerine iki yazı yazmıştım.
Herhalde, iktidardan da bu verileri takip edenler var ki, önce ekonomi konusunda, halkın yüzde 90'ı aşan oranda merakla takip ettiği "doların yükselişinin" engellenmesi yolunda adımlar atıldı. Sonra da, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ilk kez, OHÂL'in kaldırılması konusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirildi.
Mayıs'taki Metropoll'de her alan şu veriler de, Cumhurbaşkanlığı seçimleri açısından belirleyici rol oynayabilir:
–"Ülke yönetiminde değişikliğe ihtiyaç olduğunu düşünüyorum" diyenlerin oranı yüzde 63; "düşünmüyorum"diyenlerin oranı yüzde 36,6.
–"Ülke yönetiminde taze bir kanı, yorulmuş bir iktidara tercih ederim" diyenlerin oranı yüzde 52; "katılmıyorum" diyenlerin oranı yüzde 38 ve "ne katılıyorum, ne katılmıyorum" diyenlerin oranı ise yüzde 10,2.
AKP seçmenleri içinde, "taze kan" konusuna "katılıyorum" diyenler yaklaşık yüzde18'lik bir orandaydı ve "ne katılıyorum, ne katılmıyorum" diyenler ise yüzde 11,4.
"Taze kan arayışında" olan ve "ülke yönetiminde değişiklik olması" gerektiğini düşünenler, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tercihlerini ne yönde kullanırlar? Özellikle, AKP'li seçmenler arasında tercihini değiştirmekte olan veya tercih gizleyen seçmenler var mı?
Bu sorunun yanıtı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalıp kalmamasındaki başlıca belirleyicilerden olacak.
İlk turda biter mi sorusuna yanıt olarak: yüzde 50'lerin birkaç puan (kimi zaman 3-4-5) üzerine çıkan anket verileri de var; yüzde 50'yi virgül farkıyla aşanlar da, biraz daha aşağısında kalanlar da…
Diğer adaylar içinse, neredeyse partilerine eş değer oranlarda destek gözüküyor ama anketler için zaman tükendi ve gündemde her şey çok hızlı değişiyor; rakamlar da öyle mi? Gerçekten bilemiyorum.
Sadece, "duygusal kartların" Cumhurbaşkanlığı aday söylemlerinde giderek daha fazla ortaya çıkmaya başladığını gözlemliyorum: duyguların da sağı solu gerçekten belli olmaz.