Okumalar, Değinmeler-54: İskender Romansı

Dünya, İskender’e gösterdiği ilgiyi İskender’e teslim olmayan şehirlere, insanlara ayırsaydı elimizde daha farklı tarih kitapları olurdu.

İLHAMİ ALGÖR

12.08.2023

Makedon ordusunu, Pers egemenliğindeki Küçük Asya’ya/Anadolu’ya sevk eden sebepler nelerdi? (İç ses: Kötü bir başlangıç oldu yazı için. Sınav havası verdi.)
 
Ege-Akdeniz liman ve ticaret noktalarındaki Pers egemenliğini kırmak, bu coğrafyanın ticari imkanlarını Atina büyük ticaret ehlinin çıkarlarına göre düzenlemek (ki askeri seferin masrafları, kiralık askerler vb. için kredi açmışlardı), Helen dünyası için sorun olan kalabalık paralı asker nüfusuna bir hedef göstermek… (Siz bana inanmayın, ben okuduklarımın yalancısıyım.) Tabii bu arada vaktiyle Helen dünyasına zarar vermiş Perslerden intikam almak, efsanevi Akhilleus’u yad etmek, onun şerefli yolundan gitmek vs.. (Yazı didaktik gidiyor.)
 
Makedon askeri mekanizması Çanakkale’den karaya çıkıp, bütün Ege-Akdeniz kıyılarını ele geçirdiğinde “yönetimin” ana gayesi gerçekleşmişti. Persleri Fırat ve Dicle doğusuna sürerek “yönetim” kendisini sağlama almıştı. Fakat oradan itibaren “yönetim”de bir çatlak başladı. “Görev tamamlandı, plana uyalım” diyen Parmenion (ve oğlu Philotas) ile “Hayır doğuya, dünyanın ucuna gidelim” diyen İskender arasında.
 
Parmenion ve Philotas’a yakından bakalım
“Philotas İskender'in süvari birliğinin komutanı ve general Parmenio'nun oğluydu. Parmenio uzun zamandır hem İskender'in hem de Philip'in ikinci komutanıydı ve kısa bir süre önce Medya'nın (Batı İran) valiliğine getirilmişti, merkezi de bölgede önemli bir kavşak noktası olan Ecbatana'daydı (Hamedan). Pers kraliyet hazinesindeki 180.000 talent onun mal varlıkları arasındaydı. Bir Attik talent yaklaşık 57 pound saf gümüştü, yani bu miktar bugünün parasıyla yaklaşık 2,8 milyar dolar ederdi. Sonuç olarak, baba ve oğul muazzam bir güç tabanına sahipti.” (Mart 2023 hesabı ile, masculineepic.com)
 
İskender Bey, yönetimdeki çatlağı kapatmış. Acaba baba-oğul’u ortadan kaldırdıktan sonra rahmetlilerin menkul, gayrı menkullerine, uzakta ana ülkedeki ailelerine ne oldu? Ve “yönetim” -kabine mi desek?- ne hâl aldı? Kimler gözden düştü, kimler has adam oldu?
 
Yeni “yönetim”in kültürel perspektif ve hamleleri
MÖ 327 yılındayız. “Hayatın amansız, kuvvetlinin haklı, ideal manada insaniyet fikrinin çölde serap ile eş olduğu bir zamandayız.” (Kalfa ile Kıralıça’dan) Bu tarihte İskender, geldiği yer ile fethettiği yeni topraklar arasındaki kültürel farkları kapatmayı, Yunan ve Pers kültürünü sentezlemeyi, eteklikle dolaşan adamlarına pantolon giydirmeyi düşünüyor. Acaba siyasi hegemonyalar, kültürel düzenlemelere neden ihtiyaç duyarlar?
 
Anavatandan gelen kıdemli gaziler pantolon şeysinden şikâyetçiler. Onlara göre pantolon dediğin barbar giysisi. (İç ses: Asterix de pantolon giyiyor. Romalılar da Galyalılara Barbar diyor!??) Mesele pantolon ile sınırlı kalsa idi belki alışılabilirdi. Fakat İskender vitesi büyüttü ve kendisine secde edilmesini istedi. Çünkü Persli kadrolarda secde eğilimi vardı. Bu secde şeysi eski kadrolara uymadı. İskender ısrarcı oldu. İşte Kallisthenes orada sağlam bir konuşma yapıp karşı çıktı. Son konuşması oldu.
 
*
 
İskender Bey’i madara(*) ettim, harcadım. Biraz da hakkındaki övgülere yer vereyim. Halide Edip Adıvar’ın 1946-51 yılları arasında Akşam gazetesinde yazdığı yazılardan cımbızlıyorum:
“Adıvar ‘Büyük İskender – Çocukluğu ve İlk Gençliği’ adlı yazısında Herkül sülalesinden gelen İskender’i, Makedonya Kralı II. Filip’in (MÖ 382- MÖ 336) oğlu ve harikulade karakteri etrafında efsaneler teşekkül etmiş bir lider olarak betimler. (…) İskender, dünyada insan cinsinin nadir kaydettiği güzellikte biridir. Gençliğinde çok aceleci ve hiddetli olmasına rağmen İskender vücudun zevk ve iştihasına kendini kaptırmayan nadir insanlardandır. Şerefine aşırı düşkün olan bu genç adam, kudretli bir ihtirasla yüksek bir cesarete ve fikir azametine sahip bir karakterdir.
(…) ‘İskender’in İki İçyüzü’ adlı yazısında alınan zaferlerin ardından zevk ve sefa âlemlerine fazlaca dalıp kendinden geçen silah arkadaşlarını gören İskender’in onları sert bir dille uyararak ‘Bizim zaferlerimizin amili, mağlup ettiğimiz adamların yaptığını yapmamak değil midir?’ diyerek yeniden sert bir hayat yaşamaya başladığını belirtir. Ancak rahata ve zevke fazla alıştığı için savaşacak kudreti kendilerinde bulamayan dostları İskender’in aleyhinde bulunmaya başlar. Fakat oldukça olgun bir mizaca ve engin bir harsa sahip olan İskender, kendisi aleyhinde bulunan dostlarına bile merhamet, adalet ve insaniyetle mukabelede bulunur.” (**)
 
İskender’e yönelik başka olumlamalar, övgüler de var. Fakat ben Beyefendiye dair övgülere biraz mesafeli yaklaşırım. Bana göre Bey, çocukluğundan beri, “rivayetsever biri idi. Özellikle kendisine dair olanları dinlemekten keyif alırdı. Mesela bacak kadar bir velet iken, has atı Öküzkafa’yı nasıl terbiye ettiği tarih kitaplarına bile geçmişti. Bazı münafıklar, onca deneyimli süvari dururken kıralın bızdık oğluna mucize yakıştıran yazıcıların, kıraliyet kesesinden arpalandıklarını söylüyorlardı.
‘El ağzı torbadır, gücün varsa büzersin,’ derdi eskiler.” (Kalfa ile Kıralıça’dan)
 
Biraz uzattım, toparlıyorum. Dünya, İskender ile derinden ilgilenmiş. Geniş yazılı anlatılar külliyatı var. Galiba bu külliyat İskender Romansı olarak adlandırılıyor. Mesela şöyle bir kitap varmış: “Pers Geleneğinde Büyük İskender / Ortaçağ İran'ında Tarih, Mit ve Efsane” (***). Tanıtımında şöyle yazıyor:
“Bu kitap, İskender Romansının MÖ üçüncü yüzyılda İskenderiye'deki ilk kökenlerinden MS onuncu yüzyılda Fars dünyasında (yani Firdevsî'nin Şâhnâme'sinde) ortaya çıkışına kadar olan aktarım çizgisini belirlemek amacıyla Yunan, Süryani ve Arap kaynaklarını Farsça kaynaklarla karşılaştırmaktadır.”
 
Başka bir kitap ve tanıtım paragrafı daha:
“Ortaçağ'ın sonuna kadar yeniden yazılmaya devam eden İskender Romansı'nın çeşitli Yunanca ve Latince versiyonlarında İskender efsanesinin gelişimi anlatılmaktadır. Ayrıca, İskender'in Yahudi, Fars, Arap, İspanyol, Slav, Fransız ve Alman edebiyatındaki alımlamalarını ve Haçlı Seferleri, Müslüman yayılması ve erken modern Avrupa'nın dünyaya hükmetme hırslarında siyasi bir rol model olarak etkisini inceleyen katkılar için bağlam sağlar.” (“A History of Alexander the Great in World Culture”, Edited by Richard Stoneman, University of Exeter, Cambridge University Press)
 
DeepL diye bir çeviri programı ile tanışmasaydım “broken İngilish’im” ile yukarıdaki kaynaklara erişemezdim. Kalfa ile Kıralıça’yı yazarken gelişkin çeviri programları yoktu. (İç ses: İyi ki yoktu.)
 
Eğer Dünya, İskender’e gösterdiği ilginin yüzde birini, Thebai’den, Tyros’a İskender’e teslim olmayan şehirlere, insanlarına, teslim olmayış nedenlerine ayırsa idi belki elimizde daha farklı tarih kitapları tutuyor olabilirdik. Bu da dünyaya kapak olsun.
 
(*) Argo sözlüğü, “madara” etmeyi, “(birini) kötü, utanılacak bir duruma düşürmek, utandırmak” olarak açıklıyor. Nişanyan etimolojik sözlüğünde ise şu cevap var: “Yunanca madarós (μαδαρός) ‘yolunmuş, tüysüz, kel’ sözcüğünden alıntıdır.”
 
(**) H. Mustafa Kazıcı, T.C. İstanbul Üniv. Sosyal Bilimler Enst. Türkiyat Araştrımaları Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. “H. Edip Adıvar’ın Akşam Gazetesindeki Yazıları”, İst. 2016.
 
(***) “Alexander the Great in the Persian Tradition, History, Myth and Legend in Medieval Iran”, Haila Manteghi.
 
—–
Kapak Görseli: İlhami Algör, Ayvalık, 2022.