Oksimoron rejiminde avukatlar, doktorlar, gazeteciler…
Oksimoron rejimini, demokrasi ve hukuk devletini ayakta tutan payandaların oksitlenmesi olarak da tanımlayabiliriz.
22.09.2020
Oksimoron (oxymoron) telifi kabil olmayan iki savın, bilginin ya da sonucun aynı cümlede kullanılmasına deniyor.
Yani birbirini yanlışlayan iki ifadeyi aynı cümle içinde kullanıyorsunuz.
Bu kelime Türkiye’de son yıllarda tanık olduğumuz beyin yakan bazı cümleleri anlamlandırmak için çok önemli.
Örneğin, “seçimle darbe yapmak,” gibi.
Darbe bir iktidarın gayrı meşru yollardan iktidardan indirilmesi ise, seçimle nasıl darbe yapabilirsiniz?
İşte buna benzer durumları anlamak için oksimoron kavramı imdadınıza yetişiyor ve beyninizi yanmaktan kurtarıyor.
Aslında daha dikkatli baktığınızda, oksimoron kavramının içinde bulunduğumuz rejimi anlamak için anahtar bir kavrama dönüştüğüne tanık oluyoruz.
İktidarın hoşuna gitmeyen bir şey yapan herkes, o yapılan şey ne kadar meşru olursa olsun, suç işler duruma düşüyor.
Örneğin, bir avukat müvekkiline “susma hakkını hatırlatmak,” suretiyle suç işlemiş olabiliyor.
Ankara merkezli olarak çok sayıda avukat ve hukukçunun gözaltına alındığı operasyonda “şüphelilere” sorulan sorulara baktığınızda “avukatlık suçu,” diye apayrı bir suç meydana getirildiğini görüyorsunuz.
Neden diğer avukatlarla telefon görüşmesi yaptınız? Neden müvekkilinizin akrabalarıyla görüştünüz? Neden ilgi gösterdiniz? Müvekkil size nasıl ulaştı? Müvekkilinizden para aldınız mı vd diye sorular soruyorlar.
Eskiden avukatlara bir suç uyduracaklarında, “terör örgütü yöneticisinin saldırı mesajını dışarı taşıdı”, vd gibi, doğru olması halinde gerçekten bir suç olan ithamlarda bulunurlardı.
Yani, beş on yıl öncesine kadar, avukatlara yapılan suçlamalar, avukatlık mesleğinin dışına çıktıkları, bizzat kendilerinin de suç işlediği yönünde olurdu.
Ancak bugünkü oksimiron rejiminde, avukatın müvekkilini savunarak suç işlediğinden söz ediyorlar. Yani bizzat mesleğini icra etmenin kendisi bir suç haline getiriliyor.
Doktorlar, toplum sağlığı konusunda konuşarak suç işliyor.
Gazetecilerin gazetecilik yapması hanidir suç zaten.
Oksimoron rejimini, demokrasi ve hukuk devletini ayakta tutan payandaların oksitlenmesi olarak da tanımlayabiliriz.
İnsanları devletin ezici gücü karşısında koruyacak bütün güvenceler tek tek çürüyüp gidiyor.
İktidarın şimşeklerini üzerine çektiğinizde, artık kendinizi savunmanız mümkün değil.
Poliste işkence görürseniz sizi savunacak hiç kimse olmasın istiyorlar.
Kurulabilseler, ikinci barolar, oksimoron rejiminin teminatlarından birisine dönüşecekler.
Belli suçlardan gözaltına alınanların, sadece bu ikinci barolardan avukat çağırmasına izin verileceğini söyleseler şaşırır mısınız?
Yani iktidarın hedefindeki kişileri ancak iktidarın olumladığı avukatlar “savunabilir”!
İkincilerinin, baroları siyasi yapılar olmaktan kurtarmak için kurulacağını söyledikleri gün, bu ikinci baroların müstakbel üyeleri cübbelerini, siyasi parti karargahlarında, siyasi parti başkanlarının ellerinden giydiler.
Barolar “siyasetten kurtarılmadan” önce, avukatlık cübbesinin bir siyasi parti merkezinde, bir siyasi parti lideri tarafından giydirildiği bir başka örneği bilen var mı?
Rejimdeki oksitlenme bizi, insanlığın yüzlerce yıl önce yapıp bitirdiği tartışmaların en başına götürüyor.
Her ne ile suçlanırsa suçlansın herkesin savunma hakkı var mıdır?
Avukatlar, müvekkillerini yargı makamları önünde savunurken hukuki güvencelere sahip olmalı mıdır?
Avukatla müvekkili arasındaki ilişki mahrem bir ilişki midir?
Bu oksimoron rejimi korkunç bir zihinsel yarılmaya da neden oluyor: Bir yanda kağıt üzerinde hala avukatlara karşı mesleklerinin icrası nedeniyle işlenen suçlar hakimlere karşı işlenmiş sayılıyor; bir yanda hala avukatı gözaltına almak, bürosunu aramak için bir takım koşullar var. Ama öbür tarafta, bu avukatların bazılarının mesleklerini icra etmesi suç sayılıyor.
AİHM hukuk mesleği mensuplarına göz dağı verilmesinin, kovuşturulmalarının insan hakları sisteminin kalbine yapılmış bir saldırı olduğunu söylüyor.
Oksimoron rejiminin de muradı tam da bu değil mi zaten…