Okumalar, Değinmeler-55: “Leydi Sapiens” ve Erkek Kafası

Ben, 19. yüzyıl –gerzek– kafasının günümüzde yaşadığına, geçerli olduğuna, gündelik hayatımızın seyrini ve kalitesini belirlediğine inanıyorum.

İLHAMİ ALGÖR

19.08.2023

Gazete Duvar’da bir haber başlığı gördüm: “Avcı toplayıcı toplumlarda 'cinsiyet' miti yıkılıyor”. Haberin devamını okudum: “Dünya genelinde pek çok kültürde kadın avcılar, tarih öncesi dönemde eve et getirme işini üstleniyordu.”
 
Burası önemli. Çünkü konuya dair vaktiyle okuduğum kitaplarda topluluğa et getirenlerin erkek avcılar olduğu yazıyordu. Kadınlar bitki, meyve vs. toplardı. Hatta “eteklik” dediğimiz giysi, (belki de önlük benzeri olarak) toplama işini kolaylaştırsın diye varolmuştu. Erkekler avlanırdı ve en başarılı avcı, avın en kıymetli kısmını alır, topluluğa döndüğünde en havalı erkek olurdu. Hatta bu nedenle topluluk kadınları arasında cazibesinin arttığı kabul edilirdi.
 
Bu gibi eski bilgiler sadece bende yok. Seneler önce birgün bir kadın arkadaşıma yemeğe davet edildim. Kasaba uğrayıp et almak benim görevimdi. Aldım eve geldim ve ev sahibem avcı toplayıcılarda eve et getiren erkek konusundan söz etti. Konu teorik düzeyde kaldı. Bir cazibe getirisi falan olmadı yani.
 
Gazete Duvar’ın “Avcı toplayıcı toplumlarda 'cinsiyet' miti yıkılıyor” başlıklı haberinde, kadınların avlanmalarının istisnai ve tekil bir olay olmadığına dair bir paragraf var. Şöyle:
(Araştımacı akademik ekip) “Antarktika hariç kıtaların hepsinde, dünya genelinde yaşamını sürdüren 69 avcı-toplayıcı topluluğu belirledi. Toplulukların yüzde 79’unda, kadınların düzenli biçimde avlandıklarını ortaya çıkardılar. Yazarlar, kadınların fazlasıyla yetenekli olduklarını, çoğu zaman özel av takımları ve farklı stratejiler kullandıklarını ifade ediyorlar.”
 
Hadi buyrun bakalım. Kadını ikincil kılan eski bilgiler artık çöp. Fakat sanal âlemde dolaşıyor ve alıntılanıyor olabilirler.
 
Şimdi vitesi büyütelim ve bir kitaba değinelim: Leydi Sapiens.
Kitabın tam adı şöyle:  Leydi Sapiens / Tarihöncesi’ndeki Kadına Dair Klişeler Yıkılıyor.
 
Önsöz’ün ilk cümleleri şunlar:
“Tarihöncesi, uzun zaman eril dilde yazılageldi, kadın söz konusu olduğundaysa, ancak muazzam kuvvetli erkek avcıların himayesi altında yaşayan savunmasız, korku içindeki varlıklar gibi resmedildi. Tarihöncesi tarihçiler, kadınlar üzerine yaptıkları araştırmalarda derinleşmeye başladıkça yavaş yavaş başka bir tablo ortaya çıkmaya başladı.” (Sophie A. de Beaune, Leydi Sapiens)
 
Bir yerlerde okumuştum, aklımda kaldığı kadarı ile şöyle ki sosyal bilimlerde 19. yüzyılın erkek akademik kadroları, çalıştıkları konularda bütün kabloları yanlış bağlamışlar. Hatta birkaç gün önce şöyle bir twit gördüm: “Ulus Baker’in tezini okumaya basladim, oldukca önemli bir problematik ile basliyor tezine: ‘19. yydan itibaren Sosyal Bilimler, temel bilimleri taklit eden bir metodoloji kurarken duyguları aşama aşama gözardı etmistir ve bu bir sorundur’ diyor kısaca.”
 
Leydi Sapiens’e önsöz yazan Sophie A. de Beaune  Hoca (*), önsözde yer alan bir paragrafında 19. yüzyıl erkek (ve toplum) kafasının nasıl çalıştığına dair şunları söylüyor:
“Geleneksel olarak erkek işi kabul edilen aktiviteler, örneğin avlanma ve taş yontma, sahnenin en ortasında yer alırlar, aslında bu bir bakıma doğru bir şeydir zira bunlar arkalarında en çok arkeolojik kalıntı bırakan aktivitelerdir. Dişil varsayılan aktivitelerse –deri işleri, yemeklerin hazırlanması, küçük çocuklara bakma– pek önemi olmayan domestik işler gibi görülmüştür, neredeyse aksesuardır bunlar, çok az çalışmaya konu olmuşlardır ve bunun sebebi de hiç şüphesiz ilk tarihöncesi dönem tarihçilerinin, kadınların reşit görülmediği, aktivitelerinin ev içi alana hapsedildiği ve toplumsal olarak hiç değer görmedikleri şu on dokuzuncu yüzyılda yaşamış olmalarıdır.”
 
Ben, 19. yüzyıl –gerzek– kafasının günümüzde yaşadığına, geçerli olduğuna, gündelik hayatımızın seyrini ve kalitesini belirlediğine inanıyorum. Hatta  daha geri yüzyıllara doğru gitme eğilimini, çabasını da görüyorum. Bu çabayı veren kesimlerde kostümleri, sakal kesimleri, havalı yüzükleri ve sair gösterge nesnelere teveccühlerini hem de uzaya çift şerit yol tahayyüllerini aynı anda birarada bulabiliyorum. İşin ilginç tarafı bu kesimlerin günümüz ekonomik ve siyasi konularında da kıvrak ve becerikli  olabilmeleri.
 
19. yüzyıl zihniyetinin hangi kabuller üzerine oluştuğuna dair Leydi Sapiens adlı kitaptan devam ediyorum:
“Tarihöncesi, 1860 yılı dolaylarında bir disiplin olarak ortaya çıktı ve tarihöncesi dönem tarihçileri, kendi toplum modellerini ve kendi yaşam tarzlarını tarihöncesininkilere yansıttılar. Bu da kadının görünmez kılınmasına sebep oldu.
(…) 19. yüzyılın sonunda, keşfedilen bu şehvetli kadın heykelcikleri, tarihöncesi dönem tarihçilerini büyülemiş ve söylemlerini bu kadim zamanlardaki dişilik üzerine kurmalarına sebep olmuştu. İlk arkeologlar bu heykellerde yalnızca doğurganlık tanrıçasının özelliklerini görmüşlerdi. Bu sözde tanrısal temsilin dışında kadınlar tarihöncesinin büyük anlatısında yer almıyorlardı ya da ikincil bir statüye indirgeniyorlardı.”
 
(Yukarıdaki düşünüşün Türkiye’de akademik, siyasi çevrelerde karşılığı var. Belki başka bir zaman, başka bir “okumalar, değinmeler”de aktarırım.)
 
“(…) İşin aslı, o dönemde herkesin yeri oldukça kesin bir şekilde belliydi. Üstelik İncil de kadına bakış ve kadının toplum içindeki yeri konusunda müthiş bir ağırlığa sahipti. ‘Ebedi ast’ pozisyonuna indirgenen ‘günahkar’ kadın, doğumundan ölümüne kadar göz hapsindeydi, önce babasının, ardından da kocası ve oğullarının. İnsanın kadim tarihini keşfeden bilginler, eril figürü çok doğal olarak çalışmalarının savlarının merkezine koymuşlardı. Ne de olsa dünya, böyle gelmiş böyle gitmez miydi? Aydınlanma toplumunu bunca etkileyen tüm o büyük GrekoRomen mitlerin ve ilk yazılı kaynakların öne sürdüğü tez buydu.”
 
Yine yazılı kaynaklar üzerinden, anlatılara geldik. Anlatıların çok günahları var.
 

(*) Jean-Moulin-Lyon III Üniversitesi’nde profesör. Antik Çağ Arkeoloji ve Bilimleri laboratuvarında araştırmacı, Çevresel Arkeoloji ekibinin ve Leydi Sapiens’in bilimsel danışmanı

—–
Kapak Görseli: İlhami Algör, Ayvalık, 2022.