Okumalar, Değimeler-52: “Sultan Selim yav.”
Yavuz Sultan Selim, Doğu seferinde Orta ve Batı Anadolu Alevi/Kızılbaşlarını katletmiştir. Bu, yüzlerce yıldır mevcut bir kayıt ve hassasiyettir.
29.07.2023
Mahalledeki AKP (Sevinç Doğan, İletişim Yay.) adlı kitaba değinecektim. Fakat bu çalışma, hem Sevinç Doğan’ın verdiği yoğun emek hem de Türkiyeliler olarak son çeyrek asırda yaşadıklarımız nedeniyle, değinmekten çok daha fazlasını hak ediyor. Fakat ben bunu yapacak gücü kendimde bulamıyorum. O nedenle biraz yüzeyden değineceğim. Daha ziyade kitabın Giriş ve Sonuç bölümlerinden kendimce detaylar aktaracağım. Yazıya şahsi katkım yok denecek kadar az olacaktır. Okuyucudan ve editörümden peşinen özür dilerim.
Giriş bölümünden:
“AKP’yle ilgili yapılmış çalışmalar; partinin ideolojisi, muhafazakâr İslâmî kimliği, askerî vesayete karşı tutumu, demokratik ‘atılımları’, dış politikası, neoliberal ekonomi politikaları gibi konular üzerine pek çok şey söylemekteydi. Fakat örgütsel bir bütün olarak partinin kendisine bakan çalışmalar, özellikle de saha araştırmaları yok denecek kadar azdı. (…) Böylece, AKP’nin onay bulduğu ve ilişki ağlarını genişlettiği yerellerden biri olan Sanayi Mahallesi’nde parti örgütü üzerine araştırma yapmaya başladım.
“(…) Fabrikalar arasında kalmış eski gecekondu ve işçi semtlerinden biri olan Sanayi Mahallesi, bugün büyük alışveriş merkezlerinin ve rezidansların arka bahçesinde kalan, bölük pörçük dönüşüm yaşayan mahallelerden biridir. Aslında Sanayi Mahallesi’nin adı, Kâğıthane ve Büyükşehir Belediye Meclisleri’nde itirazlara ve yaşanan tartışmalara rağmen oy çokluğuyla alınan kararlarla Nisan 2015’te ‘Sultan Selim’ olarak değiştirildi.”
İtirazların dinamikleri
“Kâğıthane ve Büyükşehir Belediye Meclisleri’nde itirazlar ve yaşanan tartışmalar”a dair haber taraması yaptım. İtirazların kendilerini nasıl ifade ettiklerini görmek istedim. Haber bulamadım. Sanırım ben beceremedim veya konu haber olarak yer bulmadı. Aksi halde Sevinç Doğan’ı bir şekilde eleştirmiş olurum. Böyle bir düşüncem yok.
Kaldı ki Sevinç Doğan, itiraz dinamiklerini aşağıda tanımlıyor:
“(…) Sanayi Mahallesi’nin siyasi tarihi ve sınıfsal yapısı, isim değişikliğinin politik ve ekonomik veçheye sahip bir müdahale olduğunu ortaya koyuyor. Böylesi bir isim değişikliği Sanayi Mahallesi’nin sol geçmişini de içeren siyasi ve sosyal tarihini, mezhepsel çoğulculuğunu ve işçi kimliğini yok sayıp ona yeni bir kimlik kazandırmaya çalışan otoriter muhafazakâr-piyasacı yönetim anlayışının dışavurumu olarak değerlendirilebilir.
“(…) Sanayi’den Sultan Selim’e geçiş, eski işçi mahallesinin mezhepçi-muhafazakâr rengiyle ve kentsel rant değeriyle öne çıkartılan bir mahalleye dönüştürülmesinin hikâyesi olarak görülebilir.” (Mahalledeki AKP, Giriş)
*
“Sultan Selim” adına dair aktarmak istediğim bir detay var. 2023 yılı içinde birgün, televizyonda R.T. Erdoğan’ın konuşmasına denk geldim. Başka bir nedenle Sultan Selim adından, bu ad’a yapılmış itirazlardan söz ediyordu. İtirazları anlamakta zorlandığı belli oluyordu. “Sultan Selim yav” dedi. Yani tartışılmadan kabul edilmesi gereken bir büyük isim nasıl sorgulanabilirdi? Çok emindi.
Beni düşündüren, Başkan’ı olduğu ülke nüfusunun ciddi bir oranında varolan, “Sultan Selim” ismine karşı duyulan tarihi hassasiyeti (*) yok sayması idi. Hassasiyetten habersiz değildi. Dikkate almıyordu. Çünkü kendi doğrusundan çok emindi: “Sultan Selim yav.”
AKP, yerellerde tabanını nasıl mobilize ediyor
“(Kitapta) (…) İkinci olarak, farklı sosyal sınıflara mensup toplumsal aktörleri, yani partinin ‘yerel aracıları’nı öne çıkarıyorum. Burada, kayıtlı belgeler üzerindeki resmî üyelerden ya da partiye ‘platonik’ olarak bağlılık duyan taraftarlardan farklı bir toplumsal grubu kastediyorum. Partili aktörler; kendilerini parti ‘oyununa’ adayan, gündelik yaşamını parti faaliyetleriyle dolduran ve geleceğe yönelik stratejilerini parti içinde kuran, partinin asıl gövdesini oluşturan toplumsal gruplardır. Nitekim partinin toplumsal tabanını oluşturan bu gruplar, tanınmış üst düzey liderler ve partiyle ilişkisi oy vermekle sınırlı olan seçmenlerden daha az ilgi görmekte, gölgede kalmaktadır. Oysa bu gruplar yerellerde parti örgütlülüğü ve işleyişini sürdürmekte, siyasal ağlara dahil olarak partinin mevcudiyetini, yani yeniden üretimini sağlamaktadır. Aynı zamanda partinin geniş kitlelerle iletişimini ve bağını kuran onlardır.
“(…) Bu çerçevede, çalışmanın amaçlarından biri de AKP’nin yerellerde kendi tabanını nasıl mobilize ettiğini ve kitlelere nasıl bir siyaset taşıdığını anlamaktır.
“(…) AKP toplumsal alanda kendi varlığını ‘belli’ toplumsal kesimler için meşru ve hatta biricik kılmayı; kendi çıkarını genel çıkarlar olarak sunmayı ya da kendi çıkarıyla bu kesimlerin çıkarlarını bütünleştirmeyi başarmaktadır. Aslında AKP’nin sağladığı kısmi bir hegemonyadır. Partinin (…) mezhepsel ve etnik sınırları, sahip olduğu hegemonyanın kırılganlığının da göstergesidir. Ayrıca partinin yaşam tarzı ve kültürel pratikleri açısından yalnızca belli eğilimlere, yatkınlıklara (habitus) sahip toplumsal kesimlere açık olması da bu kırılganlığı artırır. (Mahalledeki AKP, Giriş)
*
Kitabın Sonuç bölümünden alıntı ile yazıyı bağlıyorum.
“Son birkaç yıldır Türkiye siyasetinin seyrini derinden etkileyecek olaylar yaşandı ve sürecin merkezinde duran öznelerin başında AKP geliyordu. Bu sadece AKP iktidarda olduğu ve her şeye rağmen seçimlerden galip çıktığı için değil, siyasal süreçler üzerinde yarattığı değişimler nedeniyle de böyleydi. Tüm bu siyasal gelişmeler içinde toplumsal alan iki kutuplaşma eksenine hapsoldu: Taraftarlara dönüşen seçmenler ve salt bir parti (lideri) karşıtlığı üzerinden bir araya gelen farklı, dağınık kesimler.
Sonucu belirleyenler, siyaset oyununda en çok oyu toplayanlar, Sanayi Mahallesi üzerinden gösterildiği üzere, hem inşaat ve ticaretle uğraşan küçük fakat yaygın yerel sermaye grupları ve kendi hesabına çalışan “vasıfsız” gruplar hem de gelecek kaygısı duyan, eğitim sermayesinden yoksun mahalle gençleriyle toplumsal eşitsizlikleri daha katmerli yaşayan kadınlar oldu.”
*
Konu açılmışken, AKP üzerine üç kitap/çalışma (İletişim Yay.) daha aktarayım. (“Konu açılmışken” ifadesi, konuyu sanki başka biri açmış gibi veya konu kendiliğinden açılmış gibi… Ah sahtekar dil!)
— “Benim Milletim…”, AK Parti İktidarı, Din ve Ulusal Kimlik, Büke Koyuncu
—“Himmet, Fıtrat, Piyasa”, AKP Döneminde Sosyal Politika, Derleyenler: Aziz Çelik, Meryem Koray
—“Kayırma Ekonomisi”, AKP Döneminde Kamu İhaleleri, Esra Çeviker Gürakar
*
Yazı kısa kaldı. Hem bu eksiği gidermek hem de bir sonraki yazının “gel gel”i olarak (Halk arasında “teaser” derler) “kumaş ucu” mahiyetinde birkaç cümle takdim edeceğim. Fakat önce genç nesiller için “kumaş ucu” kavramını izah edeyim.
Geçen yüzyılda, diyelim ki perdelik kumaş satan bir mağazaya gittiniz. Top top (metrelerce anlamında) kumaşlardan iki renk/doku seçtiniz. Fakat acaba bu iki renk kumaştan hangisi evdeki eşyaların rengine ve evin ruhuna uygun olacaktır? Karar veremediniz. Tezgahın başında düşünceler içinde öylece kalakaldınız.
Tezgahtar, benzer durumlar ile sık karşılaştığı için halden anlayan biri olarak seçtiğiniz her bir renk/doku için top kumaş ucundan küçük bir parça keser verir. Alır eve gider, “Acaba hangisi evin ruhuna uygun kaçar?” diye tekrar düşünürsünüz. Evin ruhu denilen şey, sadece duvarların ve diğer eşyaların renklerinden oluşmaz. Ev ahalisi denilen birileri vardır ki işte orada “kumaş ucu” adlı bir hikâye başlar.
“Gel gel”imi takdim ediyorum:
“A. Hermesi Bey, nam-ı diğer Çarşılı Deli Abbas, bir öğle vakti Teşvikiye Camii avlusuna girer. Mevsim bahardır. Gökyüzünde rüzgârla seyreden bulutlar vardır. Doğuştan Karagözlüklüler aşireti, bir üyelerini imamın kayığına bindirmiş uğurlamaktadırlar. Kayığın burnunda allı güllü bir yemeni ışıldamaktadır. Yemenili sanduka, dalgalı erkek omuzlarda yeşil bir kamyonet kasasına akar.”
–
(*) “tarihi hassasiyet” dediğim şudur; Yavuz Sultan Selim, Doğu seferinde, Çaldıran Savaşı öncesi, Orta ve Batı Anadolu Alevi/Kızılbaşlarını katletmiştir. Alevi/Kızılbaş hafızasında yüzlerce yıldır mevcut bir kayıt, hassasiyettir.
—–
Kapak Görseli: İlhami Algör, Ayvalık, 2022.