Liderin ağzından çıkan kanun mu olmalı?

Sistemin revize edilmesinden, sistemde reform yapılmasından söz eden AK Partililere, sormamız gereken basit sorular var

ORHAN KEMAL CENGİZ

16.07.2019

Edebiyatta dehanın büyüleyici ışıltıları, bazen basit bir soruya verilen cevabın içinde ortaya çıkmış gibi görünüyor.

“Bir gün bütün insanlar kör olursa ne olur?” Bu soru, Jose Saramago’nun o muhteşem eseri Körlük’ün ortaya çıkış sebebi olmalı…

Bir uçak dolusu çocuk, başlarında hiçbir yetişkin olmadan ıssız bir adaya düşer ve orada bir yaşam kurarlarsa ne olur? Bana göre edebiyat tarihinin zirve anlatılarından birisi olan Sineklerin Tanrısı, muhtemeldir ki, bu kadar basit görünen bir soruyu sorması üzerine yazarın yaratıcılığının döl yatağına düşüverdi.

***

İlhamın bu büyüleyici ilk kıvılcımlarından sonra William Golding başka bazı sorular sormuş olmalı.

Yine aynı basitlikte, yine aynı yalınlıkta sorular…

Pırıl pırıl bir denizi, tatlı bir akar suyu, ağaçlarında türlü türlü meyveleri olan cennetten bir köşe olan mercan adasında, ilk önce çocuklar bazı kurallar koyar ve herkes bunlara uyar.

Peki, bu çocuklardan bir tanesi, artık bu kuralları tanımaz, kendini kuralların üzerine koyarsa ne olur? Bu çocuk, avcılık yetenekleri sayesinde adadaki domuzları avlayıp, arkadaşlarına sundukça, giderek daha fazla yetki talep ederse, bir süre sonra herkes sorgusuz sualsiz onun peşinden gitmeye başlarsa, adada nasıl bir “düzen” oluşmaya başlar?

Bu yetenekli avcı, Jack, romanın bir yerlerinde, daha önce belli kurallara göre birlikte yaşadıkları herkesi geride bırakıp, kendi kabilesinde her gün, çocuklara et yeme şöleni sunar, ve eski kabiledekileri de kendisine katılmaya çağırır.

Ona katılmak, her akşam tıka basa et yiyebilmek demektir. Ama bu yeni kabilede tek bir kural vardır, Jack’e mutlak olarak biat etmek ve onun her sözünün kanun olması.

***

Sineklerin Tanrısı onlarca farklı okumaya tabi tutulabilir, ama bu okumalardan bir tanesi de, insandaki sınır tanımaz iktidar hırsının masum çocuklarda bile oldukça kuvvetli bir şekilde var olduğudur.

Ve bu iktidar hırsının, hiçbir kurala, hiçbir kanuna tabi olmadan kendini ortaya koymasına izin verilirse ne olur? İşte can alıcı soru da budur…

Okumayanların iştahını kapatmamak için kitap hakkında daha fazla detay vermeyeceğim. Ama bu basit sorunun oldukça iç karartıcı bir cevabı olduğunu söyleyebilirim: sonunda o güzel ada insan eliyle yaratılmış bir cehenneme dönüşür.

***

Bugün, 23 Haziran seçim yenilgisinin ardından “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” üzerine başlayan tartışmaları görünce bu roman ve onun anlattığı irkiltici hikâye geliyor gözümün önüne.

Sistemin revize edilmesinden, sistemde reform yapılmasından söz ediyorlar. Bunlardan söz eden AK Partililere, sormamız gereken basit sorular var.

Neden böyle bir ihtiyaç duydunuz?

Sistemi değiştirmekten söz ederken, temel kaygınız, bu sistemle artık bir daha seçim kazanmanın zor olduğunu düşünmeniz mi, yoksa, bu sistemin demokrasiye zarar verdiğini mi düşünüyorsunuz?

Bütün gücün bir tek kişinin elinde toplanmasını hatalı bulmaya mı başladınız?

Hiç kimse kanunların üzerinde olmamalı, ülkenin en tepesindekiler bile kanunlara uymalı, belli sınırları aşmamalı mı diyorsunuz?

Mesela, Cumhurbaşkanının çıkardığı kararnamelerin Meclis’in yayınladığı kanunlardan çok daha fazla olması (1) mı rahatsız etti sizi? Meclis’in tamamen devre dışı bırakılmasının pek de iyi bir fikir olmadığını mı düşünmeye başladınız? Meclis yeniden yasama faaliyetinin odağı olmalı mı dediniz? Meclis, denge ve denetleme görevini ifa etmeli diye mi düşündünüz?

***

Yüksel Taşkın, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilerek, hiçbir denetim ve dengenin olmadığı bu sistemin hangi düşünsel arka plana dayandığını oldukça zihin açıcı bir şekilde açıklıyor.

Şöyle diyor Taşkın: “1950’lerden bu yana Türkiye sağı, kuvvetler ayrılığını ve denge ve fren mekanizmasını atanmışların seçilmişleri denetlediği bir sistem olarak milli irade karşıtlığı üzerinden eleştirmiştir. Sahiden de zaman zaman kuvvetler ayrılığının hukuki zeminin ötesine geçerek siyasi aktörleri sınırlandırmak için keyfice kullanıldığı doğrudur. Fakat sağın eleştirdiği kuvvetler ayrılığı, demokrasilerde gördüğümüz sahici denge ve fren mekanizmasından çok farklıydı. Sağ, müesses nizamın yani devletin denge ve fren görevini kendisine sakladığı bu demokratik olmayan durumu aşmak için, sahici bir denge ve fren mekanizması önermek yerine, bu türden bir mekanizmanın olmadığı bir siyasi ‘ütopya’ hayal etti. Kısacası denetimsiz bir milli irade yüceltimine gitti.”(2)

***

“Cumhurbaşkanlığı sistemi”ni sorgulayan AK Parti’liler, bu arka planı mı sorgulamaya başladılar? Denetimsiz gücün tehlikeli bir şey olduğu sonucuna mı vardılar?

Bu AK Partililer, Türkiye’de uygulananın sert kuvvetler ayrılığına dayanan demokratik başkanlık rejimiyle bir alakası olmadığını, olsa olsa “başkancı” bir sistem olarak nitelenebileceğini mi kavradılar?

Sistem o kadar “başkancı” ki, başkana sormadan kimsenin bir tek adım atabilmesi bile mümkün değil. Bırakın anti demokratikliğini bir yana, bu kadar aşırı güç temerküzü nedeniyle, sistem tamamen tıkanmış bir hâlde. Aktarıldığına göre (3) şu anda Cumhurbaşkanının masasında 4 bin- 4.500 evrak imzalanmayı bekliyor? Peki neden?

Çünkü bu “sistemde” başkan dışında hiç kimsenin gerçek bir yetkisi yok da ondan.

***

AK Parti içinde sistem sorgulanıyor diye haberler okuyunca bunlar geçiyor aklımdan.

Sistemi gerçekten sorguluyorlar mı, yoksa bu sistemle artık bir daha seçim kazanılamayacağını düşündükleri için mi reform istiyorlar?

Sistemi gerçekten sorgulamak, Yüksel Taşkın’ın sözünü ettiği hiçbir denge ve denetleme olmayan “ütopyanızın” nelere yol açtığına ve daha nelere yol açabileceğini görmek istiyorsanız, bu güzel ülkeyi daha fazla laboratuvar olarak kullanmaktan vazgeçin; gidin Sineklerin Tanrısı’nı okuyun. Orada William Golding, sizin “ütopyanızın” insanlığın başına ne çoraplar öreceğini, çocukların bile anlayacağı bir basitlikte anlatıyor.

Sormanız gereken soru çok basit aslında: herkes kanunlara kurallara tabi mi olmalı, yoksa, ağzından çıkanın kanun olduğu bir lider mi istiyorsunuz?

Size göre, bu ikinci durum bir “cennet” ütopyası olabilir, ama edebiyatın dehaları ve tarih, bize bu durumun tam anlamıyla bir cehennem olduğunu anlatıyor.

1) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/secim/1460572/Cumhurbaskanligi_Hukumet_Sistemi__
24_Haziran_2018_den_bugune_kac_kanun_cikti__kac_kararname_yayimlandi_.html

2) http://www.birikimdergisi.com/haftalik/9605/31-mart-23-haziran-secimleri-turkiye-sagi-acisindan-ne-anlama-geliyor#.XS19Py3BLox
3) https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-tezkan/cumhurbaskani-nin-imzasini-bekleyen-4-bin-500-evrak,23154