‘Nerden buldun pudra şekerini yavrum?’
Bazen basit bir “içici” vakası bir uyuşturucu şebekesinin açığa çıkmasına vesile olabilir.
02.04.2021
Kürşat Ayvatoğlu isimli AKP Genel Merkezi çalışanı kişinin lüks otomobili içerisinde kokain çektiği görüntülerin medyaya yansıması, birçok yönüyle düşündürücü bir “haber” idi.
Ayvatoğlu’nun “uyuşturucu değil pudra şekeriydi” şeklindeki savunması sosyal medyada gündem olmasa adam serbest bırakılmasının ardından belki bir kez daha gözaltına alınmayacak, ev hapsine yollanmayacaktı. Demek sosyal medya mecraları üzerinden de olsa “kamuoyu baskısı” hâlâ bu tür durumlarda etkili olabiliyor. Yoksa iktidar partisinin tercihi olayın tez zamanda unutulması, mümkünse hiç duyulmaması olurdu herhalde. Gerçi yine de mevzuyu kendilerinden uzaklaştırmak için gayret ediyorlar; “derhal iş akdini feshettik, zaten yakın ekibimizde çalışan biri değildi” filan diyerek.
Bu olaydan hareketle AKP’li gençlerin uyuşturucu müptelası olduğunu iddia etmek hiç kuşkusuz haksızlık, insafsızlık olur. Bu tür haberler siyasi partiler arasındaki polemiklerde bolca “kullanışlı malzeme” olarak değerlendirilse de, “suçun şahsiliği” prensibini daima akılda tutmakta herkes açısından yarar var.
Ancak mevzunun AKP açısından “Derhal iş akdini feshettik” demenin ötesinde bir anlamı var ve o da uyuşturucu müptelası, aylık kazancı 30 bin TL dolaylarında birinin ilgi ve çekim merkezinde olmaları. Müptela vatandaşın açıklamalarından anlaşılıyor ki ihtiyacı olduğundan değil de ticari faaliyetlerinde “faydası olur” diye AKP’de işe girmiş. “Genel merkez büro elemanı” ne tür bir iştir, doğrusu anlamadım ama “yakın ekip” içerisinde olmasa da AKP yöneticileri ile çektirdiği fotoğrafları göstererek bile kim bilir ne “işler” bitirmiştir…
Bir parti “iş bitirmek”, verdiği görüntüyle insanları dolandırmak, tez elden köşeyi dönmek çaba ve arayışı içerisinde olan tortu şahsiyetlerin çekim merkezi hâline gelmişse, hele ki o parti “dinî hassasiyetler” üzerinden siyaset yapan bir parti ise, bu, “iktidar, bozar” klişesinin hayli ötesine varmış bir çürüme girdabında olduğuna delalettir.
Bu arada Ayvatoğlu’nun konuşmayı seven biri olduğu anlaşılıyor ve “ev hapsi” de konuşmasına engel değil. Müptela olduğunu itiraf ettiği ilk açıklamasında durumunu “Beni hayat şartları uyuşturucu batağına itti” mealinde bir hikâyenin arkasına sığındı. Çalışanı olduğu partiden ve gayet milliyetçi bir eda ile “milletten” özür diledi. Ardından da “en iyi savunma saldırıdır” dercesine bir tutum takınmaktan da geri kalmadı.
1 Nisan günü DW Türkçe’den Nevşin Mengü’ye yaptığı açıklamalarda, kendisine “kumpas” kuranların “mahremiyetini” açık ettiklerini ve onlara karşı “her türlü” hakkını arayacağını, şikâyetçi olacağını söylemiş. İlginç olan, bahsettiği “kumpasçılar” yakın arkadaşları. Ama daha da ilginci, “mahremiyet” dediği kokain çektiği görüntüler ise bu şikâyetine itibar edecek mahkeme zor bulur. (Belki de yanılıyorum? Artık bu ülkede hiçbir şeyden emin olamıyor ki insan…) Ne diyecek yani; “Bir gün arkadaşlarla kokain çekerken gizlice görüntülerimi çekip, özel hayatımı ifşa edip, kişilik haklarıma tecavüz edip…” filan mı?
Mesele “pudra şekeri” üzerinden bolca geyik yapma konusu oldu ama asıl üzerinde durulması gereken boyutunu herhalde soruşturmayı yürüten savcı ve güvenlik görevlileri “atlamış” değildir. Söz konusu olan kokain, yani en pahalı uyuşturucu ve burası da Amerika filan değil, yani “temin etmesi” kolay olmasa gerek.
Muhtemelen Kürşat ve beraber âlem yaptığı arkadaşları sorguda “Biz içiciyiz abi” demişlerdir. “Satıcı” olmak ağır ceza gerektiren bir suç çünkü. Ama sorgucular da “İyi de nerden buldunuz da içiyorsunuz? Nereden aldınız pudra şekerini yavrum?” diye sormuşlardır, köşedeki marketten almış olamazlar herhalde. Bazen basit bir “içici” vakası bir uyuşturucu şebekesinin açığa çıkmasına vesile olabilir. Bu müptela vatan evlatları kokain -ve evlerinde bulunan diğer sentetik uyuşturucuları- kimden, kimlerden, nereden temin etmişler? O “tedarikçiler” bulunsa belki başka “içici” vatandaşların da adlarını verecekler, onların da kurtuluşuna vesile olacaklar; kim bilir kimlerin…
Kürşat’ın protokol sırasına göre özürler sıralaması, asıl müptelası olduğu uyuşturucuyu nereden, kimlerden, nasıl temin ettiğini açıklamasıyla anlamlı olur.
Kürşat’ın üzdüğü için çok üzüldüğünü söylediği İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun uyuşturucu ile mücadelede “Yakaladığınız yerde kırın bacaklarını, sorumlusu benim” düzeyinde bir kararlılığı olduğu kamuoyunun malumu. Belki “soruşturmanın gizliliği” nedeniyle bir açıklama yapılmıyordur ve soruşturma gayet çok yönlü ve derinlemesine sürdürülüyordur…. Bize düşen takipçisi olmak.