Korona bombadan bile kötü mü?

Sadece bu sahte uzmanları dinleyerek değil, dünyanın başka yerlerinde şu anda yaşanan tecrübeleri can kulağıyla dinlemeyerek de büyük hata yapıyoruz

ORHAN KEMAL CENGİZ

16.03.2020

Korona’yı gribe benzeten, bağışıklık kazandığımızı, Türk ırkına bir şey olmayacağını söyleyen “uzmanların” o müthiş kendilerinden emin hâllerine bakarken hep aynı sahne geliyor aklıma…
 
Dağın kenarında oturan bir aile, tepelerden bir yerden çığ düştüğünü görüyor. Kadın ve çocuklar hafiften telaşlı. Baba’ya soruyorlar, “tehlikeli değil mi?” Baba son derece kendinden emin, çığın kontrollü bir şekilde düştüğünü söylüyor. Kadın ve çocuklar “emin misin” diye soruyorlar. Adam kendinden o kadar emin ki, çığ neredeyse tam üzerlerine gelinceye kadar ailenin oradan uzaklaşmasını engelliyor.
 
Çığın beyaz örtüsü üzerlerini örterken adam arkasına bile bakmadan, karısının ve çocuklarının çığlıklarına aldırmadan oradan tek başına kaçmaya çalışıyor.
 
Dünyada ne olup bittiğini anlamadan, sahte özgüvenleriyle insanlara akıl fikir verenlerin de, gerçek bir korona vakası gördüklerinde, bu sorumsuz baba gibi arkalarına bakmadan kaçacaklarından emin olabilirsiniz.
 
Korona hastalarıyla ilgilenen İtalyan doktorların, duygu ve samimiyet dolu sosyal medya mesajlarına baktığınızda, en çok da bu “gribe” benzetme işine kızdıklarını görüyorsunuz.
 
Yoğun bakımda yatan hastalarının neredeyse tamamının zatürre olduğunu, nefes alamadıklarını söyleyen bir doktor, hangi grip böyle bir drama yol açabilir diye soruyor?
 
Aslında bir başka grip de böyle bir “drama” yol açmıştı.
 
1918 yılında “İspanyol gribi” dünyayı yakıp kavurdu.
 
Akıl almaz geliyor ama, bütün dünya çapında 50 ile 100 milyon civarında insan hayatını kaybetti.
 
Ve aynen “Korona”da olduğu gibi, kendi bağışıklık sistemlerinin aşırı reaksiyonu sonucu, akciğerlerine dolan sıvıdan nefes alamaz hâle gelip öyle öldüler…
 
İspanyol gribinin, üç dört ay sonra başlayan ikinci dalgasında, birinci dalgaya göre daha çok insan hayatını kaybetti.
 
Sadece bu sahte uzmanları dinleyerek değil, dünyanın başka yerlerinde şu anda yaşanan tecrübeleri can kulağıyla dinlemeyerek de büyük hata yapıyoruz.
 
İtalya’da da ilk korona vakasının ardından, İtalyan’lar bir tatil havasına girdiler, parkları, kafeleri doldurdular.
 
Ardından da virüs inanılmaz bir hızla yayıldı.
 
İtalyanlar salgının başlangıç aşamasında koymadıkları sosyal mesafenin bedelini tümüyle evlerine kapanmak zorunda kalarak ödediler.
 
Bütün uyarılara rağmen, sırt sırta, dirsek dirseğe kafelerde oturanlar, birkaç hafta sonra hepimizin çıkıp sokakta bir nefes alma, yürüyüş yapma özgürlüğümüzü sorumsuzca çalıyor olabilirler.
 
Biraz geri çekilmek, biraz yavaşlamak için illa ki de çığın tepemize düşmesi mi gerekiyor?
 
Bu çığın üzerine düştüğü insanların anlattıkları, neden yeterli olamıyor?
 
Sadece sosyal mesafe konusunda değil, dünya örnekleri pek çok başka açıdan da uyarıda bulunuyor.
 
Mesela, İtalyan doktorlar haykırarak söylüyorlar: hastanelerin yoğun bakım ünitelerini hazırlayın.
 
Salgın başladığı zaman, aynı zamanda sağlık sisteminde de bir çaresizlik baş gösteriyor.
 
İtalyan doktorlar, bunu görün, buna göre hazırlanın diye uyarıda bulunuyorlar.
 
Güney Kore, başka bir hikâye anlatıyor: Orada yaygın bir şekilde başlayan salgın, kitlesel testlerle kontrol altına alındı; yüz binlerce insana test yapıldı.
 
O testler sayesinde, semptom vermeyen hastaları da tespit edip karantinaya alabildiler…
 
İtalya’daki yoğun bakım ünitelerinin koordinasyonunu sağlayan Profesör Giacomo Grasselli, Korona’nın “bombadan daha kötü” olduğunu söylüyor.
 
Bir bombanın zararının belli bir yer ve zamanla sınırlı olduğunu ama bunun etkisinin hiç durmadan arttığını ve bulaşıcı olduğunu söylüyor.
 
Salgın başladıktan sonra, bir araya gelen her kalabalık grup, bir bombanın da pimini elinde tutuyor olabilir. Tek bir hasta binlerce kişiye bulaştırabiliyor bu virüsü…
 
Diyanet İşleri Başkanı karşısında sıkış tıkış oturan cemaate kalabalık yerlerden uzak durun diye akıl veriyor.
 
Barları, gece kulüplerini kapatanların aklına kıraathaneleri kapatmak gelmiyor.
 
Barda yayılan virüsün, kıraathanede, camide yayılmayacağını mı düşünüyorlar?
 
İtalyanlar için önlerinde bir örnek yoktu diyelim.
 
Ama bizim önümüzde onların yaşadıkları bir örnek var.
 
Nasıl bir vakadan haftalar içinde on binlerce vakaya ulaştıklarını…
 
Korona görüldükten sonra, sosyal mesafeye dikkat etmemelerinin sonucunda nasıl bugün bu noktaya geldiklerini görüyoruz.
 
Kalbimiz, amansız bir hastalığın pençesinde kıvranan İtalyan halkıyla birlikte atıyor.
 
Ama aklımız, onların yaşadıkları bu acı tecrübeden ders çıkarabilmeli…
 
Siz kendinden menkul altı bomboş bir özgüvenle akıl verenleri, bu da bir grip diyenleri, ayak paça yemeyi önerenleri bir kenara koyun.
 
Yarın evden çıkamaz hâle gelmememiz için bugün etrafınıza biraz mesafe koyun.