Narin’in katilleri
Salim Güran, Nevzat Bahtiyar ve Yüksel Güran’a ceset saklama, gömme, telefon temizleme aklını kim vermiş, yöntemleri kim öğretmişti? Salim Güran ve Nevzat Bahtiyar ilişkisi nasıl başlamış, farklı bir akıl mı onları bir araya getirmişti?
10.09.2024
Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Tavşantepe Mahallesi’nde yaşayan sekiz yaşındaki Narin Güran, 21 Ağustos 2024’te Kuran kursundan çıktıktan sonra kaybolmuştu. 19 gündür Türkiye’nin ilk gündemi olan Narin, 8 Eylül sabah saatlerinde, evine 3 km uzaklıktaki Eğertutmaz Deresi’nde ölü olarak bulundu. Narin’in cesedi, bir çuvala konulmuş, derenin sığ bir bölgesinde bulunan ağaç kovuğuna, suyun altına denk gelecek şekilde gömülmüş ve üzerine de 20 kiloluk bir taş yerleştirilmişti.
Narin’in cesedinin bulunmasının ardından gözaltına alınan şüpheli Nevzat Bahtiyar, itirafçı olmaya karar verdi. Bahtiyar’ın A Haber tarafından yayınlanan ifadesine göre; şu anda tutuklu bulunan Narin’in amcası Salim Güran’la, Narin’in kaybolduğu 21 Ağustos günü karşılaşmışlar, bu karşılaşmada Salim Güran ondan, Narin’in cesedini saklamasını istemişti. Salim Güran, bu iş için Nevzat Bahtiyar’a 200 bin TL teklif etmiş, Bahtiyar da hem yoksul olduğundan hem de Salim Güran’ın köydeki nüfuzundan korkması nedeniyle çuvala yerleştirdikleri cesedi, derenin “uygun” bir yerine gömmüştü. Tüm bunlar 21 Ağustos günü saat 15.15-18.00 saatleri arasında yaşanmış, akşam 19.00’dan sonra ise hem Nevzat Bahtiyar hem de Salim Güran, bölgede sürdürülen Narin’i arama faaliyetlerine hiçbir şey olmamış gibi soğukkanlılıkla katılmışlardı.
Nevzat Bahtiyar’ın itirafları üzerine Narin’in annesi, babası, iki ağabeyi ve iki amcası da dahil olmak üzere 25 şüpheli gözaltına alındı ve sorgulanmaya başlandı.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken AK Parti Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu, Sözcü TV’ye canlı bağlanarak; Narin’in ailesine “siyaseten yakın ve 40 yıllık dost olduklarını” vurgulayıp, ailenin daha fazla üzülmemesi gerektiğine dair açıklamalar yaptı. Ensarioğlu, siyasetçi kimliğine rağmen soruşturmanın başındaymış intibası uyandıran ve yargıya müdahale etme anlamına gelen açıklamalarıyla ortalığı daha da karıştırdı.
Hareketli geçen iki günün sonunda; ne Narin’in cesedinin bulunması ne itirafçının ifadesi ne de Ensarioğlu’nun tuhaf açıklamaları, kamuoyunu tatmin etti. Aksine pek çok çelişki ve daha fazla soru gündeme geldi.
Şimdi bunların hepsini tek tek değerlendirelim.
Nereden baksan tutarsızlık
> 21 Ağustos akşam saatlerinde başlayan soruşturma ve arama faaliyetleri sonuçsuz kalıp kamuoyu baskısı her geçen gün artınca, Ankara’dan iki özel ekibin bölgeye gönderilmesi üzerine Narin’in cesedi bulundu. İtirafçının 21 Ağustos günü cesedi gömdüğünü anlattığı Eğertutmaz Deresi ise sonuçsuz kalan soruşturma sürecinde üç kez aranmış ve ceset bulunamamıştı. Bu bir ihmali göstermekteydi.
> Soruşturmaya Ankara’dan özel ekiplerin sevk edilmesiyle birlikte, o güne dek alınan tüm ifadeler tekrar gözden geçirilmiş ve Nevzat Bahtiyar’a ulaşılmıştı. Gözaltına alınana kadar soğukkanlı bir şekilde davranan Bahtiyar, beklenmedik bir şekilde itirafçı olmaya karar verdi.
> Nevzat Bahtiyar bir sıva ustasıydı lakin jandarmanın dere aramasını sivri çubuklarla yapacağını, bu çubuklar dere zemininde bir taşa denk geldiğinde o bölgeden şüphelenilmeyeceğini, keskin burunlu köpeklerin suyun altındaki cesedin kokusunu alamayacağını ve derede bir cesedin gömülebileceği en uygun yeri bilecek kadar profesyoneldi. Bir sıva ustasının bu bilgilere sahip olması, şüphe uyandırıcıydı.
> İtirafçının anlattığına göre; olay günü şebeke suyunun akmaması nedeniyle aynı zamanda köy muhtarı olan Salim Güran’ı aramış, sonra arabasıyla evinden çıkmış ve Salim Güran aracıyla ardından gelerek onu durdurmuştu. Güran, sanki havadan sudan bir sohbet söz konusuymuşçasına ayaküstü ona para teklif etmiş, anlaşmaları üzerineyse Narin’in cesedini ona teslim etmişti. Salim Güran’ın arabasının ön koltuğunda cesetle dolaşması, öncesinde hiç plan yapmadıkları halde yolda durdurduğu birine cesedi teslim etmesi ve Bahtiyar’ın bakkaldan ekmek alıyormuş gibi cesedi teslim alması, hayatın olağan akışına hiç uygun değildi.
> Üstüne üstlük nedense o gün Nevzat Bahtiyar’ın arabasının bagajında bir çuval bulunmaktaydı. Bahtiyar, olaya anında adapte olmuş ve harekete geçmişti. Hatta cesedi nereye, nasıl gömeceğini de yine ayaküstü ama gayet profesyonelce planlayıvermişti.
> Narin’in konulduğu çuvalın içinde, Kuran kursuna giderken kullandığı çanta ve kitap da bulunuyordu. Yani Narin eve gidip, sonra tekrar dışarı çıkmamış, kendi evi veya amcasının evine gittiği zaman saldırıya uğramıştı. İtirafçının aktardığı zaman örgüsüyle, o güne kadar verilen ifadeler de çelişiyordu.
> Geçtiğimiz hafta bir vatandaş sosyal medyada; Salim Güran’ın benzin istasyonundan ıslak mendil aldığı sırada Narin’in, amcasının aracının ön koltuğunda bir battaniyeye sarılı ve ölü olarak görüldüğünü, ilgili kamera kayıtlarını jandarmaya teslim ettiğini, görüntülerin Narin’in kaybolmasından yarım saat sonra çekildiğini yazmış, Salim Güran bu bilginin sosyal medyaya yansıması üzerine tutuklanmıştı. İtirafçının ifadelerinde de Narin’in cesedinin, Salim Güran’ın aracının ön koltuğunda bulunduğu yer alıyordu. Eğer vatandaş bu bilgiyi sosyal medyada paylaşmasaydı, Salim Güran tutuklanmayacak mıydı?
> Narin, kamera kayıtlarına en son 15.15’de takılmıştı. Köyde yaşayan kimsenin ifadesine ve görgü tanıklığına itibar edilemeyeceği düşünülürse itirafçının ifadesinde belirttiği ceset teslim alma ve gömme işlemleri saat 15.15-18.00 arasında gerçekleşmişti. Saat 19.00’da ise hem Salim Güran hem de itirafçı Nevzat Bahtiyar, köye dönmüşlerdi.
> İtirafçının ifadesine göre; cesedi gömdükten sonra Salim Güran’la hiç konuşmamıştı, görüşmemişlerdi. Oysa itirafçı cesedi gömerken yalnız olduğunu, nereye nasıl gömdüğünü Salim Güran’ın bilmediğini anlatmıştı. Buna rağmen sonrasında Salim Güran, neler yaptığını ona hiç sormamıştı.
> Salim Güran, telefonundaki WhatsApp yazışmalarını özel bir program yükleyerek silmişti. Üstüne üstlük anne Yüksel Güran’ıın telefonundaki WhatsApp yazışmaları da aynı şekilde silinmişti. Salim Güran her ne kadar köyde nüfuzlu biri olsa da nihayetinde ilkokul mezunu, tarlada çalışan ve teknoloji alanında eğitimsiz biriydi. Anne Yüksel Güran’ın da bir teknoloji uzmanı olduğu söylenemezdi. Yine de bu kişiler, telefonlarına özel bir program yükleyerek yazışma silebiliyor, bunun önemini biliyorlardı.
> Salim Güran, alınan ifadelerinde “hatırlamıyorum” argümanını sık sık kullanıyordu. Bu durum, onun bilinçli kişiler tarafından yönlendirildiğinin bir göstergesi olabilirdi.
> Soruşturma 19 gün boyunca etkisiz biçimde sürerken, aileyi koruma içerikli herhangi bir açıklama yapma gereği duymayan Galip Ensarioğlu, Narin’in cesedi bulunup aile gözaltına alındığında, alışık olmadığımız şekilde Sözcü TV canlı yayınına demeç verdi. Ensariığlu’nun açıklamaları, soruşturmaya müdahale edecek minvalde ve aileyi koruyup kollayan içerikteydi.
Gelinen noktada Narin’in ön otopsi raporuna göre sağ boyun bölgesinde lezyon tespit edildi. Sol bacağı ise dizden kopmuştu. Cesette kesici ve delici alet izleriyle istismar bulgusuna da rastlanmadı. Cesetten alınan örnekler, hem Diyarbakır hem de İstanbul adli tıp kurumlarında incelenecek.
Salim Güran ve Yüksel Güran’ın telefonlarından silinen yazışmaların geri getirilmesi içinse META şirketiyle görüşmeler yapıldı ve olumlu yanıt alındı. Sonuç bekleniyor.
Asıl önemlisi, henüz belli olmayan olay yeri aranası sürüyor.
Şimdilik vakaya dair iki senaryonun varlığından söz edebiliriz: Narin, Kuran kursu çıkışında ya kendi evine ya da amcasının evine gitti ve o evde ailenin herhangi bir erkek bireyinin cinsel veya fiziksel saldırısına uğradı. Diğer olasılığa göreyse gittiği iki evden birinde görmemsi gereken bir duruma şahit oldu ve susturma maksadıyla öldürüldü. Her iki ihtimalde de amca Salim Güran, cesedi yok etme görevin üstlendiği gibi cinayeti işleme şüphesini de taşıyor.
Cevaplanması gereken o sorular
Arık Narin Güran soruşturmasına neredeyse tüm ülke müdahil oldu ve haliyle akıllardaki soruların da cevaplarını bekliyoruz:
> İstatistiklere göre kayıp çocuk vakalarında ilk şüpheli aile olmasına rağmen, soruşturmanın başından itibaren aileye neden şüpheli muamelesi yapılmadı, tersine bugün cinayet zanlısı oldukları netleşen şüpheliler eşliğinde arama yapacak kadar zafiyet gösterildi?
> Eğertutmaz Deresi, üç defa aranmasına rağmen neden ceset bulunamadı?
> Salim Güran, Nevzat Bahtiyar ve Yüksel Güran’a ceset saklama, gömme, telefon temizleme aklını kim verdi, yöntemleri kim öğretti?
> Salim Güran ve Nevzat Bahtiyar’ın suç ortaklığı nasıl başladı, farklı bir akıl mı onları bir araya getirdi yoksa Salim Güran Nevzat Bahtiyar’ı kendi mi buldu?
> İkili, cesedi yok etme planını nasıl yaptı?
> Köydeki insanlar bir tarikat aidiyeti nedeniyle mi bildiklerini anlatmadı ve omerta yasası uyguladılar?
> Aile neden sürekli hedef şaşırtan ve kamera kayıtlarıyla çelişen ifadeler verdi? Yaşananları hangi aile fertleri biliyor ve susuyordu?
> Galip Ensarioğlu’nun yaptığı açıklamaların amacı neydi? Ensarioğlu’nun dokunulmazlığı kaldırılacak ve o da sorgulanacak mı?
> Ailenin, daha önce merdivenden düşerek öldüğü söylenen ve otopsi yapılmadan gömülen diğer kızı için de bir soruşturma başlatılacak mı?…
Evet, bugün artık Narin’i geri getirmemiz mümkün değil lakin öncelikle cinayetin, yukarıdaki sorular da dahil, tüm boyutlarıyla aydınlatılması ve her gelişmenin kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor.
Aynı zamanda Narin cinayeti vesilesiyle tekrar soralım: Dışa kapalı, baskıcı ve muhafazakar aile yapılarında ya da tarikatlarda, çocuklarla kadınların korunmasını sağlayan, çocuğun ailenin malı olmadığının altını çizen ve onların birer birey olarak haklarını savunan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararını, halen savunan var mı?
Hiçbir canlının yaşam hakkı, başka bir canlının vicdanına ve insafına bırakılacak kadar değersiz değildir, özellikle de aile bireylerinin. Bugün kadın ve çocuk katillerinin ekseriyetle en yakından, evin, ailenin içinden çıktığı gayet iyi bilinmesine rağmen soyut bir şekilde “çocukları koruyalım” demek, ne yazık ki hiçbir anlam ifade etmiyor. Çocukları, ailelerden ve dört duvar arasındaki şiddetten koruyacak bir yasanız var mı? Yok.
Hal böyleyken Narin’in yaşadığı dehşet ve vahşet, hepimize İstanbul Sözleşmesi’nin bizim gibi yarı feodal ülkelerdeki önemini bir kez daha göstermiştir.