Okumalar, Değinmeler-18: Muhiddin, Chapman, Tahirih

Kadınların tırnakları ile kazıyarak bir noktaya getirdikleri, biriktirdikleri kazanımları yok sayarak “tek adamın lütfu”na bağlamak haksızlıktır.

İLHAMİ ALGÖR

03.12.2022

“Erkekler devlet, kadınlar aile kurar”
Bir önceki yazıda, “1800’lü yılların ikinci yarısında, iyi eğitim fırsatı bulabilmiş gençlerde, görücü usulü evlenmeye karşı ciddi bir itiraz var. Evlenecekleri kişiyi evlilik öncesi tanımak istiyorlar. Dönemin ruhu bu” dedim/yazdım…
 
“…bu tam anlamıyla, ailedeki Osmanlı ataerkil düzenine erkek başkaldırısının bir biçimiydi ve böyle bir başkaldırı ancak, söz konusu erkekler kendi kuşaklarından kadınları da peşleri sıra sürükleyebilirlerse başarılı olabilirdi.” (Deniz Kandiyoti, Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar – Kimlikler ve Toplumsal Dönüşümler, Metis Yayınları, İstanbul.)
 
Kandiyoti olguyu “erkek feminizmi” olarak adlandırıyor. Ortadoğu’nun başka ülkelerinde ve genel olarak Üçüncü Dünya ülkelerinde de görüldüğünü ekliyor:
“Jayawardena, örneğin, bu tür feminist hareketlerin yükselişini anti-emperyalist ve milliyetçi mücadelelere, genel bir laikleşme sürecine, sosyal reform ve modernlik konularına duyulan ilgiye ve ‘aydın’ bir yerli orta sınıfın doğuşuna bağlamaktadır.”
 
Bu aydın ve yerli orta sınıf erkeklerinin Türkiye kolu bir Cumhuriyet kuracak, genç Cumhuriyet, “Erkekler devlet, kadınlar aile kurar” (Serpil Sancar, Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, İletişim Yay.) düsturu ile kadınları hayal kırıklığına uğratacaklar.
 
***
 
Yapmaya çalıştığım şudur: Bu memlekette, “Atatürk Türk kadınına seçme seçilme hakkı verdi” vb. laflar ile büyüdüm ve yaşlandım. Ömrümü yedi bu gibi laflar. Kadınların tırnakları ile kazıyarak bir noktaya getirdikleri, biriktirdikleri kazanımları yok sayarak “tek adamın lütfu”na bağlamak haksızlıktır. Terbiyesizlik ve yalancılıktır. Resmi tarih’in bu kadar yalansever olması ayrıca enteresandır.
 
Kadınlar Halk Fırkası
Yukarıdaki paragrafımı Nezihe Muhiddin hanımın hayatı, çabaları, emeği, yok sayılışı ve kenara itilişi üzerinden açacağım. Mesela bakınız:
“Nezihe Muhiddin, II. Meşrutiyet döneminde yayın hayatına girmiş, fikirleriyle öne çıkmış, polemiklere girişmiş bir kadın. (…) Cumhuriyet'in kuruluş döneminde daha Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmadan bir siyasi parti, Kadınlar Halk Fırkası'nı kurmak istemiş, buna izin verilmeyince bugün hâlâ varlığını sürdüren, kadın derneklerinin ‘duayeni’ olan Türk Kadınlar Birliği’ni kurmuş ve bu dernek aracılığıyla Türk kadınlarının siyasi haklarını elde etme mücadelesine giriştiği için dönemin iktidarıyla ters düşmüş, gözden düşürülmüş, sonra da bilinçli olarak unutturulmuş bir kadın.“ (Şirin Tekeli, “Sunuş”, Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılap, Metis Yayınları.)
 
Bitmedi, yine ve lütfen bakınız:
“Zihnioğlu, tek parti dönemi yöneticileriyle Nezihe Muhiddin arasındaki çatışmanın, özünde, kadın kimliği etrafında döndüğünü, Muhiddin'in, Cumhuriyetçi erkeklerin kadınları ‘gayri meşru çocuk’, hatta düpedüz ‘çocuk kadın’ olarak görmek istemelerini kabullenemediğini söylüyor. Nezihe Muhiddin'in mücadelesini bilmenin, biz kadınlar için taşıdığı hayati önemi Fatmagül Berktay’ın şu sözleri çok iyi ifade ediyor:
‘Geçmişte yaşananlar, çekilen acılar ve harcanan çabalar belleklerden silinip gidiyor ve bizler hep 'çocuk kalmaya' mahkûm oluyoruz. İşte bunun içindir ki kadınların kendilerini 'tarihe yazmaya', geçmişi araştırmaya, başka kuşakların mücadeleleriyle bağlar kurmaya ve kendilerinden esirgenmiş olan bilgi ve eğitime sahip çıkmaya ihtiyaçları var.'” (Şirin Tekeli, “Sunuş”)
 
Kadınlar hakları için mücadele ettiler mi yoksa…
Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılap adlı kitabının “Giriş” yazısında aşağıdaki soruları asıyor Türkiye Cumhuriyeti’nin çamaşır ipine:
“Osmanlı Türk modernleşmesinde kadınların rolü ne oldu? Bu soruyu ben, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarını temel alarak, kadınlar yönünden sormak istiyorum. Kadınlar, Cumhuriyet reformlarının, Batılılaşma, çağdaşlaşma projesinin edilgen göstergeleri ve simgeleri olarak kalmayı kabullendiler mi? Yaygın kanının aksine, bu reformların yapıcıları olarak ulus devletin inşasına katılmak, siyasal özne olmak istediler mi? Kadınlar hakları için mücadele ettiler mi yoksa siyasal, medeni ve vatandaşlık hakları Mustafa Kemal Atatürk tarafından mı verildi? Kadınlar Cumhuriyet'in kuruluşunda siyasal failler / eyleyiciler / aktörler olabildiler mi? Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında toplumsal cinsiyet hiyerarşisi nasıl kurgulandı?”
 
Sağlam, isabetli (ve damardan) sorular. Zihnioğlu, cevapları, kadın hakları savunucusu olarak Nezihe Muhiddin’in mücadelesinde arıyor ve bu arayışın kitaplaştırılmış halini şöyle açıklıyor:
“Bu kitap bir Osmanlı Türk kadın hakları savunucusunun, Nezihe Muhiddin'in Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında kadınların siyasal ve sosyal hakları için Türk Kadınlar Birliği çatısı altında 1924-1927 yılları arasında verdiği mücadeleyi ve buna karşılık cumhuriyetçi rejimin kadınların etkinliklerini sindirme ve yönlendirme stratejilerini sergilemeyi amaçlıyor.
(…) Muhiddin'in tarihten dışlanmasının nedeni bireysel, kişisel çatışmalar değildi. Bu çatışmanın tarafları Cumhuriyet'in erkek kurucular kuşağının hükümeti / siyasetçileri ile cumhuriyetçiliği benimseyen, Osmanlı Türk kadın hareketinin feminist eylemci ve düşünürleriydi. Değinmeden geçmemeli: CHP'nin sözcüsü durumundaki Yunus Nadi (Abalıoğlu) Falih Rıfkı (Atay) gibi Kemalist erkek gazeteci, yazar ve aydınlar da kadın / feminizm aleyhtarlığıyla bu çatışmada önemli rol oynadılar.”
 
Suda boğarak idamına…
Çok alıntılı bir yazı oldu. Elimden bu kadarı geldi. 19. yüzyılın sonlarından İngiltere ve İran’dan, kadın hakları için direnen iki kadın daha takdim edeceğim: Sarah Chapman ve Tahirih.
 
Sarah Chapman’ı, kadın araştırmaları/çalışmalarını okuyarak değil film izleyerek tanıdım. Enola Holmes – 2 adlı filmin baş karakteri Enola, (film icabı Sherlock Holmes’un kızkardeşi) 19. yüzyılın son çeyreği Londrası’nda dedektiflik işine başlar. Alabildiği tek iş, kibrit fabrikasında çalışırken kaybolan genç bir kadının, Sarah Chapman’ın aranması olacaktır.
 
Sarah Chapman gerçek bir kişiliktir. Kibrit fabrikası kadın işçilerinin ölümcül çalışma koşularının düzeltilmesi için mücadele etmiştir.
 
İran’a, Tahirih’e gelirsek… 19. yüzyılın ortalarında İran'da, bir şair ve dini reformcu olarak aktifti. Kadınların erkeklerle açıkça konuşmasının ve dinadamı olmayanların din hakkında konuşmalarının tabu sayıldığı bir dönemde, toplumsal ve teolojik konularda kamusal söylemde çağın aydınlarına meydan okudu. 
 
1848'de bir erkek topluluğunun önüne peçesiz bir şekilde çıktı ve kadın hakları üzerine bir konuşma yaparak, mevcut ahlaki düzenden radikal bir kopuşun ve yeni bir dini-sosyal düzenin başlangıcının sinyalini verdi. 
 
1852 Ağustos'unda 35 yaşında boğularak idam edildi. İnfazı sırasında “Beni istediğin zaman öldürebilirsin ama kadınların özgürleşmesini engelleyemezsin” dediği bildiriliyor. (Wikipedia, Feminizmin Tarihi)
 
Ne diyeyim? Ocağınız bata.
 
—–
Kapak Görseli: Tahirih’in idamını betimleyen bir resim, Ivan Lloyd