Manga komutanıma veda

Kendi kurduğumuz manga yakın arkadaşlarım: Zafer Toprak, Gündüz Vassaf, Cengiz Çandar, Ömer Madra, Şefik Kahramankaptan, İlnur Çevik…

ŞAHİN ALPAY

08.06.2023

İngiliz Erkek Lisesi orta kısmında başlayan tiyatro oyunculuğum Robert Lisesi'nde ve sonra da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde devam etmişti. SBF Tiyatro Kulübü üyeliğim bana hayat boyu sürecek dostluklar kazandırdı. Zafer Toprak, bu dostların en değerli olanlarından biriydi; mektepten sonra çok farklı yollardan yürümemize, farklı idealler peşinden gitmemize, uzun yıllar ayrı kalmamıza rağmen dostluğumuza hiç halel gelmedi, her zaman çok yakın olduk. Onun hiç beklenmedik bir sırada, hele benden önce vefat etmesi beni derinden yaraladı.
 
İki yaş ve sınıf küçük Zafer, hatırladığım kadarıyla solcu öğrencilerin toplandığı SBF Fikir Kulübü'ne hiç üye olmamış, sempatizan kalmıştı; çünkü o hayat planını yapmış, akademisyen olmaya karar vermişti. Polisçe aranan arkadaşlarını, "devrimci" gençleri evinde saklamaktan geri durmamış ama kendisi solculuğunu fikir dünyasıyla sınırlamıştı. SBF sıralarındayken hepimiz sosyalizmi Kemalizm'in bir devamı, daha radikal bir biçimi olarak anlıyorduk. Birçoğumuz Kemalizm'i terk edip komünistlik, hatta Maoculuk yaptıktan sonra ya Kemalizm'e rücuda karar kıldık ya da (benim gibi) sosyal liberalizme meylettik.
 
Zafer ise zamanla özgürlükçü demokrasiye sıkı bir bağlılıkla birleştirdiği, sol Kemalizm diye niteleyebileceğimiz anlayışına hep sadık kaldı. Zafer'in, tanımak mutluluğuna erdiğim, annesi Sabiha Hanım ve babası İsmet Bey toplumun eğitilmesiyle kalkınabileceğine inanan, birer aydınlanmacı Kemalisttiler. Zafer'in erken yaşta bir akademisyen, sosyal bilimci olarak topluma hizmet etme idealini benimsemesinde başlıca rolü hiç kuşkusuz onların fikri mirasına sadık kalması oynamıştır.
 
Yakın dostların ortak özelliği, çok uzun yıllar ayrı kaldıktan sonra buluştuklarında bıraktıkları yerden devam etmeleridir. Biz de Zafer ile uzun yıllar ayrı kaldık; izlediğimiz yollar, vardığımız fikirler farklı oldu ama dostluğumuz bundan hiç zarar görmedi. Akademisyen olmaya kararlı Zafer, 1969'da SBF'den mezun olduktan sonra yüksek lisansını Londra Üniversitesi'nde, doktorasını İstanbul İktisat Fakültesi'nde yaptı. Ben genel af üzerine vatana döndüm. 1975'te kısa dönem yedek subay olarak askerliğimizi (net 70 günde) yaptığımız Çanakkale Er Eğitim Tugayı'nda tekrar biraraya geldik.
 
Hem de ne biraraya geliş…
Ne hikmetse Genelkurmay, askerliği gecikmiş (bekaya) SBF ve de Polis Koleji mezunlarını Çanakkale'de biraraya getirmeye karar vermişti. SBF'liler arasında kimler yoktu ki… Kendi kurduğumuz manga yakın arkadaşlarım Cengiz Çandar, Ömer Madra, Zafer Toprak, (akademisyen – yazar) Gündüz Vassaf, (gazeteci) Şefik Kahramankaptan, (gazeteci ve sonradan Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan'ın başdanışmanlarından olacak) İlnur Çevik ile bize göre hayli genç başka Mülkiyelilerden oluşuyordu. Manga komutanlığını, uzun boyu marifetiyle Zafer üstlenmişti. Hepsi dostlarım olan (THY eski genel müdürü) Cem Kozlu, (profesörler) Ömür Sezgin, Şevket Pamuk, Sabri Sayarı, (rahmetli) Murat Sertel, Süleyman Gedik, yanı sıra (gazeteciler) Koray Düzgören, Okay Gönensin ve Edip Öymen ile birlikte askerlik yaptık. Üç kez başbakanlık yapacak olan, rahmetli Mesut Yılmaz ile (devlet bakanı olacak) Mehmet Ali İrtemçelik de "vatani hizmeti" bizimle Çanakkale'de yapan müstakbel siyasiler arasındaydı.
 
Bizimki kadar askerliği keyifle yapan başka bir kuşak olduğunu sanmam. Cengiz ve Ömer çok afacan oldukları için alaydan kaçıp sağa sola, bu arada Ayvalık'a Fatma'ya misafirliğe giderken, Zafer'le ben disiplini hiç elden bırakmadık; hiç kaçmayıp birlikte vakit geçirdik. Sadece bir haftasonu Fatma'yı görmeye gittik. Orada bol satranç oynadık. Dolayısıyla Çanakkale Er Eğitim Alayı Zafer'le giderek yakınlaşmamızda önemli rol oynadı.
 
Askerlikten sonra tekrar biraraya gelebilmemiz için hayli zaman geçecekti. 1981'de Stockholm Üniversitesi'nde doktoramı tamamlayıp İstanbul'a kesin dönüş yaptığımda Zafer, 1977'den beri Boğaziçi Üniversitesi öğretim kadrosunda bulunuyordu. İsveç'ten aldığım siyaset bilimi doktorası ve yeni (sosyal liberal) kimliğimle İstanbul üniversitelerinden birinde iş aramaya başlamıştım. Zafer beni hemen yakın dostu rahmetli Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'yla tanıştırdı. O sıra İstanbul Üniversitesi SBF'nin dekanlığında bulunan Tunaya ilgi gösterdi ve kadro bulur bulmaz beni asistan alacağını söyledi.
 
Ne var ki, kısa süre sonra Tunaya, 1980'de iktidara gelen askeri yönetimin kararıyla, tarihe "147'ler" olarak geçecek akademisyenlerden biri olarak üniversiteden atıldı. Başka bir imkan bulamadığım için de benim üniversiteye devam tasarım (ta 2001'e kadar) uzun süre ertelendi. Ama Zafercim bana iş bulma arayışından vazgeçmedi. Yayın kurullarında bulunduğu önce Yurt Ansiklopedisi'nde, sonra Türkçe Brittanica'da editör olarak çalışmamı, böylece hayatımı kazanmamı sağladı. O zor günlerdeki desteğini hiç unutmam. 1982 sonlarında Hasan Cemal'in davetiyle Cumhuriyet gazetesinde editör olarak çalışmaya başladığımda Zafer bana iş bulma derdinden nihayet azat oldu.
 
Zafer'le ilgili zikretmeden geçemeyeceğim başka bir anekdotum, 1988'de yaşandı. '68 olaylarının 20. yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığım ve bir anlamda, radikal sol'dan liberal sol paradigmaya transferimi açıklayan '68 kuşağı üzerine bir deneme’ başlıklı makaleyi okuyan Zafer, bunun o sıra yazı kurulu üyesi bulunduğu Toplum ve Bilim dergisinde yayımlanmasını önerdi. Tabii ki memnuniyetle kabul ettim. Nitekim yazı bir süre sonra yayımlandı (Sayı: 41). Birkaç hafta sonra beni o sıra çalıştığım Cumhuriyet gazetesinde ziyarete gelen rahmetli Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu'nun anlattığına göre, dergi yazı kurulunda bulunan eski arkadaşlarımdan bazıları, söz konusu "anti-Marxist" yazının yayımlanmasına şiddetle karşı çıkmışlardı. Bunu Zafer'le paylaştığımda çok gülecekti.
 
1980'lerin başında İstanbul'da buluşmamızdan sonra Zafer'le seyrek aralıklarla görüşsek de hiç ayrılmadık. 1977'den itibaren Boğaziçi Üniversitesi öğretim kadrosuna girmiş olan Zafer'in, aynı üniversitede öğretim üyesi, çok sevdiğimiz başka bir arkadaşımız olan Binnaz Toprak'la evlenmesi sonucunda dostluğumuz katmerlendi. Binnaz'la Zafer'in pırlanta gibi bir kızları, Ayşe oldu; Ayşe'nin Emre Peker ile evliliğinden de iki torun kazandılar: Ela ve Sinan. Şu sıra Ayşe ve Emre, Londra'da oturuyorlar; Ayşe belgeseller çekiyor, Emre yorumlar yazıyor.
 
Benim ve Fatma için artık yalnız Zafer'le değil, Zafer–Binnaz çiftiyle yakınlık söz konusu olmuştu. Hiç kuşku yok ki Zafer'in dostluğu kadar Binnaz'ın dostluğu da benim için kıymetlidir. 1993-94 ders yılında Boğaziçi'nde seçmelik bir ders okutarak akademi havası almamı o sağladı. "FETÖ üyesi" olduğum iddiasıyla, 2016'da üç kez ağırlaştırılmış müebbed hapis istemiyle yargılandığım davada tanıklık yapan Binnaz şöyle konuştu:
“Şahin Alpay, Türkiye’nin en önemli entellektüellerinden biridir. Zaman gazetesinde sadece yazı yazıyordu. Gazetenin yönetimiyle hiçbir ilgisi yoktu. Şahin, seküler yaşamı olan bir aileden gelir. Gülen Cemaati’yle hiçbir ilgisi yoktur. Tanıdığım en anti-militarist kişilerden biridir. Tüm darbelere ve askerin siyasete karışmasına karşı çıkmıştır. Dolayısıyla herhangi bir darbeyi desteklemiş olması düşünülemez… Cumhurbaşkanı Erdoğan bile Gülen Hareketi’yle ilgili olarak çıkıp ‘yanıldım, kandırıldım’ dediyse, bu insanların da yanılma payı vardır.” 
 
Bu tanıklığın benim için ne denli değerli olduğunu açıklamam gerekmez.
 
Zafer'in herhalde en zikre değer yönü, olağanüstü titiz ve üretken bir sosyal bilimci oluşuydu. Bu özelliğinin en somut ifadesi kuşkusuz akademik yayınlarının zengin listesidir. Zafer'in araştırmaları kadar beni imrendiren başka bir yönü de, herhalde Türkiye'nin en zengin toplum bilimleri özel kitaplığına sahip olmasıdır. Oturduğu daire dışında daha iki ayrı evde bulundurduğu kitaplığında büyük bir dikkat ve titizlikle topladığı koleksiyonuna karınca kararınca katkıda bulunmuş olduğum için mutluyum.
 
Zafer'in eşsiz koleksiyonunun farkına varmamı tetikleyen olay, "Zafer, kitaplığım doldu taştı, ne yapacağım?!" diye sorduğumda, "İstersen işime gelenleri bana verebilirsin…" demesiydi. Taksim yakınındaki kütüphanesi ve yatılı çalışma mekanında arada sırada sohbet ettiğimiz her defasında bir akademisyen olarak adanmışlığı ve üretkenliğiyle beni kendine hayran bırakmıştır. Zafer'in ona büyük sevgi ve saygı duymama yol açan özelliklerinden biri de, tam anlamıyla bir centilmen olmasıdır. Eserleri hakkında çirkin eleştiriler yazan zıpçıktılara karşı dahi efendiliğinden hiç taviz vermemiştir. 2018'de Silivri'den tahliye olmamdan sonra en yakın görüştüğüm arkadaşlarım arasında Binnaz–Zafer çifti yer aldı. Fatma'nın o yıl vefatından sonra bana daha büyük bir şefkat gösterdiler…
 
Bütün bu nedenlerle bir sabah Zafer'in vefat ettiği haberini aldığımda derinden sarsıldım. Benden önce gideceği aklımın ucundan geçmezdi. Tek tesellim, son derece velut bir akademisyenlik yaptıktan, çok sayıda değerli eser verdikten, eserleriyle yaşamaya devam edeceği muhakkak olduktan sonra veda etmiş olması. Uykuda gitmiş olması da belki başka bir teselli. Ne var ki, dostluğunu çok arayacağım.
 
Nur içinda yat Zaferciğim…
 
Ölene değin seni, her dönemde sevgisini saygısını esirgemeyen gerçek bir dost olarak anacağım.
 
—–
Kapak Görseli: Zafer Toprak ve Şahin Alpay “manga” arkadaşıyken, Şahin Alpay Özel Arşivi.