Okumalar, Değinmeler-58: Venceremos! Kıralım zincirlerimizi!

Gençliğinde “Venceremos” mırıldanmış biri olarak Latin Amerika’ya sevgim, sempatim vardır. Hasta la Vista!

İLHAMİ ALGÖR

09.09.2023

Dijital alemde Pancho Villa adlı bir diziye denk geldim. Dizi, 19. yüzyılın sonlarına ait siyah beyaz arşiv görüntüleriyle başlıyor. Görüntülerin birinde fraklı, jaketataylı (1), silindir ve melon şapkalı beyefendiler kameraya doğru yürüyorlar. Göğsü madalyalı, sırma apoletli yüksek rütbeli erkan, Meksika devlet ricali. Hepsi erkek. Bıyıkları havalı, kesimlerine özen gösterilmiş.
 
Bu esnada bir dış ses aşağıdakileri anlatıyor:
“1872’de Benito Juarez ölünce, General Porfirio Diaz devlet başkanı oldu. Daha doğrusu kendi kendini başkan ilan etti. Devleti yönetmek o kadar hoşuna gitti ki kendini tekrar tekrar başkan seçti. Polis teşkilatını ve orduyu kullanarak ülkeyi demir yumrukla yönetti. Ailesi ve arkadaşları yüksek mevkilere gelerek zenginleştiler. Bu arada ülkenin geri kalanında toprak sahipleri, işçileri ve ailelerini sömürdüler, baskı altında tuttular.”
 
Hmm. Çok tanıdık geldi. Sonraki cümlede anlatıcının dili değişiyor. Dışarıdan bakan dil, olayların içine giriyor ve “biz” oluyor:
“Başkan Diaz, madenlerimizi, demiryollarımızı ve toprağımızı sömürmelerine izin vererek Avrupalı güçlerin ve ABD’nin desteğini arkasına aldı.”
 
Dizinin ilk bölümünde, yoksul köylüler ağanın tarlalarında ırgat olarak çalışırlarken, daha sonra Pancho Villa olacak kahramanımıza, “ağanın oğlu kız kardeşine sarkıyor” haberi geliyor. Eve koşuyor. Evin anası ağa oğluna karşı kızını savunurken yetişiyor. O esnada ağa çocuğu “ben buraların sahibiyim, bu benim doğal hakkım” kafasında. “Servet sahibiyim, güçlü kişiyim, istediğimi yaparım” kafası. Türkiye’de de son senelerde genç kadınlar servet ve nüfuz sahibi adamların evlerinde kayboldular. Koruyamadık.
 
Kahramanımız, ağa oğlunun silahını belinden kapıyor, iki el sıkıyor, yaralıyor pislik herifi. Ağanın adamları koşup geliyor. Kahramanımız kaçıyor haliyle. Sonra maceralar, maceralar.
 
Bu bölümde dikkatimi çeken bir detay var. Kahramanımız kaçtıktan yıllar sonra eve, anasını görmeye geliyor. Kız kardeş evde yok. Nerede? “Bir jandarma ile kaçtı. Adam, onu koruyacağına söz verdi. Kızımı bul ve getir bana oğlum.”
 
Mamma’nın sözünün yaptırım gücü çok yüksek. Latin ve Akdeniz dünyası erkeklerinde “mamma”nın kapladığı yere dair bir şeyler okumuştum ama aklımda kalmadı. Latin erkeklerinde anne düşkünlüğünden söz ediyordu.
 
Neyse, sonradan Pancho Villa olacak kahramanımız, yanında birkaç companheiro (arkadaş, yoldaş, eşlikçi) ile gidip kız kardeşini buluyor. Kız kardeşin yanındaki adamı sorgusuz sualsiz vuruyor. Kız kardeşine de “yürü eve, annene ve kardeşlerine bak” diyor. Halbuki kız kardeş, yerde yatan adama sarılmış ağlıyor. Yani sevmişler birbirlerini.
 
Bu detay, senarist uydurması mı, Villa’nın gerçek hayat hikâyesine mi ait, bilmiyorum. Kız kardeşini, “mamma böyle istedi” diye sevdiği adamdan koparıp almak biraz garip kaçtı. Takılırım ben böyle şeylere.
 
İkinci bölümde Diktatör Diaz’a dair şunları okuyoruz:
“Profirio Diaz Meksika’yı 30 yıldan uzun bir süre kendi tarzında yönetti. Yerli asıllıydı ama cildini beyazlatmak için gülünç makyajlar yapıyordu. ‘Zavallı Meksika, tanrıdan çok uzak, Amerika’ya çok yakın’ derdi. Günde en fazla sekiz saat çalışmak ve yabancı madencilerle aynı maaşı almak için grev yapan işçileri ezdi.  Sınırı istedikleri gibi geçen gringo çiftlik sahiplerinin desteğiyle grevci işçileri vurması için jandarma gönderdi. Bu, devrimin ateşini yaktı.”
 
Yine bu bölümün bir yerinde Başkan Diaz, yönetim anlayışına dair şunları söylüyor:
“Yoksullar cahildir ve iktidardan anlamaz.”
 
(Gezi Parkı eylemleri sırasında benzer bir cümle duydum: “Haddini bileceksin. Ayaklar ne zamandan beri baş olmaya başladı?” Belki de “Başkan lisanı” diye bir dil vardır ve gezegenin her köşesi için geçerlidir.)
 
Neyse, kahramanımız artık Pancho Villa’dır. Diaz’ın rakibi  Francisco Madero ile tanışmıştır. Dizide Madero şöyle tanımlanır:
“Madero garip bir adamdı. Demokrasiye olduğu kadar spiritüalizme ve Masonluğa da bağlıydı. Diktatör Diaz kendini yeniden seçtirince Madero, Kasım 1910 tarihinde Kuzey’de devrimi başlattı.”
 
Diktatör Diaz ile çatışmalar sürerken, Pancho Villa ve diğer askeri birimlerin yöneticileriyle Madero merkez komitesinin varsıl/elit kadrosu arasında çatlaklar başlar. Buna rağmen Diaz’ı yönetimden indirmeyi başarırlar. Başkomutan Francisco Madero (ki dizinin akışına bakarsak sürekli yanlış kararlar alan biridir) yeni Başkan seçilir. Fakat çekirdek müttefikleri yine egemen sınıf üyeleridir. İktidarın yeni kabinesi tepki yaratır. Ve sahneye Emiliano Zapata çıkar. Çocukluğumuzun Viva Zapata’sı.
 
1953’te filmini yaptılar. Senaryosunu John Steinbeck yazdı. (E. Pinchon'ın, Zapata ile ilgili biyografik kitabından hareketle.) Filmi Elia Kazan yönetti. Marlon Brando, Jean Peters, Anthony Quinn oynadı. Dünya izledi.
 
Zapata, gerilla savaşı başlatır. Yeni yönetim (Başkan Madero), Zapata’nın karşısına eski bir katil olan general Huerta’yı diker. General Huerto pis herifin tekidir. Karşı devrimin adamıdır. Gerizekalı Madero’nun başına çorap örecektir.
 
Burada bir çay, kahve molası verelim. Meksika’ya dair kafamda dönen şeyleri ortaya dökeyim. Mesela, Meksiko Maslahatgüzârı Tahsin Mayatepek. “Niçün o?” derseniz, bakınız:
“Meksiko’da bunca göz nuru ve zihin sarfıyle bilhassa Meksika’da dil ve tarihimizin izleri hakkında yaptığımız araştırmaların bir gün ziyaa uğraması (kaybolması) ihtimalinden dolayı endişe etmekte olduğumu gören Türk Dil Kurumu’nun sayın üyeleri buna meydan vermemek için tetkikatımı (bu incelemelerimi) bastırmağa karar vermek lûtfunda bulundular. Burada kendilerine ayrı ayrı minnet ve şükranlarımı sunarım.” (Ankara, 30 Nisan 1945, Sabık Meksiko Maslahatgüzârı Tahsin Mayatepek)
 
(Tahsin Mayapetek’in Meksika yolculuğunu, orada geçirdiği yılları, araştırmalarını, ilişkilerini çok merak ediyorum. Dönem mekan, nesnelerini de gözeten çok hoş bir grafik/çizgi anlatı olurdu bence.)
 
Biraz daha dolaylı ve popüler bir yerden girerek, Troçki’den de söz edebilirim. Büyükada’daydı, neticede Meksika’ya gitti.
 
Carlos Fuentes’in Koca Gringo’sundan söz edebilirim:
“Fuentes, bu kısa romanında, gerçek bir olaydan yola çıkar, Meksika’nın Pancho Villa ve devrim yıllarına ilişkin lirik ve felsefi bir masal yaratır.” (Can Yayınları, Çev. N. Yeğinobalı)
 
1989’da Koca Gringo’nun da filmini yaptılar. Jane Fonda, Gregory Peck oynadı. Antonio Banderas’ın oynadığı bir Pancho Villa daha var. Değinir miyim, bilmiyorum. Belki başka yazılarda.
 
Şimdilik bu molayı başka bir alıntı ile bağlayalım:
“Latin Amerika’da yaşandığında aşırı görülen, bir zaman sonra dünyanın kaderi oluverir. Latin Amerika’da küresel süreçlere aykırı olarak gelişen her şey bir anda küresel eğilim haline geliverir. Bunun için darbelerin ve otoriter rejimlerin, demokratikleşme süreçlerinin, neoliberalizmin, yoksulluğun görünümlerinin, popülizmin, radikal siyasal mücadelelerin, toplumsal hareketlerin tarihine bakmak yeterlidir.”
 
Alıntı, Dünyanın Ters Köşesi, Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür adlı kitabın önsözünden. Önsöz şu cümlelerle başlıyor:
“ ‘Bu dünyada Güney de var!’ demişti, Uruguaylı şair Mario Benedetti. Şaire göre, Güney, ‘aşağılarda bir yerde’, ‘unutmayanların, ölüme meydan okuyanların, kendini başkalarına adayanların, birlik olup imkânsız denilen şeyleri başaranların olduğu’ bir yerdi.” (a.g.e.)

Gençliğinde “Venceremos” (2) mırıldanmış biri olarak Latin Amerika’ya sevgim, sempatim vardır. Fakat her tür yüceltmeye karşı dikkatli olmak gibi berbat bir huyum da vardır.  Hasta la vista.
 
***
 
Not: Pancho Villa, hükümet kuvvetlerinden geri aldığı bazı şehirlerde halkın sırtındaki vergileri düşürüyor, okullar yapıyor, halkın çıkarına olan ekonomik-sosyal programları güçlendiriyor. (“Halk” kavramının romantize edilmesi tartışılıyor son yıllarda, farkındayım.) Dizi bu gibi hususları dış ses anlatım ile iki cümlede geçiştirip sağa sola ateş eden çapraz fişeklikli atlıları görüntülemeyi tercih ediyor. Yapmasaydı iyiydi.
 
(1) Erkeklerin resmi ziyaret ve davetlerde giydikleri, siyah kumaştan yapılmış, etekleri uzun ve ön köşeleri yuvarlak kesilmiş, arkası uzunca yırtmaçlı ceket.
 
(2) Venceremos, Allende’nin 1970 seçim kampanyası için bestelenmiş bir şarkı:
Venceremos Venceremos kıralım zincirlerimizi /
Venceremos Venceremos! Zulme ve yoksulluğa paydos”
 
(Bir şarkı daha hatırlıyorum. Guantanamera”. Onu da siz araştırın bir zahmet.)
 

—–
Kapak Görseli: İlhami Algör, Ayvalık, 2022.