Okumalar, değinmeler

Nasıl bir coğrafyada doğduğumu aile tarihinden, gençliğimden bildiğim için şerbetliyim, soğukkanlıyım. Fakat soğukkanlılık da bir yere kadar

İLHAMİ ALGÖR

12.07.2025

Haziran sonunda Ege yanıyordu. 1 Temmuz Leman’ı yakmak istediler. 2 Temmuz dersen zaten 30 küsur yıldır yanıyoruz. 3 Temmuz, haberlere baktım, talan yasaları yapmış kravatlı adamlar, yeni bir yangının zeminini döşüyorlar.  4-5 Temmuz, Hatay yanıyor. 5-6 Temmuz kamu yararı gözeten, önceleyen insanları içeri alıyorlar.

Nasıl bir coğrafyada doğduğumu aile tarihinden, gençliğimden bildiğim için şerbetliyim, soğukkanlıyım. Fakat soğukkanlılık da bir yere kadar. Zihnimde “hatt-ı müdaafa, sath-ı müdaafa” cümlesi dönüp duruyor.

*

Algernon’a Çiçekler adlı bir kitap okuduydum. Okurken can acıtan bir kitap. İnsanın göğsüne oturuyor. Kitaptan söz edesim vardı ki bir  twit (x) dizisi aklımı çeldi:

“Madımak katliamı henüz gerçekleşmemiş, 90’lı yılların başında yakılıp boşaltılan Dersim’in köylerinden Adanaya zorunlu göçe gelmişiz. İlk okul çağındayız, hem okumaya çalışıyoruz hem de ekonomik zorluklar içinde hayata tutunmaya… Yabancı olduğumuz bir şehir, bir mahalle.
Farklı kültürden insanlar… Ama hayat devam ediyor bir şekilde tüm zorluklara rağmen…”

Okumaya başladım, bırakamadım. “Okumalar, değinmeler”e taşısam mı diye düşündüm. Algernon’a Çiçekler bekleyebilir, bir sonraki haftaya kalabilirdi. Kararsız kaldım. Fakat yeni bir twit (x) önüme çıktı: “12-13 yaşlarında afgan bir kardeşimiz var. Ustası dövdüğü için bazı tikleri başlamış. Gönüllü bir psikolog arıyoruz.”

Yeni twit evrenin bir mesajı idi.  Beni kararsız bırakan twit dizisini burada aktarmaya karar verdim:

“Adana’da 3 yada 4. yılımız sanırım yaş 10 felan… Okuldan geri kalan her bir saatte çalışmak zorundayız mecburen. Sanayi sitesinde bir dükkanda çalışıyorum.. Kayserili bir usta var BÜNYAMİN.
Zalim mi zalim… Küfürbaz mı küfürbaz… Yaşar Kemal’in İnce Memed’indeki Abdi Ağa gibi bir şey namussuz.. Baba yok başımızda, eş dost yok, dayak yediğimizde, dayak atıp öcümüzü alacak abi yok, amca yok… Kimsesizliğin dibi gibi bir şey.. (Baba o aralar siyasi firar)

Bu Bünyamin, öyle bir alçak ve zalim ki, hem faşist hem mezhepçi.. Günde en az 2/3 defa keyfi şiddet uyguluyor bana.. 10 yaşındayım lan Allahsız, ben sana ne yapmış olabilirim.

Her akşam eve gittiğim de sabah işe gitmemek için bir kaçış yolu arıyorum, ama hafta sonu az da olsa alacağım paraya ailenin ihtiyacı var susuyor, katlanıyorum.. Anneye bahsetsen göndermez işe biliyorum.. Ezdirmez bizleri ite çakala. Ama çaresizlik el mahkum..

Bünyamin Dersim’den geldiğimizi ve Alevi olduğumuzu bildiği için sürekli en ağır bel altı lafları ve aşağılamalarıyla kinini kusuyor 10 yaşındaki çocuğa… Biraz daha büyük olsam, levye ile şunun kolunu bacağını kırsam diye iç geçiriyorum her gece.

Mazlumun ahı kalmaz dedikleri o kısas 2 Temmuz 1993’müş benim hayatımda.. Sivas katliamı olmuş akşamında Hürriyet ve Dağlıoğlu mahallesinin devrimci ve yurtsever abileri eylem organize etmiş mahalle sokak cayır cayır yanıyor. Molotofun ateş topuna çevirmediği bir tane polis aracı, bir tane panzer yok… Çil yavrusu gibi dağılıyor çevik kuvvet… O zaman o atmosfer ile sokağın bir köşesinde saklana saklana taş atıyorum polise, panzere vs.. İlk taşı o gün attım.. Günlerce sürdü eylemler.

Sivas Katliamı

Bir sabah işe gittim yine mecburen… Bu Kayserili İt Bünyamin, yine neye sinirliyse, ben takım tezgâhını siler düzeltirken arkamdan geldi önce belime tekme attı ben tezgâha yapıştım.. Döndüğüm gibi tokat yedim.. “Amk kızılbaşları Sivas’ta nasıl geçen hafta cayır cayır yaktıysak, seni de burda aha şu bir litre benzinle yakarım, bunu bil” diye söylenip duruyor şizofren gibi.

Akşam eve gittim banyo yaparken annem sırtımda ve bacaklarında morlukları görünce sormaya başladı, ben kaçamak cevap veriyorum ama yemedi kadın… Anlattım her şeyi… O ağladı ben ağlıyorum.. Bir kaç saat sonra 2 abi geldi eve.. Babamın arkadaşlarıymış yoldaşlarıymışlar.

Bunlara her şeyi anlat dediler.. Onlara da anlattım.. Aralarında ve Anneme Kürtçe bir şeyler söyleyip kafa ile olur onayını aldıktan sonra, bana dönerek
Bünyamin’in işe geliş ve çıkış saatini. öğlen yemek yediği yeri, kullandığı güzergâhı her şeyi sordular ben de söyledim. Sanayi’yi çok iyi biliyorlarmış ne söylesem “tamam orayı biliyorum” diyip duruyorlardı.. “Yarın o yemekhanede o saatte sen de ol, al şu parayı yemek için” dediler gittiler..

Ertesi gün işe gittim sabah, öğlen yemek saati gelince Esnaf lokantası gibi büyük bir lokanta vardı, İşçiler ve sanayi esnafı orda yerdi… Çok kalabalık kıyamet gibi olurdu öğlen saatinde.. Bünyamin ve bir kaç kendi dengi adam bir masada, ben girişte bir yerde yemek almak için sıra bekliyorum…

Motorsiklet yanaştı, iki kişi yüzleri maskeli indi lokantaya girdiler. “Kayserili Bünyamin hanginiz ise ayağa kalksın” diye seslendiler.. İlk dakikada ses yok.. Biraz daha yükselerek “Burda olduğunu biliyoruz, kimlik kontrolü yaptırma bize kalk ayağa dediler.” Bünyamin, kel kafalı sarkık bıyıklı çakır gözlü bir şey.. Kıpkırmızı olmuş bir halde kalktı.
Dışarıda, tam lokanta önünde her kesin göreceği yerde başladılar sorguya;
“Bir daha çocuk işçi dövmeyeceksin, bir daha Kürt Alevi vs. Ağzına almayacaksın ve bir daha bu sanayiye girmeyeceksin” dedikten sonra, belinden çıkarttıkları demir çubuklar ile belki 10 dakikadan fazla
dövdüler…

Bünyamin ağlıyor yara bere kan içinde yalvarıyor.. O şekil yerde bıraktılar.. Herkese hitaben bir kaç şey daha söyleyip gittiler.. Giderken de, bu faşisti yerden kaldıran olursa, onun yanına yatırın kaldıran kişiyi dediler.. Kimse karışmıyor korkudan.

Ambulans ve polis gelene kadar Bünyamin yerde can çekişti resmen.. Ondan sonra Sanayiye de gelmedi.. Ben bir kaç farklı dükkanda daha çalıştım aylarca, hiç görmedim onu.

O yüzden nefes aldığım süre içerisinde, gözüme toprak girene kadar bu ülkenin tüm devrimci sosyalist Ve Kürt yurtseverlerine hem minnet duydum.. Gölgeleri hiç bir zaman eksik olmasın.. Kayserili Bünyamin yaşıyorsan halen, kan kusarak geberesin.. Öldüysen mezarına tüküreyim senin.. Bende travmasın sen..”