“Diktatör müsünüz?”

Finlandiyalı gazetecinin gereksiz yere Erdoğan’a sorduğu, “Diktatör müsünüz?” sorusu sadece Cumhuriyet ve Star gazetelerinde yer aldı

15.10.2015

Cumhuriyet gazetesi manşetinde, “Diktatör müsünüz?” başlıklı haber yer verdi. “Finlandiyalı gazeteciden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şok soru” üst başlığıyla verilen haberde, “Finlandiya Cumhurbaşkanı ile Erdoğan’ın basın toplantısında konuk gazeteci Kankkonen’in ‘Vatandaşlar sizi diktatör görüyor, korkuyor’ sözleri ortamı gerdi. Erdoğan, Türkçe konuşan gazeteciye hangi kurumdan olduğunu sordu. ‘Diktatörün olduğu ülkede, Cumhurbaşkanı’nın ailesi dahil sınırsız hakaretin olduğunu göremezsiniz. Bunları sabırla karşılıyoruz’ diyen Erdoğan ‘saldırıda devletin parmağı var’ iddiasının da dedikodu olduğunu söyledi. Türkiye’nin demokratik parlamenter sistem içerisinde özgürlüklerin ‘sınırsız’ yaşandığı bir ülke olduğunu ileri süren Erdoğan, ‘Avrupa Birliği üyesi ülkelerle yarışırız. Bunu iddiayla söylüyorum’ dedi” ifadeleri yer aldı.

Haber Star gazetesinin birinci sayfasında, “Diktatör olan ülkede böyle hakaret edilemez” başlığıyla yer buldu: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finli bir gazetecinin ‘Diktatör olduğunuzu söyleyenler var. Ne diyorsunuz?’ sorusuna ailesine yönelik hakaretleri hatırlatarak cevap verdi: ‘Diktatörün olduğu bir ülkede herhalde böyle bir soru soramazsınız. O ülkenin başbakan ve cumhurbaşkanına ailesi dahil sınırsız hakaretin olduğunu göremezsiniz. Türkiye özgürlüklerin sınırsız yaşandığı bir ülke. AB ülkeleriyle bu konuda yarışırız.’”

Cumhuriyet gazetesinin ön sayfasındaki, “Demirtaş hedefte” başlıklı haberde ise, “HDP EŞ Genel Başkanı Demirtaş’a suikast için bir ekibin Suriye’den Türkiye’ye geçtiği ortaya çıktı. Demirtaş’a yönelik suikast planının Rojava yönetimi tarafından temmuz ayında HDP yönetimine gönderilen bilgi notuyla öğrenildiği belirtildi. Bilgi, parti yönetimi tarafından devlet organlarına da iletildi. ANF’de yer alan haberi doğrulayan Demirtaş, devletin bir güvenlik önlemi alıp almadığı sorusuna, ‘Bizden çok IŞİD’i koruyanlar bizi nasıl koruyacaklar? Biz kendi tedbirlerimizi alıyoruz’ yanıtını verdi” ifadeleri kullanıldı.  

Gazete sürmanşetinde de, “Saray’ın sansür timi” başlıklı habere yer verdi ve “Tivibu, Digiturk ve Turkcell TV’den sonra Kablo TV ve Teledünya’nın da bazı kanalları platformlarından çıkarması, gözleri bu şirketlerin yönetim mekanizmalarına çevirdi. Sansür kararlarının çıktığı şirket ve platformların ortak özelliği yönetimlerine Erdoğan’a yakın isimlerin yerleştirilmesi. Bu şirketleri aşanlar ise TİB’deki sansüre takılıyor” diyerek o isimleri saydı: “Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, Başbakan Başdanışmanı Maksut Serim, Hilmi Güler ve Atilla Koç, Bilal Erdoğan’ın arkadaşı İbrahim Eren ve Abdullah Tivnikli.”        

“Katliamda DNA skandalı”

Taraf gazetesinin sürmanşetinde, “Katliamda DNA skandalı” başlıklı haber yer aldı. Haberde, “Türkiye’yi yasa boğan Ankara Katliamı’nda canlı bombanın kimlik tespit işlemlerinin gecikmesinin arkasından DNA skandalı çıktı. Kimlik tespit çalışmaları sırasında olay yerinde deliller toplanırken, canlı bombaya ait uzuvların, eşleştirilmesinin yanlış yapıldığı öğrenildi. Skandal, canlı bomba diye DNA incelemesi yapılan kişinin patlamada hayatını kaybeden HDP’li bir vatandaş olduğu ortaya çıkınca anlaşıldı. Bunun üzerine güvenlik mensupları dün sabahtan itibaren yeni DNA’lar üzerinde çalışma başlattı” ifadeleri kullanıldı.  

“Zafiyetin itirafı”

Zaman gazetesi manşetinde, “Zafiyetin itirafı” başlıklı habere yer verdi ve “Başkent katliamındaki güvenlik zafiyeti tartışması, Başbakan Davutoğlu’nun ‘Bombacıların listesi elimizde ama eyleme dönüştürmedikçe tutuklayamazsınız’ açıklamasıyla yeni bir boyut kazandı. 97 kişinin öldüğü, 503 kişinin yaralandığı kanlı saldırının ardından yapılan bu açıklama, hukukçular ve siyasetçiler tarafından itiraf olarak değerlendirildi” dedi.  

“Devlet biliyordu”

Özgür Gündem gazetesi, “Devlet biliyordu” manşetiyle çıktı: “Ankara’da Barış Mitingi’ne yönelik barbarca saldırıdan devletin haberdar olduğu, yönlendirdiği, Saray’ın tıpkı Amed ve Pirsus’ta olduğu gibi DAİŞ’i tetikçi olarak kullandığı netleşiyor. İşte katliamı Saray’ın ve AKP’nin yaptığını gösteren ipuçları… 1: Rojava yönetimi, DAİŞ’e bağlı bir suikast grubunun HDP ve Demirtaş’ı hedef alan eylemler için Türkiye’ye geçtiğini tespit etti. Yönetim, ayrıntılı bilgiyi HDP’ye ulaştırdı. HDP, bu bilgileri devlet yetkililerine iletti. Devlet neden önlem almadı? 2: AKP Başbakanı Ahmet Davutoğlu, ‘Canlı bombaların listesi elimizde, hukukun gereği olarak eylem yapmadan müdahale edemiyoruz’ dedi. Bu devletin katliamı önceden bildiğine dair bir itiraf değil midir? Katliamın yapılmasını beklemek hukukla nasıl açıklanabilir? 3: Barbarca katliam olduktan sonra alanda bulunan TBB’ye bağlı doktorlar yaralılara ilk yardım müdahalesi yaparken polis neden gaz sıktı? Polisin gaz bombardımanından kaynaklı kaç yaralı yaşamını yitirdi? Polis neden katliam yerine kurşun sıktı? 4: Ambulansların acil müdahalesine neden izin verilmedi? Alana sadece 2 kilometre uzaklıkta dört hastane bulunmasına rağmen neden 44 dakika gecikmeli olarak müdahale edildi? Hastane koridorları neden polisle doldurularak tedavilere engel olundu? 5: Tıpkı Amed, Suruç katliamlarında olduğu gibi devletin güvenlik kurumları günler öncesinden miting olacağını bildiği halde neden önlem alınmadı? Saray ve AKP’nin amacı, DAİŞ çetesini kullanarak HDP’yi, demokrasi ve barış güçlerini sindirmek miydi?”

“1 aileden 18 cenaze”

Hürriyet gazetesinin manşetinde, “1 aileden 18 cenaze” başlıklı haber yer aldı. Haberde, “Ankara’daki kanlı saldırıdan bu yana Adli Tıp önünde perişan halde bekleyen Hülya Ünal, ‘Ailemizden 18 cenaze var. 15’ini memlekete gönderdim. 3’ünün kimlik tespitini bekliyorum’ dedi ve yaşadıklarını anlattı: ‘O gün otobüsten inmiş Tren Garı’nın önüne yürüyordum. Siirt’ten Ankara’ya gelen akrabalarım beni arayıp bulundukları yeri tarif ediyordu. Birden patlama oldu. Alevlere doğru koşmaya başladım. Çaresizliği iliklerime kadar hissettim. Kendime gelince de hastanelere koştum. Dört gündür Adli Tıp önündeyim. Ailemizden 18 kişiyi kaybettik. 15’inin cenazesini bu kapı önünde ben karşıladım, hepsini memleketlerine yolcu ettim. Üç akrabamın kimlik tespiti için çalışmalar devam ediyor. Yürüyüş bittiğinde, onlara hiç görmedikleri Ankara’yı gezdirecektim. Ancak şimdi cansız bedenlerini yolcu ediyorum’” ifadelerine yer verildi.