Okumalar, Değinmeler-53: Kalfa ile Büyük İskender

Hikâyeler sadece Bey’ler için değildir. Bizleri de suya götürüp susuz getirme gibi bir sihirleri vardır.

İLHAMİ ALGÖR

05.08.2023

Yaz sıcağı rehavetinde muhtemelen kimselerin göz atmayacağı ve bu nedenle geniş serbestiyet ile yazılmış bir yazı takdim ediyorum.
 
Bir zamanlar genç ve yakışıklıydım. İstanbul’da Teşvikiye Camii’ne yakın bir noktada “uzun süreli misafir” statüsünde ikamet etmekteydim. Ara sıra Teşvikiye Camii avlusuna gider bir banka otururdum. Avlu, yaz aylarında sakin ve serin olurdu. O yıllarda Kalfa ile Kıralıça adlı bir kitaba çalışıyordum. Kitap, Teşvikiye Camii avlusunda başlıyordu.
 
“A. Hermesi Bey, nam-ı diğer Çarşılı Deli Abbas, bir öğle vakti Teşvikiye Camii avlusuna girer. Mevsim bahardır. Gökyüzünde rüzgârla seyreden bulutlar vardır. Doğuştan Karagözlüklüler aşireti, bir üyelerini imamın kayığına bindirmiş uğurlamaktadırlar. Kayığın burnunda allı güllü bir yemeni ışıldamaktadır. Yemenili sanduka, dalgalı erkek omuzlarda yeşil bir kamyonet kasasına akar.”
 
Hermesi Bey, avludaki banklardan birine oturur. Yakındaki başka bir bankta, üzerinde “kısa kollu, krem rengi bir bluz, ayak bileklerine inen, dökümlü hafif kumaştan cayır cayır kırmızı bir etek, platin sarısı harap saçlar, altında orcinal Türkçe renkler. Balık etini aşmış gitmiş…” bir kadın oturmaktadır. Aralarında bir sohbet başlar. Sohbetin ortasından alalım:
“… Bir hikâya kıralıçam. Filiboğlu İskender Bey’in Hind ormanında yaşadığı maceralar ve his dünyası üzerine.”
“Güzel mi?”
“Üfür üfür ipe diz tekniği ile yazılmış serbest bir eser kıralıçam”.
 “Reca etsem kalfa. O güzel sesinizle.”
“Sıkılırsınız kıralıçam.”
“Birkaç sayfa canım.”
“Günah benden gitti kıralıçam.”
“İçimi kıydınız kalfa.”
 
Kalfa’nın, Kıralıça’ya naklettiği hikâye, Büyük İskender adlı şahsın, Makedonya’dan Hind ellerine uzanan, “orayı da alalım, burayı da alalım” şeklindeki maceralarına dair bir hikâyedir. Kitabın ilk sayfalarında Büyük İskender Bey uzun yolculuğuna başlamakta, donanması ile Çanakkale’ye doğru denize açılmaktadır:
“Bey ve ordusu bir bahar sabahı sevinçli bir telaş içinde Eceabat-Seddulbahir kıyılarına vardılar. Gemilere doluşup yelken kürek gündoğumu yönüne atıldılar. Bey, üç sıra kürekli amiral gemisinin burnunda, yüzünü gölgeleyen perçemleri rüzgâr ile hemhal, boyun omuza doğru hafifçe eğik, hatta bükük, ufka bakıyordu. Bakışı görenler, görünenin ardına baktığı hatta şu anda orada olduğu hissine kapılıyorlardı. Kıraliyet heykeltıraşları, Bey’in uzaklara bakan edasını tavrını eskiz mahiyetinde not aldılar. Her an bir yerlere bir heykel gerekebilirdi. Belki de bir büst ya da paralara basmak için bir porte.
“Nereye bakıyor?” dedi çömezin teki ustasına.
“Pers ülkesine,” dedi usta.
“Perspektif sahibi adam,” dedi çömez.”
 
*
 
Bugün baktığımda kitabın kusurlarını görebiliyorum. Samimi bir heyecan ve muhteşem bir serbestiyet ile yazılmıştı. Bir arkadaşım, kitap için “dünyanın en büyük kahramanını madara ettin” demiş idi. Fakat İskender Beyefendi “madara” şeysinde bana bizzat yardımcı oldu. Daha ziyade kendi kendini madara etti. Birlikte yola çıktığı yakınlarını belirli bir aşamadan sonra teker teker yok etti. Mesela kraliyet tarihçisi, iletişim daire başkanı, baş propagandist, bir numaralı imaj oluştucusu, İskender için altın varaklı cümleler, paragraflar döşemiş olan Kallisthenes’i yok etti. Niye?
 
Kallisthenes
Kallisthenes, askeri seferleri belgelemesi için tutulmuş resmi bir tarihçi idi. Düz bir tarihçiden ziyade İskender'in propagandacısıydı. Görevi sadece İskender'in seferlerini belgelemek değil, aynı zamanda bunları kralın kamuoyundaki imajını en iyi şekilde destekleyecek şekilde yazmaktı. Ve İskender'in tarihini propagandayla doldurdu. (Bu bilgileri C. Keith Hansley imzalı İngilizce bir yazıdan aldım ve DeepL programı ile Türkçe’ye çevirdim. C. Keith Hansley, yazısında kaynakça veriyor fakat yerim dar, aktaramam.)
 
Kallisthenes’in propaganda metinlerini kim, nerede okuyordu bilmiyorum. Ama ordu Ege, Akdeniz, Kızılcahamam, Fırat, Dicle civarlarında dolaşırken, kazanılan ganimet ve zenginliklerin haberi Makedonya’ya gidiyordu. Bazı yaralı/yorgun askerler kazançlarıyla geri gönderiliyordu. Bu askerler “memleket”e döndüklerinde neler anlatıyorlarsa, ganimet heveslisi gençler orduya katılmak için yollara düşüp geliyorlardı. Yani sözlü anlatımlar kendi kanallarında etkindiler bence.
 
Baş propagandist ve resmi tarihçi Kallisthenes’e dönüyorum ve sözü C. Keith Hansley’e bırakıyorum:
“Ancak Callisthenes'in yazdıkları ve inandıkları birbirinden çok farklı iki gerçekti. Paradoksal bir şekilde, Callisthenes İskender'in baş propagandacısı iken, aynı zamanda kralın en cesur eleştirmenlerinden biriydi. İskender kendisine, yönetimine yönelik tehditleri açıkça ortadan kaldırmaya başladığı bir dönemde eleştirilerini daha yüksek sesle dile getirmeye başlamıştı. …”
 
(Özellikle İran/Pers hakimiyeti sonrası yoğunlaştı bu eleştiriler. İskender eski kadrolarını, yeni Pers kadroları ile uyumlu yapmaya çalışırken zorlamaya başladı.)
 
“…MÖ 330'da İskender, Philotas adında bir soyluyu, bir suikast planını krala bildirmemesi üzerine idam ettirdi. Ayrıca bu durumu Philotas'ın saygın bir Makedon generali olan babası Parmenio'yu öldürmek için bir bahane olarak kullandı. Birkaç yıl sonra, MÖ 328'de İskender, Kara Kleitus adında yakın bir arkadaşını sarhoş bir öfke sırasında öldürdü. Sonraki günlerde Cleitus için yas tutsa da İskender, tehditler arkadaşları olsa bile, yönetiminin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya istekli olduğunu gösterdi.” (C. Keith Hansley, The Downfall of Callisthenes, The Official Royal Historian Of Alexander The Great)
 
“Ortadan kaldırılma” sırası Kallisthenes’e gelmeden önce burada biraz duralım. “…tehditler arkadaşları olsa bile, yönetiminin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya istekli…” cümlesinin hatırına duralım. Tırnak içindeki cümleyi kısaltalım: “yönetimin önündeki engeller…” Yönetimin fikri ne idi, engel dediği ne idi?
 
Makedon üslubu: “Ben, bana boyun eğenlerle barış içindeyim.”
2.300 sene önce Makedon kabile şeflerinin desteği ile oluşan ve dönemine göre askeri teknoloji ve taktikleri gelişkin, fetihçi bir askeri güçten söz etmeye çalışıyorum. Ganimet, köleler, tahakküm alanı genişlemesi, el koymalar, vergi gelirleri, haraçlar… Kazançların yukarıdan aşağıya doğru paylaşımı vs…
 
O dönemde yaşamış, Makedon fetihçiliğinin gelişimine dair sözünü sakınmadan söylemiş bir tanığımız var: Atinalı Demosthenes. Bakınız İskender Bey’in babası Filip için neler söylüyor:
“Aslında Filip’in, başlangıçta küçücük ve kendi halinde bir güçken, nasıl böyle büyüdüğünü, Yunanlıların birbirine karşı güvensiz ve kavgacı olduklarını, Filip’in oradan buraya gelmesi eskiden mucize olarak görülürken, kazandığı bunca başarıdan sonra bugün geri kalanları da silip süpürmesinin o kadar şaşırtıcı olmadığını anlatabilirdim, ama bunlardan söz etmeyeceğim. (…) Olintos, Methone, Apollonia ve Trakya’daki otuz iki kent için bir şey demiyorum: Bunların hepsini öyle acımasızca yıktı ki, buralara giden birinin bu kentlerde bir zamanlar insanların oturduğunu söylemesi hiç kolay değil. (…) Mektuplarında açıkça yazmıyor mu? ‘Ben bana boyun eğenlerle barış içindeyim.’ (…) Ne Yunan ne de barbar dünyası bu adamın hırsını doyurmaya yetiyor. Ve biz, tüm Yunan dünyası, bunları gördüğümüz ve duyduğumuz halde, bu konuyu görüşmek üzere birbirimize elçiler göndermiyoruz, kızgınlığımızı dile getirmiyoruz; öyle zavallı bir durumdayız ki, bugüne kadar ne çıkarımıza uygun ve gerekli bir şey yapabildik, ne biraraya gelebildik ne de dostluk ve yardım için bir ortaklık kurabildik. Bunun yerine, onun giderek büyümesine seyirci kalıyoruz.” (*)
 
(Konu çok tanıdık geldi, ama nereden tanıdık geldiğini çıkaramadım.)
 
2.300 küsur sene öncesi Makedon fetihçiliğinin iç çatışmalarına yakın plan bakmaya çalışmaktan muradım ne? Uzatmadan söyleyeyim: Hiçbir lider “tek adam” değildir. Her “tek adam”ı o pozisyona getiren kadrolar, çıkar grupları vardır. Hepsini biraraya getiren perspektifler vardır. Çıkarlar/kazanımlar/ganimetler yukarıdan aşağıya paylaşıldığı müddetçe taban desteği sağlanır.
 
Anlatıcıların ve anlatıların da bu süreçlerde bir yeri vardır. Önceki yazıların birinde aktarmıştım, Borges’e göre (Borges de birilerinden duymuş) Skandar Beg’in confabulatores nocturni/gece öykücüleri denilen hikâye anlatıcıları varmış. Hikâyeler sadece Bey’ler için değildir. Bizleri de suya götürüp susuz getirme gibi bir sihirleri vardır.
 
Bu arada lafa daldım, Kallisthenes’i unuttum. Fakat Büyük Bey onu da öldürdü zaten.
 
(*) Demosthenes alıntıları “Kalfa ile Kıralıça”dan. Fakat kaynağımı vaktiyle not etmemiştim. Şimdi yeri geldi ve ayıp oldu.

—–
Kapak Görseli: İlhami Algör, Ayvalık, 2022.