Okumalar, Değinmeler-40: “Neden oy vereyim?”

Memlekette bazı takoz, kötücül, özgürlükçü olmayan kabuller yavaşça çözülüyor.

İLHAMİ ALGÖR

06.05.2023

Sizden iyi olmasın kıymetli bir arkadaşım var. Sarı kafa, civciv serçe arası ufak tefek, bazen titrek, beklenmedik zamanlarda cesur biri. Kadın, 28 yaşında. Kendine göre bir kılık, kıyafet tarzı var. Üniversite öğrencisi iken parkalı bazı gençler onu “ciks, burcuva” bulurlardı. AKP oydaşı Karadenizli bir ailenin en küçük kızı olarak geçen seçimlerde HDP sandık gözcülüğü yaptı. Birtakım sakat tiplere direndi ve usulsüzlükleri kayda geçirdi. Şimdi yine sandık gözlemciliğine hazırlanıyor.
 
Baba ile oy vermek konusunda tartışmışlar. Baba, üç kız babası makul bir adam. AKP’ye değil, Tayyib’e sevdalı. Baba, “Tayyib’e vermeyeceksen bari boş oy ver” demiş. Oradan kopmuş işler. Arkadaşım, “Hüda-Par ile yan yana duran bir partiye neden oy vereyim?” demiş. Baba, “Sizi yeterince maneviyatçı yetiştiremedik”ten dem vurmuş. “Benim, kendime ait düşüncelerimin olması neden dikkate alınmıyor?” cevabını almış.
 
Konu çok daha detaylı, karmaşık. Ben kaba bir özet vermiş oldum. Lafı getireceğim yer şurası, bu günler, “kime oy verileceği” konusunun sadece “oy” tercihi ile sınırlı olmayıp, hane halkı arasında eteklerde birikmiş taşların karşılıklı döküldüğü günler.
 
Son 20 yıl, 1970-80 darbelerinin bıraktığı izler gibi, kalıcı izler çizikler bıraktı ruhlarımıza, düşüncelerimize. Artık herkesin saçında beyaz bir tel var.
 
*
 
Elif Gökçe Aras, Medyascope adresinde AKP oydaşı aileye dair, “içeriden” seri halde yazıyor. Mesela yazılardan bir tanesinin başlığı şu: “Muhafazakâr evinde deprem.
 
Girizgah cümleleri şunlar: “Nasıl bu kadar soğukkanlı ve vicdansız olabiliyorlar diyorsunuz değil mi? Bu kadar kötü insan ne ara peyda oldu diyorsunuz. Bunları bir araya getiren, hepsini robot gibi programlı bir şekilde aynı insana dönüştüren şey ne?”
 
Devamı biraz sert. Benim sarı kafa arkadaşımın ailesi, Elif Gökçe Aras’ın resmettiği aile tablosu yanında gayet demokratik kalıyor. Mesela “oy” tartışmasının ardından baba, kızına araba kullanmasını öğretmiş.
 
*
 
Gençliğimde çelişmelerin, çatışmaların devrimci bir karakteri olduğuna, durumları geliştirici olduğuna dair cümleler uçuşuyordu. Çelişkiler uzlaşmaz ve uzlaşır çelişkiler olarak sınıflandırılıyordu. Bu düşüncelerin bir boyutu kapitalizmin çelişkilerinin el mecbur sosyalizmi üreteceği şeklindeydi. Ki bazıları bu kabulden hareketle oturup beklemeyi tercih ettiler.
 
Bu tavrı, “durun, iktidar ilk seçimlerde düşecek” şeysine benzetiyorum ama benzetmesem daha iyi olur. Analojik bir benzetme olabilir.
 
Çelişkilerin doğası, tanımı, işlevleri vs. değişmedi ama ben artık ak saçlı ve bu nedenle yolda yürürken “görünmez” biri olduğum için sözümün kıymeti kalmadı.
 
*
 
Memlekette bazı takoz, kötücül, özgürlükçü olmayan kabuller yavaşça çözülüyor. Mesela, Meral Akşener Hanım, “Kürd ile PKK aynı şey değildir. İsterseniz bana oy vermeyin fakat bunlar ayrı kabul edilmelidir” şeklinde bir beyanatta bulundu. (Aklımda kaldığı şekli ile yazdım.)
 
“İsterseniz bana oy vermeyin” cümlesi ile bir siyasetçinin düşüncesini dile getirirken maliyet hesabı yapmak durumunda kalması… Ne diyeyim bilemedim.
 
*
 
CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Saadet Partisi İstanbul Milletvekilleri tanıtım toplantısında konuştu, söze şöyle başladı: “Kıymetli dostlarım, kardeşlerim…”
 
Bunlar güzel, tatlı hitaplar. Bu söz orada kalmaz, akşam/gece evlerde konuşulur. Çocukların kulağına girer. Benim sarı kafa arkadaşımın AKP oydaşı annesi, Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği tartışmasında “Ne var Aleviyse,” demiş, “bizim Alevi arkadaşlarımız yok mu?”
 
*
 
Sarı kafa arkadaşımın baba ile tartışmasına ve Elif Gökçe Aras’ın yazısında geçen din, kutsal, maneviyat ve reis kabullü aile yapıları konusuna, Kızılcık Şerbeti dizisinin yasaklanması da dahil olabilir. Sekiz erkek bir kadın üyeli RTÜK diziye yayın yasağı getirdi.
 
Konuyu Evrim Kepenek’in kaleminden okudum:
“Bu (yasak), Türkiye'de bir ilk. Yasağın gerekçesi de ‘kadına yönelik şiddet sahnelerinin gösterilmesi.’ (…) Siz öyle şiddetten falan rahatsız değilsiniz. (…) Siz, müslüman kadınların kendilerini ifade etmesinden rahatsızsınız. Siz, sizin mahallenizdeki toplumsal, ekonomik ve inanç çelişkilerinin açığa çıkmasından rahatsızsınız. Siz en çok da kadınların dönüşüp, kendi sözünü yüzünüze çarpa çarpa söylemesinden rahatsızsınız. Siz kadınların birey olarak toplumda var olmasından ve kabul edilmesinden rahatsızsınız.”
 
Severim böyle yalın ve alnına alnına ifadeleri.
(Son dakika notu: Dizinin yayın yasağı kaldırılmış.)
 
*
 
Birkaç hafta önce bir haber dolaştı: “Agatha Christie’nin romanları, cinsiyetçi, ayrımcı veya ırkçı görülen sözcüklerden arındırılacak.”
 
Aklıma Bülent Arınç geldi. “Vardar Ovası, Vardar Ovası / Kazanamadık rakı parası” türküsünü rakı kelimesi nedeniyle sansürlemekten söz etmişti.
 
(1980 Darbesi’nden sonra Kenan Evren’in araba ile geçtiği güzergahlarda Paşa’nın gözüne kötü görünebilir korkusu ile makyajlar yaparlardı. Mesela İstanbul’da Unkapanı Köprüsü ile Şehzadebaşı su kemerleri arasında kalan yol kenarı eski ahşap evleri, çirkin görünmesin diye beyaza boyadılar. Fanatik kötücüllerin hoşlanmadıkları şeyleri yok saymalarının ucu, toplama kamplarına, gaz odalarına, Sibirya sürgünlüğüne kadar gider.)
 
Agatha Christie kitaplarında “kaka” kelimeleri “beyaza boyamak” konusunda, bir twitdaşım şunları yazdı:
“Herhangi bir eseri, keza olayı, insanı, tepkiyi, tarihsel bağlamından kopararak, yani tarihsizleştirerek ele aldığımızda veya ‘yeniden yarattığımızda’, onu besleyen tüm damarları kesmiş oluyoruz. Döneminde çığır açtıysa, bu özelliğini silip atıyor, döneminde olumlu/olumsuz tepki aldıysa bunları anlamsızlaştırıyoruz. Okuru, insanları aptal yerine koymaktan başka bir şey değil bu. Geçmişe ait bir şeyi çağdaş kodların içine çekmek, onu yok etmekten farksız bence. Sadece gereksiz değil, aynı zamanda adaletsiz bir tutum bu. Bugün bize kusursuz görünen anlayış, yaklaşım ve tutumlar, muhtemelen ileride eleştiriye maruz kalacak. Hepsini ‘düzelterek’ ilerlersek, geriye ne tarih kalır ne eser ne de gelişim ya da gerilememizi tartmamızı sağlayacak bir kıstas.”
 
*
 
Selam sevgi ile
 
—–
Kapak Görseli: Pexels (Pixabay)