Medya popülizmi ve Tahir Elçi’ye saygı

Bir güncük olsun, medya; kendi ekran arenasında aslanlar önüne atılan gladyatör muamelesi yaptığı Elçi’yi bir birey olarak önemseyemedi

SEZİN ÖNEY

29.11.2015

Cenaze günü acı söz söylenmez ama; galiba Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin cenazesindeki kırıcı bazı detayları da kayda geçirmek lazım. Ülkenin en büyük “haber kanalları”nın Elçi’nin eşi, Türkân Hanım, konuşma yaparken sözlerine hiçbir değer vermemesi, o konuşurken “boşluk doldurmak için” sesini kısıp, spiker ve muhabir kendi aralarında yorumlar yapmaları çok hazindi. Dahası, bir büyük “haber kanalının” muhabiri, Türkân Hanımı, “Tahir Elçi’nin kızkardeşi” diye üzerine basa basa anons etti-tabii sesini kısmadan önce…

Ki çok ilginçtir, bu kanal,  özellikle deneyimli bir Diyarbakır muhabirine sahip olduğu halde İstanbul’dan gelen muhabir yayını yapıyordu; herhalde, bölgenin kendi deneyimli muhabiri, yeterli sayılmadı bu iş için. Ve böyle vahim, özrü olmayan hatalarla dolu bir “cenaze canlı yayını” gerçekleştirildi. Hele bir de, “barış çığırtkanlığı yapmaktan hiç vazgeçmedi” diye “övülmesi” var ki, bir diğer kanal spikeri tarafından-ona hiç girmeyeyim.

Cinayet ertesi yorumcularda sık sık bir kavrama denk geldim Tahir Elçi ile ilgili; “VIP”. Hani, sıradan ezikler olarak bilemeyiz diye de kavram açılıyor – “Very Important Person-Çok Önemli Kişi.”

”Cenazedeki VIPler şunlar…”, “Elçi’ye VIP muamalesi yapılsaydı…”, “Bir kanaat önderi olarak VIP idi…”

Medyanın kendisinde, haber vermek, bilgi ve kaliteli analiz yapmak değil, “VIP”lik önemli olduğu için doğaldır bu; fikri neyse zikri de o “medyatik” dünyanın. Ekran ışıklarının ne kadar altındaysan, o kadar “özelsin.”

Hazindir ki Elçi, hayatının son dönemini, medyanın eziyetini yaşayarak geçirdi. Oysa, giderek güvenilirliğinin düştüğü kamuoyu araştırmaları ile de tescillenen merkez medya ile diyaloğa ısrarla önem verenlerdendi.

Kürt Sorusu konuşulurken, genelde Kürtlere söz verilmez Türkiye’deki merkez medyada…Ekranlardaki tartışma programlarına genelde hep belli (ve özellikle Kürtlerse mesele onlarla ilgili konulardan çok uzak) isimler çağrılır; o isimler de polemik yarattıkları veya göze battıkları ölçüde “gedikli” hale gelirler. Özellikle, son dönemde artan biçimde böyle; daha önceleri hiç olmazsa, gene arada bir Kürt Sorusu’na emek harcamış Kürtler ekranlarda yer bulabiliyordu. Şimdi, sadece Diyarbakır ve ötesinden değil, dünya çapında akademik ölçekte, düşünce kuruluşları genelinde, Türkiye ve dünya medyasında, üniversitelerde siyaset biliminde sosyolojiye, hukuka ekonomiye özellikle Kürt Sorusu’nu çalışanlar var. Ancak, onları ekranların veya merkez medyanın herhangi bir yerinde asla göremezsiniz. Çünkü, gerçek bilgi yorucu, düşünmek zahmetli. Pop “bilgi”, polemik ve medya popülizmi öyle Kürt Sorusu gibi “baş ağrısı veren” konuları “tartışır gibi gözüküp tartışmamak” için birebir.

Diyarbakır’a gidip bir ciğer ile bir kaburga arası iki çay içip “gözlem yapmak”, yıllarını ince ince kentteki farklı karakterlerin tarihini gözlemekten daha kolay ve “keyifli.” Oysa, Diyarbakır’da ve ötesinde, farklı hareketler, akımlar, yaklaşımlar var; Elçi’nin kendisinin parçası olduğu bir avukatlar tarihi var, farklı insan hakları derneklerinin tarihi var, onun ötesinde farklı siyasi figürler var, çeşit çeşit iş-ticaret erbabı var. İşkenceydi, çatışmaydı, adli olaylardı; ister istemez Kürt Sorusu’nun parçası haline gelen doktorlar var. Dindarı var, seküler bakışlısı var; sıkı milliyetçisi var, Kürt aidiyeti bağı daha az olanı var, Kürt olmayanı var. Gençler var, yaşını alanlar var.

Toplu bir sürü gibi baktığınız bu insanların, Kürt Sorusu’nun artık önde gelen simaları Türkiye kamuoyu geneline giderek daha az görülen bireylerinin hepsinin bir hikâyesi var. Emek gerekiyor tanımak için ve Türkiye’ye özenle anlatabilmek için.

Ve bir güncük olsun, medya; kendi ekran arenasında aslanlar önüne atılan gladyatör muamelesi yaptığı Elçi’yi bir birey olarak önemseyerek (VIP’leştirmek değil, sadece saygıyla önemsemek) hayat arkadaşına söz veremedi, sıfatını doğru telaffuz edemedi. Medyanın o kesimi bu kesimi, Türkân Hanımı, siyasi çekişmelerin malzemesi yaptı.

Oysa, Elçi ailesinin yıllarca ama özellikle son dönem yaşadığı tedirginlikler, kaygılar ve yaşamlarının önemli bir kısmını Kürt Sorusu’na yönelik çabalar, koşuşturmalarla yıpranan babalarından koparılıp alınan çocuklar Arin ve Nazelin, eşi yanından çekilip alınan Türkân Hanım; tüm bu dram, biraz incelik, özen istiyordu.

Her şeyi geçtim, Cizre’den bir köyden, Hisar Köyü’nden çıkıp, sırf kendi imkânlarıyla avukat kolay olunmuyor; hele ki, Baro Başkanı, hele ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava götüren hukukçu hiç kolay olunmuyor. Türkiye’nin veremediği imkânlara rağmen, Türkiye’ye demokrasi ve insan hakları mücadelesi yoluyla değer kazandıran kuşaklara saygısızlık Tahir Elçi’ye yapılan. Kürt Sorusu’na yaşamını adayan tüm hukukçu, insan hakları savunucularına saygısızlık…

Kürt Sorusu bahane; ekran şahane. Şov da devam etmeli.
————————————————-

Bu yazı ilk olarak sansüre karşı kararlı mücadelesini gönülden desteklediğimiz Jiyan'da yayınlanmıştır: