Muhalif avında bugün: Ezhel

Amacım “Ezhel’i niye tutukluyorsunuz” sorusundan öte, hukukun muktedirin muhalifi dövmek için kullandığı sopa hâline geldiğini hatırlatmak

ZEYNEP KOÇAK

25.05.2018

Bir yandan dolar almış başını giderken, bir yandan da Türkiye Cumhuriyeti muhalifleri ısrarla suçlu ilan etmeyi hiç ihmal etmiyor. Muhalifleri ve karakamununkine alternatif hayat yaşayanları yargılamak, sindirmek, susturmak için hukukun kullanılması elbette özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni değil. Yalnız artık tutarsızlık da, susturma politikaları da iyice beter bir hâle gelmiş durumda. Bir yandan ülke batıyor, Yunanistan’dan fena olacağız diye düşünürken, bir yandan arkadaşlarımız yakılmaya, yok edilmeye, susturulmaya, hapse atılmaya, sürgüne gönderilmeye devam ediyor. Ve bugün de rapçi Ezhel’i polis yakalamış, hemen mahkeme karşısına çıkarmış ve mahkeme tarafından acilen tutuklanıp cezaevine sevk edilmiş.
 
Ezhel’in tutuklanması, muhalifliğin, istenmeyenliğin, alternatifliğin yargılanmasından ve cezalandırılmasından başka bir şey değildir.
 
Hukuk, konu muhalifler olunca dünyanın her yerinde, yoktan suçlu yaratma politikasının ve beraberinde gelen devlet baskısının, sindirme ve susturma raconunun en önemli unsurudur. Cezaevine sokmak ve yargılamak devletlerin tehdididir; bu tehdit, Türkiye gibi devletin ahlâk tesisinin yüksek derecelere çıktığı yerlerde, aslında bireyin özgürlük alanına dahil olmasına rağmen tasnifi, tespiti ve uygulaması merkeze bağlanmaya çalışılan ülkelerde iyice zıvanadan çıkar. Bu tehdit, konu sanatçı olunca kaba bir sınıflandırmayla “uyuşturucu, seks, içki, iktidar eleştirisi” olarak sıralanabilir bence.
 
Uyuşturucu
 
Ezhel’in suçu ne peki? Sosyal medya hesaplarında ve söylediği şarkılarda uyuşturucu kullanımını özendirmesi. Önce Ezhel’i tanıtayım, tanımayanlar için:
 
Adı Ömer Sercan İpekçioğlu. 1990 Ankara doğumlu. Rap, reggae yapıyor. İlk albümünü 2017’de yapmışsa da anlaşılan çok uzun zamandır müzik piyasasının içinde. 2008’den beri farklı gruplarla birlikte müzik yapıyor ve 2017’de çıkan albümü ile şarkıları, İnternet üzerinde 30 küsür milyon izlenmiş. Eskiden Ais Ezhel ismini kullanıyorken, şimdi sadece Ezhel.
                                                    
Ezhel, underground’un, alternatif hayatlardan birinin temsilcisi. Uyuşturucu kullanımını özendirmek ve kolaylaştırmak suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine girdi. Bu suçlamanın dayanağı da şarkı sözlerinde esrar kelimesinin bol miktarda geçmesi.
 
Uyuşturucuyu özendirdiği şarkı sözlerinden örnek vereyim:
 
Ankara ayazı ruhumu keser
Bi’ cebimde yok kapital
Bi’ cebimde kenevir tohumu
Ayrancı, Cebeci, Kennedy yokuşu
Kaybettim gene şu yolumu
Kafam taşak gibi karnımız aç!
N’apsak şimdi? Süper marketten çalsak bi’şey: Sosis ve salam!
Yerim, kafam düşer tekrar, tekrar ot ister canım
Ah, polisten kaçın!
Rap’in pavyonunda olurum Çubuklu Yaşar
Manita tutulur bana, onu da öpemem lüzumsuz kaçar
Atar atar gider, bebeler bebeler
Takılır gecelerde, maymunluk yapar
Gözü kızıl, gözü kara bebek
Çözüp durdum, çözüm para demek
O da bana ve de sana gerek
Salak bebelerde karakter eksik
Daha hanginizi adam edek? Yanaşır yılışık bahane seks
Soyup soyar seni atar eve
Yanında viski ve votka ve afgan var hepsinin tadı nefis
 
İktidar eleştirisi, muhalif grupları övme
 
Aklıma rapçi deyince, İspanya’da ceza alan, cezaevinde kalan rapçi Pablo Hasel geldi. Türkiye’nin uygulamasıyla doğrudan bir alakası olmasa da, iktidarın “istenmeyen” ile ilişkisinin her yerde, hattâ pek kıymet bilir pek hak sayar Avrupa ülkelerinde bile aşağı yukarı aynı olduğunu göstermek açısından kısaca yer veriyorum.
 
Adı Pablo Hasel, 1988 İspanya doğumlu, komünist ideolojiye sahip bir rapçi. Aynı zamanda kitapları ve çeşitli şiirleri bulunuyor. 2005’te Esto no es el paraíso (Bu cennet değil) şarkısıyla ünlü oluyor. 4 Ekim 2011 tarihinde Lérida’da, Democracia adlı şarkısında, 1944 doğumlu Camarada Arenas mahlaslı, Partido Comunista da España (İspanya Komünist Partisi) genel sekreteri ve GRAPO üyesi (Grupos de Resistencia Antifascista Primero de Octubre / 1 Ekim Anti-Faşist Direniş Grupları) Manuel Pérez Martínez’i övdüğü için tutuklandı.

2017’nin Mart ayında İspanyol mahkemeleri Hasel için beş yıldan başlayan hapis cezası istediler ve bu isteklerinin temelinde yine “terörizmi yüceltmek” ve “kraliyete karşı hakaret ve iftira” yatıyordu. 40 bin Euro cezaya çarptırıldı, bir miktar hapis yattı.
 
Seks
 
Gelelim sekse.
 
Hadise’nin 2018’teki Sıfır Tolerans şarkısının klibi RTÜK tarafından “erotik filmin bir tık altı” diye yaftalanarak yasaklandı. Kanal, Hadise’nin klibini “radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programların…yayınlanamaz” maddesine dayanarak kaldırdı. Acun’un “Yetenek Sizsiniz” programı ise daha önceden, aynı maddeye dayanarak 1 milyon lira cezaya çarptırıldı. Neden biliyor musunuz? Ekrana, yaşları 7 ile 11 arasında değişen çocukların çıkıp şortlu dans etmesi. Güya AKP üyeleri “millet tahrik oluyor” demiş, böyle bir söylenti çıktı. AKP’den yalanlayan oldu mu? Olmadı. Şortlu çocuklar sahneye çıkarıldığı için kanal (TV 8) ceza aldı mı? Aldı.
 
Şimdi iki örnek:
 
Birincisinin adı İbrahim Tatlıses. 1952 Şanlıurfa doğumlu. Leyla ve Ahmet Tatlı’nın yedi çocuğunun ilki. 1980’lerde 1990’larda adını duyurmasının üzerine “imparator” lâkabını almış ünlü şarkıcı. “Ayağında Kundura” türküsü bugün olsa kaç milyon izlenir düşünebiliyorum bile. Tatlıses Turizm, Tatlıses Lahmacun, Tatlıses Otelleri gibi birçok işletmenin sahibi, yediği kurşunlardan sonra bir süre ortalıktan kaybolmuş, ancak şimdilerde yine ön planda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çeşitli davetlerine katılan, seçimlerden AKP’den milletvekili adayı olmak için başvursa da aday gösterilmeyen bir işadamı/şarkıcı.
 
“Tombul Tombul” diye, malumumuz bir türküsü vardır, çok güzeldir, herkes dinler. Düğünlerde çalınır, çoluk çocuk, yaşlı, genç, gelin kaynana herkes el çırpar. Sözleri tekrar etmek isterim:
 
Dam üstünde un eler
Tombul tombul memeler
Zalımoy gelir
Zalım zalım zalım
Memeler baş kaldırmış
Kavuşmuyor düğmeler
 
İkinci örneğin de adı Sevil Öztatlı. Herkesin bildiği o şarkıdan bahsediyorum, evet. Şarkının adı “Adına da Derler Seks”. 70’li yılları kasıp kavuran pop müzik eserlerinden. Şarkının sözlerine geçeyim çok uzatmadan:
 
Japone kollar açılır
Göğüsler yana saçılır
Herkesin gözü açılır
Adına da derler seks
 
SEKS SEKS SEKS
 
Seks bombası olmuş meğer
Herkesin dilinde gezer
Sosyete böyleymiş meğer
Adına da derler seks
 
Kalçaları bomba gibi
Kolları da asma kabak
Gören gözler şaşı olur
Amanın kadına bak
 
Sevil Öztatlı’yı bilmem ama İbrahim Tatlıses, mevcut iktidarın ataerkil yapısını ve muhalife karşı duruşunu son derece iyi yansıtan ve devam ettiren bir şahıs olduğundan olsa gerek, bu şarkı sözleri Hadise’ninki gibi sakıncalı görülmemiş, en fazla latifeli bir şarkı olarak kabul edilegelmiştir. Hattâ ülkenin askeri, talimlerde bunu söylermiş diye de duydum.
 
Filmlerden ya da Türk Sanat Müziği’nin erotizminden bahsetmiyorum bile. Örnekler arasında “Şeftalisi bala benziyor”dan tutun da “salla, salla gül memeler çağlasın”a, “Oy Farfara”ya (ateş de düştü şalvara) kadar geniş bir örnek skalası bulabilirsiniz.
 
 
İçki
 
Zamanında TRT’nin yasaklı şarkılar listesi çok ilginçtir, zamanınız olursa bir göz atın. Bunların arasında mesela Adnan Şenses’in “Doldur Be Meyhancesi”si vardır. Şarkıda şöyle der:
 
İçelim arkadaş benim derdim çok,
İçelim arkadaş derdime çare yok…
 
Bir büyük içtim ben şifalar olsun,
Mezem biraz peynir, biraz da zeytin olsun
İçelim arkadaş içelim işte,
İçelim arkadaş sarhoşum işte.
 
Bu şarkıda ayan beyan “sarhoşum” diyen ve karşısındakine “içelim” diye seslenen Adnan Şenses 2013 yılında vefat etti ama o zamanlar AKP 2002’den beri başta olmasına rağmen daha her önüne gelen muhalifi tutuklamaya kalkmıyordu sanırım. Ya da Adnan Şenses, yeterince muhalif mi değildi yoksa? Ya da Adnan Şenses’in “içelim” diye söylediği şey, halkı içki içmeye yönlendirmeye yetecek bir laf değil mi?
 
ÖZET
 
Burada sorduğum soru, “Bütün bu insanlar tutuklanmazken Ezhel niye tutuklanıyor?” değil. Ya da “Ezhel’i tutukladınız o zaman içinde uyuşturucuya değinen tüm şarkıların yazarlarını ve icracılarını niye tutuklamıyorsunuz” sorusunu sorup tartışmanın eksenini ciddiyetten uzaklaştırmak ve bir kısasa kısas anlayışına çekmek değil. Ben bunların cevabını biliyorum zaten. Burada ceza almayan örnekler verirken amacım, “Ezhel’i niye tutukluyorsunuz” sorusunu sormaktan öte, hukukun muktedirin muhalifi dövmek için kullandığı sopası hâline geldiği bu duruma dikkat çekmek.
 
Hukuk insan haklarını ve örneğin ifade özgürlüğünü, en çok ve en sert biçimde kamu yararı iddiasıyla kısıtlar. Kamu yararı (yani gençleri bir şeylere teşvik etmeme, ahlâkını bozmama gibi) içine ne atsan sakil durmayacak geniş bir çukurdur, dolayısıyla devletlerin hakları, hakkın uluslararası toplumda öngörülen içeriği ile değil de tamamen politik birtakım saiklerle sınırlaması için en verimli alandır. Kamu yararı, devletlerin muhalif sopalamasının meşruiyet perdesinin arkasına sığınmasına yarayan alandır. Hukuk da böyle bir iktidarın elinde, iktidarın yaptığı işkenceleri ve haksızlıkları makul gösterme çabasını meşru göstermeye hizmet eden bir devlet aygıtı olup çıkmış. İnsan hakkı, insanın insanca yaşamasını sağlamak amacından saptırılıp, bir vatandaş-eleme yöntemi haline geldi.
 
Ezhel’in, Hadise’nin, Acun’un durumunda bu böyle oldu, ama özellikle Ezhel’in ve Hadise’nin. Çünkü her ikisi de muhalif, her ikisi de devletin tesis etmeye ve merkezîleştirmeye çalıştığı ahlâk ve hayat anlayışının dışında yaşıyor ve iş yapıyor. Karşılığında Adnan Şenses ya da İbrahim Tatlıses, bu dışarlıklı statüde değil.
 
Bu nedenle benim tercihim bu konuyu kesinlikle ifade özgürlüğü kapsamında konuşmamaktan yana. Konuşacaksak dilimizi düzeltmenin de zamanı geldi. Polis saldırılarına senelerce “polis müdahalesi” demiş bir toplumduk, ama sanırım artık hepimiz biliyoruz ki polis müdahale etmez, saldırır. Bu da o hesap.
 
Devlet, hak dengesini gözetmez, devlet muhalifi cezalandırır. Arkasından o ya da bu şekilde kitleleri sürükleyebilmek açısından en ufak bir pırıltı gösteren her muhalif, korku içinde yaşayan bir devlet için tehlikedir, ve bu nedenle bu pırıltılara korku salarak karşılık verir.
 
Bu, hukuk mücadelesinden vazgeçmeyi ve başka yollara başvurmayı önerdiğim anlamına gelmiyor. Sadece hukuk mücadelesi verirken, zeminimizin ne kadar kaygan, dayandığımız hak söyleminin ne kadar uçucu olduğunu bilmek gerek. Oturup Ezhel’in şarkı sözleri ile kamu yararı arasındaki dengesi açıklamaya gönlüm elvermiyor bile. Çünkü buradaki konu artık hınç, konu intikam, konu zorbalık, konu muhatabına istediğini yaptırmak için kafasına vurmaktan, ayağına vurmaktan, silah atmaktan, özgürlüğünü kısıtlamaktan çekinmeyen bir anlayış. Konu, kendisi gibi olmayı reddedenlere gözdağı vermek için grubun en başarılılarından birini hapse tıkmaktan imtina etmeyen devlet.
 
Konu yine, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının aslında kimler olduğuna ve kimler olmadığına geliyor. Hükümetin attığı her adımda, yaptığı her politik ceza soruşturmasında, her hapse atmada konu, her kadın cinayetinde konu gelip buraya dayanıyor.
 
Bizler, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin tarafındaki, himayesine aldığı, arkasında durduğu, beslediği vatandaşlar değiliz. Bizim vatandaşlığımızın kapsamı, sadece suç ile tanımlanıyor. Öyle ki her adımında, her hareketinde yaptığın şeylerin Cumhuriyet’in ve gerçek vatandaşların gözünde suç olma olasılığı var.
 
İbrahim Tatlıses’in överek anlattığı kubbeleri birleşmeyen tombul memelerle ilgili şarkısını Ezhel yapmış olsaydı, muhtemelen halkı bu sefer uyuşturucuya değil de, neme lazım, sekse yöneltir diye yargılanırdı. Ha keza Sevil Hanım’ın “seks seks seks” diye bağırdığı şarkısını düşünün. Ezhel bunu söyleseydi, yine tutuklanacaktı. Hattâ muhtemelen Ezhel, bu kadar para kazanmayı başarabilmiş bir muhalif olarak, “Daha Dün Annemizin” şarkısını söylese bile önünde sonunda tutuklanacaktı.
 
Ayrıca iktidarın yeri geldiğinde, gerektiğinde, daha da önemlisi para ettiğinde her türlü prensibinden cayacağı, hemen dümen değiştireceği de son dolar kriziyle kanıtlanmış oldu. Israrla aylardır “Bütün kötülüklerin anası faizdir, faiz artırımı yaptırmam” diye yeminler eden Cumhurbaşkanı, en sonunda yükselen döviz kuruna dayanamayarak Merkez Bankası’na faiz artırımı yaptı (detayları için Ümit Kıvanç’ın yazısına bakabilirsiniz.)
 
Ey hükümet, durum böyleyse, bizim özgürlüğümüz, bizim hayatlarımız ne zaman senin için para edecek? Ama tabii, özgürlüğü yere tükürmek sayan sanatçıları destekleyen bir devlet için bence bu soru fazla karmaşık.