Okumalar, Değinmeler-11: “Derinlerdeki sular kuruduğunda”

İskender’i ve Cengiz Han’ı olumlamak, parlatmak, afedersiniz b.kunda boncuk aramak…

İLHAMİ ALGÖR

15.10.2022

Bir önceki yazıda, Moğolların Kısa Tarihi (G. Lane) adlı kitaba değindim. O esnada Moğol Gizli Tarihi ile karşılaştım ve sayfalarını karıştırmayı bu yazıya bıraktım.
 
Gizli Tarih, “Yazılış tarihi ve kim tarafından yazıldığı tam olarak bilinmeyen Moğolca bir manzum kronik. (…) Cengiz Han’ın yaşamı ve işleri hakkındaki tek hakiki (bunu güvenilirlikle karıştırmamak gerekir) yerli anlatıdır.” (G. Lane)
 
“Bu eser yarı-mitolojik bir anlatımla Temuçin'in çocukluğundan itibaren yaşamı, annesi Höelin, babası Yesügey ve oğlu Ögeday hakkında bilgiler vermektedir. Ancak eserin asıl konusu Moğol İmparatorluğu'nun nasıl kurulduğu ile ilgilidir.” (Vikipedia)
 
Mesela anne Höelin’e (veya Höelün) dair yazılanlara bakalım. Fakat önce şu notu düşeyim. Temuçin’in babası Yesügey öldürülür. En büyük oğul Temuçin (ileride Cengiz Han olarak anılacak), eve çağırılır. Annesinin içinde bulunduğu durum şöyledir:
(Höelün Eke) eteklerini dizine çekip (…) Onon’un kıyılarında yukarı aşağı koşarak topladığı ahlatlar ve meyveler ile çocuklarının karınlarını doyurdu (…) çocuklarını beslemek için topraktan kökler çıkarıp onları soğan sarımsaklarla besleyip karnından çıkan oğullarının büyüdüğünü gördü. (…) Bu şekilde, tohumlardan oluşan bir diyetle beslendiler.”
 
(Muhtemelen Gizli Tarih “diyet” kelimesini kullanmıyor. Ancak metin, şu dilden bu dile aktarılarak dünyayı dolaşınca “diyet” gibi kelimeler kazanıyor. Doğal diyelim.)
 
Gizli Tarih’e göre durum özetle şu: Bir şef olan baba öldürülür. Akrabalar, “…ölmüş bir lidere bağlı kalmanın stratejik olarak hatalı, siyasi olarak yersiz, ekonomik olarak da yıkıcı olduğuna karar verdiklerinde…” (G. Lane’in yorumu) obayı terk ederler.
 
Ekonomi’den kastedilenin yağma, talan olduğunu sanıyorum. Yani zayıfların şansı yok: “Derinlerdeki sular kuruduğunda / Parlak taşlar parçalara ayrılır” (Gizli Tarih) Bu, “artık geri dönüşü olmayacak bir şekilde her şey kötüleşti” anlamına gelen bir Moğol atasözüdür.
 
G. Lane, babanın ölümü, akrabaların terk etmesi, annenin içinde bulunduğu zor koşullar vb. derken Gizli Tarih’in olup biteni aşırı dramatize ettiğini; böylece, geleceğin fatihini önce zor durumlara sokup sonra bu zor durumlardan sıyrılarak geri dönen kahraman olarak sunduğunu söylüyor.
 
Yine de Lane, Temuçin’in içinde olduğu durumun zorluklarını kabul ediyor: ”Gölgelerimizden başka arkadaşımız, atlarımızın kuyruklarından başka kırbacımız yok.” (Gizli Tarih)
 
Lane her ne kadar, Gizli Tarih’in hadiseleri aşırı dramatize sunduğuna işaret ediyorsa da kendisi de -analitik bir akıl ile yol alıyor olmasına rağmen- bir anlamda benzer bir şeyi yapıyor, kahramanını yüceltiyor: “Cengiz Han dünyanın deneyimlediği ilk küreselleşmenin mimarıdır.”
 
Ancak Lane bu yüceltmeyi “küreselleşme” kavramı hatırına yapıyor bence. Ve Cengiz Han’a, onun Han olmadan önce henüz Temuçin iken yaşadıklarına, kahramanın karakterinin oluşum evreleri olarak bakıyor.
 
Kemerleri bağlayın lütfen
Şimdi müsaadenizle lafı biraz alayım. Büyük İskender için de aynı şeyler söylendi. Övüldü parlatıldı. Döktüğü kan, büyük işler başarmışlığı ile perdelendi vs. Halide Edip Adıvar Hanım, Paris’te bir İskender Operası izledi, duygu düşüncelerini kaleme aldı, İskender’i büyük bir insan olarak bizlere takdim etti. Halide Hanım’ın opera izlenimlerini o yıllarda İskender’e nasıl bakıldığına dair bir veri olarak kabul ediyorum.
 
Bana göre İskender olayı iki bölümdür. Birinci bölüm, Ege ve Doğu Akdeniz kıyılarından Pers hâkimiyetinin sökülüp atılmasıdır. Bunun için Perslerin Fırat-Dicle doğusuna kadar kovalanması gerekir.
 
Doğu Ege kıyıları ve iç kısımların ürünleri Batı Ege’nin deniz aşırı ticaret büyüklerine lazımdır. Bunun için İskender ordusunu finanse ederler. Ayrıca Yunanistan’da ve civarda çok miktada paralı asker, işsiz güçsüz, başıboş dolaşmaktadır. Arıza çıkarabilirler yani. Uzak bir savaşta istihdam edilmelerinde fayda vardır. (Kalfa ile Kıralıça’nın yazarı olarak konuşuyorum, uyarırım.)
 
İskender seferinin birinci bölümü tamamlandı. Genelkurmay başkanı Parmenion, “tamam, planlar buraya kadar, dönüyoruz” dedi. Başına bir iş geldi vefat etti. Plan dışı olarak ikinci bölüm başladı: “Gidelim, dünyanın ucuna gidelim” bölümü.
 
İskender’i ve Cengiz Han’ı olumlamak, parlatmak, çocukluğuna kadar gidip karakter oluşumu, psikolocik yapısı vs. didik didik etmek, afedersiniz b.kunda boncuk aramak… Döktüğü kanı, yaptığı “büyük” işlerin doğal maliyeti olarak kabul etmek, meşrulaştırmak…. Bana uymuyor bu kafa.
 
30-35 yıl kadar önce Türkiye televizyonlarında (muhtemelen Ali Kırca programlarının birinde) Atatürk’ün çocukluğu, psikolojisi konuşuluyordu. Lider psikolojileri üzerine çalışmaları ile ünlü, Amerikalarda falan çalışmış, aslen Türkiyeli bir beyefendi, Atatürk’ün “istenmeyen çocuk olarak doğduğunu, bir yaştan sonra doğumunun istenmediğini öğrendiğini ve bu bilginin onu hayatı boyunca dirençli, mücadeleci biri yaptığını” söylüyordu.
 
Yine aynı yıllarda, yine Kırca programlarının birinde, erken Cumhuriyet ve Atatürk konularında uzman, çok yaşlı, papyonlu, bazı kelimeleri Fransızca telaffuz ile kullanan bir tarihçi, Atatürk’ü tanımlamak için, “İcra eden, tatbik eden, düşünenden bir adım öndedir” demişti. Bunu 19. yüzyıl imparatorluk ordusu kurmay subay eğitim prensibine bağlamıştı. Yani övgü, her ne kadar Atatürk’e yönelik idiyse de, arkasındaki yapıyı, sistemi de işaret ediyordu.
 
***
 
Lafı uzattım, özür dilerim. Gizli Tarih’e dönelim. Gizli Tarih’e dair aklımın kenarında bir not var. O da şudur, Gizli Tarih, hadiseleri aşırı dramatize ediyor, kabul. Ve aynı zamanda, Lane’in tanımı ile: “…Cengiz Han’ın yaşamı ve işleri hakkındaki tek hakiki (bunu güvenilirlikle karıştırmamak gerekir) yerli anlatıdır.”
 
Hakiki olanın aşırı dramatizasyonu ve bunun kabul görmesi de bir başka hakikat. Dünya ilginç bir yer. Belki de burada dile yaslanan sözlü anlatı geleneğini hatırlamak gerekebilir. Eğer doğrudan Cengiz’i takip eden, olup biteni kaydeden görevli yazıcılar yok ise. Ki olsa idi Gizli Tarih anonim tarih olarak anılmazdı.
 
Belki Lane’in Moğolların korku salan zalim ve yenilmezlik ünlerine dair şu cümlesini aktarmanın yeridir: “Yine de bu herkese korku salan ün, kısmen bir kurguydu ve (…) anlatılanların çoğu büyük oranda ünlerin abartılmasına ve hikâye anlatıcıların sanatına dayanıyordu.”
 
Geldik mi yine “anlatıcılar”a.
 
Selam sevgi ile
 
***
 
Müessese ikramı olarak: Lane, kitabının sonunda, Seçili Birinci Kaynaklar başlığı altında araştırmanın kaynaklarına dair geniş, tafsilatlı bilgiler aktarıyor. Şurası dikkatimi çekti:
“Kendilerini Cengizoğulları yönetimi altında bulan ya da Cengizoğulları orduları ile karşılaşan Polonyalı gözlemciler, Vietnamlı tanıklar, Suriyeli tarafsız gözlemciler, papalık sarayının elçileri ve Anadolu’nun tellalları hep birden, kendilerini içinde buldukları olayları kaydetme ihtiyacı hissetmişlerdir.”
 
“Tellal” kelimesi garip. Tellal ya yüksek ses ile bir şeyleri duyuran kişidir ya da bir ürünün alış satışına aracılık edendir. Tellalların tarih kaydettiğini bilmezdim. Buraya bir gülücük koydum.
 
Selam sevgi ile
 
—–
Kapak Görseli: Jacqueline Macou (Pixabay)