Fotoğraf: Global Green News.

Ne oldu bu Yeşiller’e?

Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı’nın “öldüğü” de söylenemez. Karbon emisyonlarını azaltmak odaklı AB politikalarının çoğu zaten yasalaştı. Sadece Avrupa Birliği’nin “Yeşil” yoldan dönmesi artık zor. Ama konumuz, o yola Yeşiller ile devam edilip edilmeyeceği

SEZİN ÖNEY

21.06.2024

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın çıkışı epey bir konuşuldu da, madalyonun öteki yüzündeki gerçek; Yeşiller’in düşüşü konuşulmadı. 2019’daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa Yeşil Partisi (European Green Party), 751 sandalyeden 74’ünü almıştı. 6-9 Haziran’daki seçimlerde ise, yaklaşık 3’te 1’lik kayıpla, 52 Avrupa vekili ile temsil edilecekler. 

Avrupa Yeşilleri; yani Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller; büyük ölçüde, Avrupa Özgür İttifakı (Yeşiller/European Free Alliance) parlamento grubu çatısı altında çalışıyor. Bu grup, seçilmiş Yeşil parti üyeleriyle birlikte Avrupa Özgür İttifakı, Avrupa Korsan Partisi ve Volt Europa tarafından oluşturuluyor. Avrupa Yeşilleri’nin ortakları arasında gençlik kolu Genç Avrupa Yeşilleri Federasyonu (FYEG), Yeşil Avrupa Vakfı (GEF) ve Küresel Yeşiller ailesi de yer alıyor.

2019’da Yeşiller’in Avrupa siyasetindeki tarihi yükselişi, aşırı sağı dengeleyecek bir dönüm noktası gibi gözüküyordu. Aynı dönem Avrupa Birliği’nin de, iklim değişikliğiyle mücadelede dünyanın en iddialı politik cephesi ve öncü gücü olarak ortaya çıkmasıyla çakışıyordu. Emisyonları azaltmak için dünyaya örnek olacak hedefler koymak, içten yanmalı motorları tamamen terk etmeye hazırlanmak, tarımda iklim krizi hedefleriyle uyumlu bir dönüşüm sürecine girmenin yanısıra; AB genelinde doğanın restorasyonu için projeler yürütmeye de girişildi.

Ukrayna Savaşı rüzgarı tersine döndürdü

Fakat Ukrayna Savaşı, Yeşiller için rüzgarların ters yönden esmeye başlamasına neden oldu. Avrupa’da gerek siyasi elitler, gerekse de halk genelinde, Ukrayna Savaşı’nın ekonomi üzerindeki etkileri temel endişe konusu olmaya başladı. Ve tabii ki, güvenlik kaygıları da ön plana geçti. 

Avrupa Birliği üyesi ülkeleri halkların nabzını tutan kamuoyu araştırması Eurobarometer’in Bahar 2024’teki sonuçlarına göre, “yoksulluk”, “hayat pahalılığı krizi” ve “sosyal dışlanma” en önemli sorunlar olarak algılanıyordu. Tabii, Avrupa’da “yoksulluk” ve “yaşamsal maliyetlere yönelik kriz” algısı hâkim ise, Türkiye’de bizler ne olalım diye düşünmeden edemiyor insan…

Avrupa’daki olumsuz ekonomik algılar yeni değil: Koronavirüs salgınının körüklediği bir yaşam maliyeti krizi, hala Avrupa Birliği üyelerinin ekonomilerini de, algılarını da etkiliyor. Göçü sınırlamak da, ekonominin “olumsuz algılanan” tablosunda bir “kurtarıcı seçenek” gibi görülüyor. Buna karşılık, aşırı sağ partilerin de yoğun “anti kampanyasına” rağmen, hala “düzensiz göç” Avrupa kamuoyunun dert ettiği bir numaralı konu değil. Başta genç seçmenler olmak üzere, ekonomi ve sosyal güvenlik kaynaklı meseleler ve güvenlik; hatta, iklim krizi de, “göç”ten çok daha öncelikli sorun alanları olarak algılanıyor.  Genç seçmenler arasında da, “sağlık”, “istihdam”, “savunma” ve “güvenlik”” ile beraber, “iklim krizi”, “göç”ten çok daha öncelikli sorunlar olarak gösteriliyor. Düzensiz göçün en çok etkilediği Avrupa ülkelerinden İtalya’da da; göç almasalar da, “göçmenlerin” kavramsal olarak adeta “şeytanlaştırıldığı” Macaristan’da da, başta “istihdam” olmak üzere ekonomi ilintili meseleler dert ediliyor.  

Avrupa “iklim krizini” hala dert ediyor

Yine de şu noktaya dikkat çekmek lazım: geçen Bahar’da 18 AB ülkesinde gerçekleştirilen Euronews-Ipsos anketine göre,   yüzde 52’lik bir çoğunluk iklim değişikliğiyle mücadelenin, “öncelik” olduğunu düşünüyor. Yüzde yüzde 32’lik kesim ise, “iklim krizinin önemli olduğunu ancak bir öncelik olmadığını” düşünüyordu. Öte yandan, yüzde 16’lık bir grup da, iklim değişikliğiyle mücadelenin ikincil bir konu olduğuna inanıyordu. Bu anketin 26 bin kişiye yakın bir örnekleme sahip olduğunu ve temsiliyetinin AB nüfusunun yüzde 96’sını kapsadığına dikkat çekelim. 

Yeşiller’e seçmen desteğinin düşmesinin ardında, Avrupa kamuoyunun iklim krizini artık dert etmemesi yatıyor diyemeyiz. Evet; başta bahsettiğimiz gibi, ekonomi ve güvenlik, Ukrayna Savaşı’nın da büyük etkisi ile, asıl “krizli” konular olarak algılanmaya başladı ama, bu demek değil ki, Avrupa’da iklim krizi unutuldu.

Hatta, şunu da öne sürebiliriz: hep aşırı sağın başarısından bahsediliyor ama yoğun kampanyalarına rağmen popülist ve aşırı sağ, Avrupa kamuoyunda hala “göç” konusunun “en büyük takıntı” haline gelmesini sağlayamadı.    

Yeşiller’in başarısızlığının ardında, Yeşil politikacıların, halkı “çözümün kendilerinde” olduğuna ikna edememeleri yatıyor. Bahar Eurobarometer’ına göre, İsveçli seçmenler, politikacıların iklim değişikliği siyasetini önceliklerinin en başına koymasını istiyordu.

Buna karşılık, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İsveç’tin Yeşil Parti’si oyların yüzde 13,6’sını alarak, üçüncü parti olabildi. Evet; iktidarın üzerinde ciddi politik etki oluşturan aşırı sağ İsveç Demokratları da, ancak dördüncü gelebildiler. Ama, Sol Parti, oylarını yüzde 11 arttırarak en büyük kazanımı elde eden parti oldu.

Yeşil olsun ama sadece “yeşil” olmasın

İsveç’teki Yeşiller’in durumu, Avrupa genelinde olup biten konusunda da ipuçları veriyor. Merkezdeki partiler, iklim krizi ile gündemleri kendi politikalarına entegre edince, Yeşiller’in “özelliğini” yitirmesine neden oluyor. Ve tabii, Yeşiller’in de iklim krizi gündemi dışında kendi siyasi ve ideolojik kimliklerini yeterince ortaya koyamamaları da söz konusu. 

Yeşiller, bir yandan, iklim krizi ve çevre politikaları dışında başka bir siyasete sahip değil gibi algılandı. Diğer yandan da, “yeşil dönüşüm” politikalarının “maliyetli” olarak algılanmasının faturası da Yeşiller’e kesildi.  Seçmenler nezdinde Yeşiller, “büyüme karşıtı politikalar güden, şehirli seçkinler” imajının içine sıkışıp kaldı. 

İronik biçimde, “Çiftçi Protestoları” da, Yeşilleri olumsuz etkiledi. Son iki yıldır yeşil dönüşüm politikalarını karşı şiddetle protesto eden, özellikle tarımda kimyasal kullanımının sınırlanması ve tarım arazilerini azaltacak doğa koruma önlemlerini reddeden Avrupalı çiftçilerin yarattığı gündem, Yeşil siyaseti de krize soktu. AB’nin “Yeşil Mutabakatı”, tarım politikaları gibi alanlarda memnuniyetsizlik yaratan her konunun sorumlusu Yeşiller’miş gibi görülmeye başlandı.

Yeşiller için ittifak zamanı mı?

Elbette, “Yeşiller bitti” diyemeyiz. Danimarka, Finlandiya ve İsveç gibi İskandinav ülkelerindeki performansları gene de iyi. İtalya ve İspanya da başta olmak üzere, Güney Avrupa’da sürpriz ilerleme kaydettikleri de söylenebilir. Yeşiller için, Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki en büyük “başarı” ise, 2023 sonunda ulusal seçimleri aşırı sağın yükselişine set çektikleri Hollanda’da gerçekleşti.  Yeşiller, Hollanda’da Sosyal Demokrat bir parti olan İşçi Partisi ile ittifak yaparak, Geert Wilders’ın aşırı sağ partisini ikinci sıraya itti. Hollanda’daki başarıları, belki de Yeşiller’in önümüzdeki dönemde, kendi başlarına yarışmaktansa ittifaklara odaklanması gerektiğinin işareti.  

Ve tabii, Avrupalı Yeşilleri asıl aşağı çeken faktörlerden birinin Almanya’da koalisyonun ana ortağı Yeşillerin popülarite kaybı olduğunu da unutmayalım.    

Öte yandan, Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı’nın “öldüğü” de söylenemez. Karbon emisyonlarını azaltmak odaklı AB politikalarının çoğu zaten yasalaştı. Sadece Avrupa Birliği’nin “Yeşil” yoldan dönmesi artık zor. Ama konumuz, o yola Yeşiller ile devam edilip edilmeyeceği.