Kuzey İrlanda’da bir devir kapanırken – 1

‘’Çatışmanın verdiği dersler her yerde, hep aynıdır. Hiçbir zaman askerî çözüm yoktur, hiçbir zamanla şiddetle çözüm yoktur.’’

SEZİN ÖNEY

24.03.2017

Tam Bask Sorunu’nun, ETA’nın silah bırakması ile, mesele olmaktan çıkıp tarihe karıştığını yazmışken, 21 Mart günü Martin McGuinness’in ölüm haberi geldi. Bir süredir, genetik kaynaklı sağlık sorunları ile boğuşan 66 yaşındaki McGuinness’in ölümü, her ne kadar  beklenmedik bir durum değilse de, son derece sembolik. Kuzey İrlanda Barış Süreci’nin mimarları arasında yer alan, eski silahlı örgüt militanları olan McGuinness ve Gerry Adams gibi isimler de tarih olup gidiyor. “Kuzey İrlanda Sorunu” artık çatışmalı bir sorun olmaktan çıktı; yani, büyük ölçüde… Kuzey İrlanda’da gerginliklerin tamamen bittiğini, silahların artık hiç ama hiç patlamadığını söyleyemeyiz. Buna karşılık, eskisi gibi geniş bir tabana yayılan bir örgütlü çatışma kesinlikle söz konusu değil. Bir avuç sayılabilecek kadar militanın oluşturduğu örgütlenmeler var.

1998’de barış anlaşması Good Friday’in (Hayırlı Cuma) imzalanması ve 2009’a kadar IRA (Irish Republican Army-İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) ile beraber diğer silahlı güçlerin (Protestan paramiliterler grupların da aralarında bulunduğu) silahsızlanmasından sonra, köprünün altından çok sular aktı… Good Friday imzalandığından bu yana, 19 yıl geçti; yani, barış kendi nesillerini yetiştirdi, yetiştiriyor. Kendileri çatışma dönemini yaşamış, IRA veya Ulster Volunteers (Ulster Gönüllüleri) gibi silahlı gruplara üye olmuş kuşak artık “siyasetin yaşlılarına” dönüşüyor.

Önce iki ayrı yazıyla, hayata veda eden Martin McGuinness’in ardında bıraktığı siyasi mirasa biraz bakalım; sonra da, ayrı bir yazıyla, bugünkü Kuzey İrlanda politikasının nasıl geçmişin çatışmalarını siyasette nasıl yaşattığına…

Keskin nişancılıktan, barış mimarlığına bir hayat

James Martin Pacelli McGuinness veya İrlandacasıyla Séamus Máirtín Pacelli Mag Aonghusa 1950’de, Kuzey İrlanda’nın ikinci büyük kenti Londonderry'de doğdu. Fakir bir mahalle olan Bogside’ın çocuklarındandı; bu mahalle aynı zamanda, 1960’larda IRA’yı büyüten Na Trioblóidí (Troubles-Sıkıntılar) olarak anılan dönemin de doğduğu yerdi. 1969’da, Battle of Bogside (Bogside Savaşı) olarak anılan, geniş tabanlı ayaklanma da, burada, tam McGuinness’in ilk gençliğinde gerçekleşmişti. Derry’nin kendisinde, Katolik nüfus çoğunluk olsa da, çeşitli katakullilerle yönetim hep Protestanların elinde oluyordu.

Yedi çocuklu, imkânları çok kısıtlı bir ailesi vardı. Eğitimi başarısız giden, merkezî sınavları geçemeyen McGuinness o dönemlerde, kendi gibi gençlere kalan tek eğitim seçeneği olan dinî eğitimle teknik gibi konuları birleştiren bir okula mecbur kalmıştı. Burada da uyum sıkıntısı yaşayınca, eğitimden uzaklaştı; geçinmek için bir kasaba çırak girdi. Ümitsiz, yoksul ve yoksun, gelecekten beklentisiz ve can sıkıntıları içinde bir genç için, dönemin hızla kutuplaşan ve gerginleşen ortamında, radikalleşmek de son derece kolay ve hızlı gerçekleşen bir süreçti. McGuinness, bu dönemde, IRA üyesi oldu. Onu, radikalliğe iten olayın, tam da 18 yaşındayken, Kuzey İrlanda’nın en tanınmış politikacılarından Gerry Fitt’in polis tarafından dövülmesini yansıtan fotoğraflar ve görüntüler söylenir. Gerry Fitt, Katolik kimliği ile Kuzey İrlanda’dan çıkıp da en çok yükselmiş, o dönem İngiltere’de parlamentoda milletvekilliği yapan tek isim olma sembolizmini taşıyan siyasetçiydi. Fitt, 1968’de, Derry’de “yasal hak ve özgürlükler” talebiyle düzenlenen bir gösteriye katıldığında da, milletvekilliği onu, polis tarafından sürüklenerek götürülmekten ve ardından kafasına inen cop darbeleriyle kıyasıya dayak yemekten koruyabildi.   
McGuinness’in organizasyon kabiliyeti, örgütte kısa zamanda yükselmesine yol açtı; 1972’ye gelindiğinde, IRA’nın Derry’deki silahlı militanlarının ikinci komutanı olmuştu bile.

McGuinness’in şiddetin içine, doğrudan ve dolaylı olarak, ne kadar girdiği hep tartışılır.

Örgüt kariyerinde sürekli yükselen, nihai olarak da, “IRA’in genelkurmay başkanı” olduğu iddia edilen McGuinness’in kendisi, çatışmalarda ne rol aldığını, hangi saldırıda veya silahlı eylemde ne yaşadığını hiç açıklamadı. McGuinness’in IRA kariyeri ile bildiklerimizi, diğer örgüt elemanlarının ifadeleri, kayıtlara geçen diğer tanıklıklar, sızdırılan bilgilerden öğreniyoruz. Ancak, McGuinness, IRA döneminde yaşadıklarını hiç anlatmadı, yaşamının bu dönemiyle açıkça yüzleşmedi. Diğer bir deyişle, sırlarını mezara götürdü. Zaten kendisiyle ilgili hayattayken de, ölümü ardından da en çok eleştirilen bu…

Dahası, şiddeti hiç “gereksiz ve değersiz” olarak lanetlemedi de. Tersine, “Derry’de doğan bir çocuğun başka bir şansı olmadığını” dile getirdi.

McGuinness’in düşündürücü yanı, gençlikteki radikalleşmesinin tersine bir yönde, hayatının ilerleyen dönemlerinde bir “barış mimarına” dönüşmesi. Ve bu sefer de, barış için her şeyi göze alarak, ısrarcı ve inatçı biçimde barış sürecini sürükleyen kilit isme evrilmesi.

Keskin nişancılık da yaptığı iddia edilen, soğukkanlılıkla birçok kişinin ölümüne neden olan olayları planlayan ve emirlerini veren kişi, nasıl olup da, şu sözleri eden kişiye dönüşebilir: “Çatışmanın verdiği dersler her yerde, hep aynıdır. Hiçbir zaman askerî çözüm yoktur, hiçbir zamanla şiddetle çözüm yoktur. Diyalog ve diplomasi, kalıcı barış için en mümkün olan ve garantili yollardır.”

Barikatlardan müzȃkereye yollandı

McGuinness, “Sıkıntılar” döneminin en kanlı, en “sıkıntılı” dilimlerinden biri olan 1972’de, “Kanlı Pazar”ın yaşandığı Ocak ayından sadece birkaç ay sonra, Londra’ya ilk kez ayak bastı. Zira, IRA’nın en belalı çatışma noktalarından Derry’deki komutanlarından biri olarak, İngiliz istihbaratının elemanlarıyla görüşmek üzere görevlendirilmişti. Aynı müzakere ekibinde, zamanla McGuinness’in en iyi siyasi ve kişisel dostlarından olacak Gerry Adams da vardı. Adams da, McGuinness gibi, bir “saha sorumlusu” militandı; o da Belfast’tan geliyordu.
 
Dönemin IRA liderleri Seán Mac Stíofáin ve Séamus Twomey, genç militanların müzakerelerde ön planda olmasını özellikle istemişlerdi. 2003’te ortaya çıkan belgelere göre, “Sıkıntılar” döneminin en gergin zamanları da dȃhil olmak üzere, İngiltere’de hükümet, istihbarat üzerinden IRA ile hep bir “arka kapı diplomasisi” yürütmüştü. 1972’de Londra’da Chelsea’de Cheyne Walk’da gerçekleşen görüşmede de, amaç ateşkesin sağlanabilmesiydi.

McGuinness, son derece radikal olduğu dönemde, Derry’de Kanlı Pazar’da, Britanya askerlerinin silahsız 13 Katolik göstericiyi vurarak öldürmesinden sadece birkaç ay sonra böyle bir görüşmede yer almakta beis görmemişti. Dahası, Adams ve McGuinness ile ilgili kayıtlara geçen izlenimler şunlardı; “Bu ikisinin çok samimi biçimde, ateşkes ve şiddete kesin, nihai bir son istediğine bir şüphe yok… Her türlü argümana karşı mantıklı, rasyonel ve ılımlı cevap veren bir yaklaşımları var. Hâl ve tavırları, önde gelen örgütleyicileri oldukları bombalama ve silahlı saldırılarla hiçbir ilgileri yokmuşçasına bir intiba bırakıyor”.

Taraflar, 18 Haziran 1972’deki bu ilk görüşmelerden, “anlaşmış” ayrıldılar. Ancak, asıl kararı verecek olan İngiliz hükümeti ve IRA’daki “üstlerdi”. Tam da her şey döneme göre büyük bir başarıya doğru ilerliyor gibi gözüküyordu ki; 26 Haziran’da ikinci görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşme, artık ateşkes konusunun ilanına gidecek yolu açacaktı: IRA’nın asıl liderlerinden Mac Stíofáin ve genç komutan McGuinness, bu amaçla yine Londra’nın yolunu tutmuştu.  Ancak, bu görüşmede Mac Stíofáin, müzakereye Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığını isteyerek başladı. Ve diyalog daha başlamadan bitti. Üstelik masada, dönemin Muhafazakâr Parti hükümeti İçişleri Bakanı Viskont William Whitelaw da vardı.Whitelaw, görüşmede IRA heyetindeki “tek tabanca” olarak hareket eden Mac Stíofáin ile buluşmanın “yorucu, bitirici, bunaltıcı” bir deneyim olduğunu da kayda geçirmişti.

O dönem Kuzey İrlanda’da daha birçok insanın canını alacak, çok ağır bir süreç olarak sürdü gitti. Ateşkes giderek uzak bir hayal hâline dönüştü. Fakat, o dönem belli etmese de, genç McGuinness, muhakkak ki ilk barış diyaloğu deneyimlerinden çok şey öğrenmişti. Örneğin, müzakerelere “en son söyleneceği ilk olarak söyleyerek” başlamamak ve kişisel diyaloğun, pozitif izlenimlerin, “düşmanlarla” dostluk kurmanın önemi gibi…

Zaten, o günden sonra da, McGuinness’in “düşman” ile doğrudan veya dolaylı teması, kurulan “arka kapı diplomasisi” kanallarıyla hiç kesilmedi ve ne zaman bir barış masası kurulsa, o masada McGuinness hep yer aldı.
McGuinness’in bir örgüt üyesi ve son kertede bir katilden, barışı inşa eden kilit aktöre evrilişinin izini sürmeye ve barış için yaptıklarını, sonraları nasıl bir politikacı olduğunu izlemeye, ikinci bir yazı ile devam edeceğiz.