Okumalar, Değinmeler-23: “Gündelik hayatın zevklerine uygun”

Hacı Arif Bey’in “Sanatın takdiri üst zevata düşmez” diye bir cümlesi var. Bu, Batı’da ve Osmanlı’da bir şeylerin değiştiğinin kanıtı bence.

İLHAMİ ALGÖR

07.01.2023

İtiraf ediyorum, bende 19. yüzyıl takıntısı var: Tren rayları, gar mimarisi, sokak aydınlatmaları, telgrafın telleri, “katibime kolalı da gömlek”, saat kuleleri, yelek cebinde köstekli saat, sepetli balon, burada padişah, orada kıralıça, “Padişahım çok yaşa” , “God save the Queen” ve “kadınlar evde otursun”cular. Bıyıkları, kostümleri, siyasi fikirleri vs. ve piyano:
“Genç kız, dönemin tüm iyi aile kızları gibi hem Alaturka, hem Alafranga piyano çalıyordu.” (1)
 
Derler ki, “Müzikte Romantik Dönem, 19. yüzyılı kapsayan müzik akımıdır. Romantik çağın gözde çalgısı piyanodur.”
 
Piyano önemli. (2) Ben buradan Bihter’e, Aşk-ı Memnu’ya giderim de derdim o değil. Esasen konuyu Romantizm’e vardıracağım, yani bir doğrultum var, fakat dağınığımdır. Asuman Susam Hanım (P24 yazılarım için) dediydi, “dağınık görünümlü fakat örgütlü yazılar.”
 
Önce, Hacı Arif Bey’e dair bir detay takdim edeceğim. Geçen yüzyılda okumuştum, bir yazar, Hacı Arif Bey’i “gündelik hayatın zevklerine uygun musiki yapmak” ile eleştiriyordu. Şu nedenle böyle yazıyordu: Saray, bir devlet kurumu olarak geleneksel musiki birimini (Enderun, Dede Efendi -3-) tasfiye etmiş, yerine batı enstrümanları ve Opera bestecisi Giuseppe Donizetti’yi getirmişti. (4)
 
Yazar, geleneksel musikiyi, dini/ilahi bir ruh ile üretilen musiki olarak tanımlıyor, böyle kabul ediyor ve “Batılı değişim”e mesafeli bir yerden yazıyordu. Ve bu mesafe üzerinden Hacı Arif Bey’i “gündelik hayatın zevklerine uygun musiki yapmak” ile eleştiriyordu.
 
Modern ve geleneksel çatışması ekseni, bugün hâlâ birilerinin tırmaladığı hassas eksenimizdir. Türk Melodram Sineması filmleri, geleneksel ile modern çatışması üzerine kuruluydu. Zengin’in evinde piyano olur, fakir’in duvarında ud, vb. Fakat ne oldu? Yıllar sonra seyirciler replikler, seslendirmeler, klişeler üzerinden Türk Sineması diye bir espri tarzı üretti/türetti. Bugün modern ve geleneksel kavramlarını siyasi fayda için çatışmacı olarak kullananlar artık karikatür oldular, fakat mizahını yapmak… Nasıl diyeyim? …demeyeyim. (Fakat şu var ki bu tipler eskiden mizah dergilerinde karikatür idiler, sonra karikatürü yapılamayan iktidar mensupları oldular.)
 
Yazarın Hacı Arif Bey eleştirisine cevaben söylemiyorum ama gündelik hayatın zevklerini Hacı Arif Bey var etmemişti. Gündelik hayat ve zevkleri başka nedenler, dinamikler ile oluşmuştu ve artık bir şeyler değişiyordu.
 
Hacı Arif Bey’in “Sanatın takdiri üst zevata düşmez” diye bir cümlesi var. Bu cümle, “Özellikle politik temerküzün saraylardan salonlara, gazetelere, kahvehanelere, sokaklara doğru yayıldığı kitleselleşme çağında…” (5) ifadesi ile birlikte düşünülünce, Batı’da ve Osmanlı’da bir şeylerin değiştiğinin kanıtı bence.
 
B.ku boncuklu asilzadelerin suları ısınıyordu. Düşünce ve eleştiri özgürleşiyor, radikalleşiyordu. Hacı Arif Bey’in “sanatın takdiri tepedekilere düşmez” derken, eleştirdiği eskimiş bir mekanizmadır. Sanatçının hamilik müessesiyle desteklendiği, iyi sanatçının “yukarılar”a takdim edildiği, takdim edenin “yukarılar”dan birtakım ricalarda bulunabilmek için kredisinin arttığı bir işleyiş. Biz buna al gülüm-ver gülüm deriz. Gül, sanatçıdır burada ama bir meta olarak.
 
Tarihçilerin bize sunduğu odur ki değişim Batı’da başlamış, Osmanlı Devlet kadroları da “padişahımızın mülkü geride kalmasın” teknik ve sığ bakışıyla Batı ile ilgilenmiştir. Doğaldır. Ben de yönetici olsaydım “dünya ne vaziyette, biz ne vaziyetteyiz?” sorusunu taşırdım (ki olmayışıma rağmen taşıyorum). Yönetici mülk’ü savunur. Bu nedenle mesela Sadrazam Mehmed Emin Paşa’nın Paris Komünü (1871) ile ilgili değerlendirmesi konumu, sınıfı ile tutarlıdır:
“… İşçiler, sermayedarlarla servet ve refahca eşit olmak için mevcut malları bölüşmek gibi sakıncalı-tehlikeli düşüncelere kapılmışlar. Yalnız o kadar değil, hükümet yönetimine ortak olmak da istiyorlar. 1860-1861 yılları arasında beliren bu tehlikeli düşünceler, şu dokuz on yıl süresince habis ruhlar gibi Avrupa’nın her tarafına yayılmıştır. (…) Bu uğursuz fikirler hudutlarımızdan içeri girmemelidir.” (6)
(Not: 1872 -1908 arası Osmanlı’da 91 adet grev var.)
 
Sadede geleyim
Bir süredir Romantizm kavramı etrafında yalpalayarak dolaşıyorum. Yalpalamaya devam edeceğim. Dr. Hasan Aksakal’ın, Türk Politik Kültüründe Romantizm adlı kitabına bakacağım. Yunan Modernleşmesi’ne dair tanımları/düşünceleri için Gregory Jusdanis’e bakacağım.
 
Önce saha tanımı yapalım:
“…Kelimenin en geniş anlamıyla romantizm tam bir 19. yüzyıl (1789-1918) meselesi olarak görülmüştür. (…) Bu uzun yüzyıl bir başka bakış açısıyla ön küreselleşme çağı olarak da değerlendirilebilir. (…) Romantizm de bireysellikten toplumsallığa bu devrin hemen başında; Sanayi Devrimi, Fransız Devrimi ve Napoleon Savaşları ile geçti. Romantiklerin sıklıkla ele aldığı bu üç kritik eşik, önce coşkuyla selamlandı; ardından büyük bir hayal kırıklığı yarattı.” (Dr. Hasan Aksakal, Türk Politik Kültüründe Romantizm, İletişim Yay.)
 
(“Hayal kırıklığı”nı merak ettim. Fransız Devrimi’nin özgürlük, eşitlik kavramları, Aristokrasi’nin gücünün kırılması heyecanı yükseltti, fakat daha sonra dağ fare doğurdu ve gazozun gazı kaçtı. Hayal kırıklığı bu olsa gerek. Bu seviyede, fareli gazozlu bir açıklamayı da hiçbir mecrada bulamazsınız, kıymetimi bilin. –Tuğrul Eryılmaz havası var son cümlede.)
 
“Bu şartlarda sanayileşmenin, yerinden yurdundan ettiği insanları mutsuz kıldığı ve geçmişteki düzenin, yenisinden daha iyi olduğu fikri İngiliz romantizminin; Fransız Devrimi’nin yarattığı hayal kırıklığı sonucunda imparatorluk özlemlerini dirilten Napoleon Savaşları’nın ise Alman romantizminin gelişimindeki yönlendirici rolü ortadadır.” (a.g.e)
 
Avrupa Avrupa duy sesimizi
“(…) Türk romantizmi (ise-İlh.) 19. yüzyıl Türk politik kültür temsilcilerinin Avrupa modernliğiyle karşılaşması ve toplumlarının sandıklarından çok daha gerilerde kaldığının farkına varmasıyla ilişkilidir.” (…) “Türk romantizminin hemen her ürününde kendini ele veren, modern emsallerle yerel temsiller arasındaki uyuşmazlıkları açıklama çabasının arkasında bulunan ‘Avrupa’ya kendini ispatlama’ isteği ve ‘kabul görme beklentisi/kabul görmemeye karşı Garbiyatçı öfkelenme’ eğilimi, bunun açık delilidir.” (a.g.e)
 
Türk Modernleşmesi’ne dair bu yaşıma kadar okuduklarımdan anladığım, gecikmişliği vurgusudur. Gecikmişliğin, “kendini ispat çabası, kabul görmediğinde öfkelenmek” gibi yan etkileri vardır.
 
Şimdi burada biraz duralım. Gregory Jusdanis adlı güzel bir kardeşimizin Yunanistan Modernleşmesi üzerine düşüncelerine bakalım:
“…Yerel çevrenin olasılıkları, toplumsal ve kültürel farklılıklar ve Batı'ya yönelik yapısal bağımlılık buna izin vermedi. Yunan halkının büyük çoğunluğu kendisini Avrupalı görmüyordu. Ademimerkeziyetçi ve feodal bir topluma belirli siyasal ve kültürel kurumlar ithal edildi; bu kurumlarla bütünleşme gücünden yoksun ve Batı'nın hayat ve düşünce tarzına şüpheyle bakan bir toplumdu söz konusu olan. Bu yüzden de Yunanistan'ın modernleşmesi ‘eksik’ bir modernleşmeydi.” (7)
 
Biri gecikmiş modern, diğeri eksik modern, Avrupa başlığı altında parayı, pazarı kontrol edenlerin efektine maruz kalmış iki kara kafa. İmkanları birleştirip, ekmeği bölüştürüp yan yana durmak varken…
 
Gregory Jusdanis adlı güzel kardeşimizin Yunanistan Modernleşmesi üzerine düşüncelerine devam edeceğim. Bu yol, elbet beni Nurdan Gürbilek’in kapısına getirecek.
 
Selam sevgi ile
 
*

1-Liz Behmoaras, Suat Derviş- Efsane Bir Kadın ve Dönemi, Remzi Yay.
2-1955, 6-7 Eylül pogromunda piyanoları parçaladılar, sokağa attılar. “Gavur işi” kafası.
3-Dede Efendi, küsüp gitmeden önce, “Yine bir Gülnihal”i bestelemişti. 3/4'lük vals ritminde, Semai usulünde. Hâlâ dinliyoruz. Acaba devam etseydi başka neler üretirdi?
4-Donizetti, II. Mahmud’a “Marş-ı Sultanî” bestesini yaptı, Padişah da Donizetti’ye Paşa unvanı ve piyano ithal serbestisi belgesi verdi. Al gülüm-ver gülüm şeysi.
5-Dr. Hasan Aksakal, Türk Politik Kültüründe Romantizm, İletişim Yay.
6-https://medyagunlugu.com
7-Gregory Jusdanis, Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür – Milli Edebiyatın İcat Edilişi, Metis Yay.