“Kürtlerin neden devleti yok baba?”
Birkaç ay sonra 11 yaşına girecek bir kızım var. Zerya. Bazen düşündürücü diyaloglarımız oluyor. Doğduğundan beri ona asla yalan söylemedim.
04.03.2022
Geçtiğimiz 15 Şubat günü bir dönemin “ünlü” haber spikerlerinden Gülgün Feyman’ın Kürtçe’ye dair “Kürtçenin altyapısı yok, birbirini anlamazlar” mealinde sözler sarf ettiği bir haber, sosyal medyada gündem oldu. (“Ne demişti ki?” diyenler için haber burada.
Kürtler ve aklı başında, vicdanı yerinde insanlar bu buram buram cahillik de içeren ırkçı, aşağılayıcı yaklaşıma tepki gösterdi. Ben de Twitter’dan dedim diyeceğimi. Ama burada da daha derli toplu düşüncelerimi paylaşmadan edemedim.
Bu “görüş” sadece Gülgün Hanım'a özgü olsa, gülüp geçmek dışında bir tepki göstermek de gerekmezdi. Maalesef öyle değil. Parlamentoda hala Kürtçe için tutanaklarda “Bilinmeyen bir dilden konuştu” deniyor. “Kürtçe medenî bir dil değil” diyen politikacılar olduğunu da biliyor, hatırlıyoruz. Ülkenin “bu” tarafında birçok yerde hala sokakta Kürtçe konuşmak, şarkı, türkü mırıldanmak tehlikeli bir şey; Milliyetçi duyguları galeyana gelen birilerinin saldırısına uğramanız, hatta örnekleri var, bıçaklanmanız, hayatınızı kaybetmeniz riski var…
Kürtçe, bir dil ailesi; bütün lehçeleri ile birlikte herhangi bir halkın dili gibi bir dil ve herhangi bir halkın dili kadar kıymetli. Değil midir ki diller insanlığın ortak hazinesidir ve bir dilin yasaklanması, hor görülmesi, yok sayılması, bu insanlık bilincinden yoksunluğun ifadesidir. Yok olan bir dil ise, bir zenginliğin ve onunla birlikte insanlık uygarlığına kazandırdığı değerlerin yok olmasıdır.
Kürtçe bu coğrafyanın kadim, köklü dillerinden biri. Bölge devletlerinin egemenliği altında sistematik baskı, yasak, asimilasyon politikalarına maruz kalmasına karşın halen milyonlarca insanın konuştuğu bir dil. Irak Federal Kürdistan Bölgesinde (Başur) aynı zamanda bir eğitim dili. İran’da (Rojhilat), Suriye’de (Rojava) Türkiye’nin aksine hiçbir zaman bir “yasak” konusu olmadı, “Siz aslında dağlı Araplarsınız, Farssınız” demediler yani. Türkiye’de ret ve inkar zihniyeti ağır bedeller ödenerek büyük ölçüde aşıldı (TRT Kurdî diye bir devlet televizyonu bile var) ancak sorunlar bitmiş de değil. Hayatın her alanında, mesela bir siyaset dili, bir eğitim dili olarak yaşamını sürdürmesi önünde köklü reformlar gerektiren engeller var.
Feyman bilmiyor ama bir yerlerden duymuş farklı Kürtçeler olduğunu (Konuşmasında kullandığı ifade, “Zazaca, bilmem ne…”) ve zaten buradan hareketle “birbirlerini anlamazlar” diyor. Kurmanci, Kirmançki (Dimilki, Zazaki), Sorani, Gorani, Hewramani gibi Kürtçeler var ve bunlardan herhangi birinin bir diğer Kürtçeyi anlaması “imkânsız” filan değil. Velev ki “anlamazlar.” Bunun nedeni Kürtlerin farklı devletlerin egemenliği altında yaşıyor olmaları, bir başka deyişle birbirlerini daha iyi “anlamalarına” imkan sağlayacak kendi devletleri (=ulusal birlikleri) olmayışı olabilir mi acaba?
Özbeklerin, Kırgızların, Türkmenlerin, Azerilerin konuştukları diller de Türkçe dil ailesinden. Tarihsel olarak Türkçenin son versiyonu, Anadolu Türkçesi. Anadolu Türkçesi konuşan biri, misal, Özbek Türkçesini anlayabiliyor mu? Kendini merkeze koyup “Türkçe dediğin Anadolu Türkçesidir, Özbeklerin dili Türkçe değildir” denilebilir mi? Ya da daha ileri gidip Orta Asya Türklerinin Türk olmadıkları iddia edilebilir mi? “Bunlar daha birbirini anlamıyor” gibi tuhaf ve aşağılık bir ayrımcılık yapılabilir mi?
Bilen bilir, felsefî bağlamda “devlet” kavramına olmadık ulvî manalar yükleyen biri değilim, herhangi bir türden “milliyetçi” de olmadığım gibi. Fakat bir halkın devleti olmasının kendi iç birlik ve beraberliğini sağlamasında kritik ve hayati önemi bulunduğu, bir gerçektir. Tarihin görünen geleceğinde bu gerçeğin hükmünü yitireceği de yok maalesef. Bu nedenle ulus olma vasfı taşıyan her halkın kendi kaderini tayin etme ilkesi kapsamında devlet olma/kurma hakkı vardır. Bunu savunurum.
Kürtler söz konusu olunca, biliyorum, birçok kişinin tüyleri diken diken oluyor ama Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin 25 Eylül 2017’de düzenlediği bağımsızlık referandumunu da bu nedenle desteklemiştim. Sonuçlarını kimsenin tanımadığı o referandumda Kürtlerin büyük çoğunluğu (yüzde 92,73) bağımsızlıktan yana oy kullanmıştı. Kimse tanımadı ama bu, tarihin hafızasına kaydedilen önemli bir gelişmeydi…
Ortadoğu’nun dört farklı devletinin sınırları içerisinde yaşayan Kürtlerin birbirlerini “anlama” sorunları olduğunu dile getirirken, insanın bir parça tarihten haberdar olması ve ziyadesiyle de ırkçı önyargılardan arınmış olması, mahcubiyet duyması gerekir. “Bizimkiler” ise, aksine, düpedüz aşağılama cüret ve cesaretini kendilerinde buluyorlar; arsızlar…
Ortadoğu’nun bitmeyen istikrar sorunlarının temelinde Filistin ve Kürt sorunu vardır. “Bizimkilerin” kafaları bu iki sorunla ilgili olarak bile ayrımcılık yapacak kadar ırkçılıkla, Kemalist statükoculukla malûl. Filistin ile ilgili meselelerde öteden beri gayet “enternasyonalist” olabiliyorlar ancak Kürtlerin en ufak bir siyasi hamlesinde “bölücülük” hassasiyetleri depreşiyor ve “en faşist” gördükleri çevrelerle aynı pozisyonda saf tutmakta bir beis görmüyorlar.
Sadece Filistin de değil, bunların özellikle “solcu” kisvesi takınmış olanları, hayretle tanık olduk ki, Rusya’nın Ukrayna işgalinde bile “Emperyalizme karşı Rusya’nın direnişi” görebiliyor; beyinleri o derece dumura uğramış…
***
Birkaç ay sonra 11 yaşına girecek bir kızım var. Zerya. Bazen enteresan ve düşündürücü diyaloglarımız oluyor. Doğduğundan beri ona asla yalan söylemedim. Ama daha çok küçük ve bazen öyle sorular soruyor ki, kaçamak yanıtlar vermek durumunda kalıyorum.
Gülgün Feyman’ın bu yazıya konu ettiğim sözlerine dertlendiğim gün, neye niçin dertlendiğimi anlamışçasına, “Baba” diye sordu bana, “Kürdistan bir ülke mi?”
Şaşırdım. “Tabii ki kızım,” dedim, “Her halkın yaşadığı bir coğrafya var, o topraklar o halkın ülkesidir.”
“Peki Kürtlerin neden bir devleti yok?”
Ah kızım… Ne diyeyim ben?
“Biraz daha büyü o zaman konuşuruz. Hadi sen ödevini bitir” diye geveleyip konuyu değiştirdim.
Bu yazıyı neden o günlerde değil de herkesin Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi üzerine konuştuğu bugünlerde yazdım diye merak edenler olabilir. Kızımın sorusunun acısı, ağrısı çöktü içime ve yazmak için ancak kendimi toparlayabildim. Aslında, açıkçası, birkaç defa yazdım. Çok duygusal yazılardı. Kendime sakladım, büyüyünce okusun kızım diye.
—
Tepedeki fotoğrafta Cafer Solgun kızı Zerya ile.