Pierre Bonnard (1867-1947) Femme Etendant Du Linge 1892.

Okumalar, değinmeler: Napoli kendine özgü

Mafya hukuku inceliklidir, bilirsiniz. Neticede “mal” teslim edilmiş, sorun çözülmüş. Ben bunu yıllar sonra, mahalle hafızasını kazımaya niyetlendiğim günlerde yaşı benden büyüklerden duydum. Umarım bu paragraftan sonra hiç kimse bana “İtalya veya Napoli üzerine kalem oynatmak senin neyine?” diyemez

İLHAMİ ALGÖR

28.12.2024

“Napoli, İtalya’dan farklıdır, kendine özgüdür” dedi  bir arkadaşım. Ona Napoli Romanları’nı okuyup çağrışımlarımı yazmaya başladığımdan söz ederken sık sık “İtalya” dediğim için uyardı beni. Uyarılarına güvenirim. 16. Yüzyıl Avrupa tarih yazımı konusunda doktora vermiş biri. Ve İtalya’nın kuzeyinden, Ivrea’dan çok hoş bir kadın ile evlenmişti. Türkiyeden birkaç arkadaş düğüne gitmiştik. Bizi çok güzel ağırladılar. 

Ivrea, Alp Dağlarının eteğinde bir yerleşim. Bir gün, damadın arkadaşları olan biz misafirleri İtalyan Alplerinin dibine, kara yolunun bittiği sınırın başladığı bir yere, bir kır lokantasına götürdüler.

Lokanta’nın damını, kiremit niyetine kullanılmış taş plakalar örtüyordu. Aynı taş plakaları Türkiye Karadeniz bölgesinde, yayla evlerinin damlarında da görmüştüm. Lokantaya giderken, iki yanı heybelerle yüklü bir eşek ya da katırın geçebileceği genişlikte kemerli bir taş köprüden geçmiştik. Köprüyü göstererek, “Karadeniz’de de aynısı var” dedim damat’a. “Roma” dedi. Tek kelimelik cevapların etkisi daha mı kalıcı oluyoır ?

“Napolilik nasıl tanımlanıyor?” diye  Google yardımı ile bakındım. Türkiyeli bloggerların izlenimlerini buldum. Bir blogger: “Dar sokakları, uzun sahilinde restaurant ve kafeleri ile tipik bir Akdeniz şehri. Kuzey gibi aristokratik değil, ama pasaport ve paralarınızı sağlama aldığınızdan eminseniz keyif alarak gezeceğiniz bir şehir.”

Başka bir blogger: “Napolilik bir terim olmuş, çalışmadan yada az çalışarak para kazanan ve bu konuda kafa yoran insanlar… şehirde dolaşırken bu izleri görüyorsunuz; trafikteki arabalar çarpık, koli bantı ile tutturulmuş aynaları ile dolaşıyorlar ve çoğu jantsız. Arabalar jantsız ama yol kenarında yerlere yığılmış jant kapağı satıyorlar. Gece arabanızdan çalınan jantları sabah para verip yol kenarından alıyorsunuz yani.”

Daha başka biri: “Napoli kendi sakinleri tarafından  “la città dalle mille contraddizioni”, yani “bin çelişkinin şehri” olarak tanımlanmaktadır. Gidince anlaşılabilecek bir hisdir bu. Bir yanda Avrupa’nın en eski üniversitelerinden birisi, tarih, sanat, kültür alanında atılmış adımlar, büyük heykeltraş Bernini’nin doğduğu yer. Diğer tarafta hala yüzyıllık evlerde yaşayan insanlar, sokaklarda asılmış çamaşır görüntüleri, pis ara sokaklar, güvensiz geceler, çarpık bırakılan araçlar, Camorra mafyasının hala süren etkisi.”

Son olarak: “Napoli’liler kuzeylileri pek sevmiyor. Kuzeyliler de onları pis, kanunsuz, kaba buluyor. Bunlar bir noktaya kadar doğru ama bu benim Napoli’yi sevmeme engel değil. Belki bize yakın bir kültürleri olduğu için, bir tarafta çok iyi korunmuş bir yapı, hemen arka sokakta pencerelerden sarkan donlar, sümüklü ayakkabısız top oynayan küçükler, eline pizza almış yağlarını akıta akıta yiyerek yürüyenler, kaotik mi evet ama bıkmadık mı temiz kurallı Avrupa şehirlerinden?”

Bloggerların ve izlenimlerin sonu yoktu. Napoli’ye dair Türkçe’de onlarca sayfa vardı. İzlenimleri okumayı bırakıyordum ki son anda, İstanbul’a yerleşmiş bir Napoli’li buldum : Bay Nello Croce.

Nello Croce, Napoli doğumlu. İngiltere’de çalışırken Türkiyeli bir kadın ile tanışıyor, birbirlerini seviyorlar. Evleniyorlar. Bay Nello, İstanbul’da yaşamaya başlıyor. Napoli usulü bir pizzacı açıyor. Aşağıdaki metin Nello’nun kırık bir Türkçe ile kameraya anlattıklarından derlenmiştir :

“Türkiye’ye Avrupa’da en benzer ülke İtalya. Günlük kültür aynı. Napoli tam küçük İstanbul’a  benziyor. Napoli özel bir şehir. Napoli için, ‘orası İtalya değil, orası Napoli’ diyoruz. Biraz kaotik ama aynı zamanda çok güzel. İnsanlar çok sıcak, sana yardım etmek istiyorlar. Her yerden yemek kokusu geliyor. Şehrimizi çok seviyoruz. ‘Napoli, açık bir tiyatro’ deriz. Yollara çıktığınızda herşey olabilir. Biraz ‘crayz’ gibi bir şehir. Trafik var, insanlar koşuyor. İşleri yok ama insanlar koşuyor, gidiyor, geliyor. Aynı zamanda barlarda oturuyorlar, relaks insanlar var. Karışık bir şehir.”

Elena Ferrante, İtalya ve Napoli farklılığı konusunda bir cümle kurmuş muydu acaba? Yasemin Çongar’ın “Napoli Romanları”na dair yazısında soruma cevap buldum: 

“Yazarın İtalya ve Napoli için söylediklerini New York Times ’da okuyunca, romanda mahalle ve şehir düzeyinde iki ayrı mikrokozmos kurduğunu daha iyi anladım. ‘İtalya,’ Ferrante’ye göre, ‘yasallıkla yasadışılık ve herkesin ortak yararı ile özel çıkarlar arasında hiç bitmeyen kafa karışıklığı nedeniyle tamamen sıradanlaştırılmış olağanüstü bir ülke.’ Napoli için ise aynı nefeste şunu söylemiş: ‘İtalya’nın ve dünyanın en iyisi ve en kötüsü.’ ” (k24kitap.org/napolideki-mahallemiz-ve-saklanan-bir-yazarin-sahici-kadinlari)

*

Bendeki İtalya konusunda biraz daha konuşmak istiyorum. Bir gün İtalya bizim mahalleye geldi. Daha doğrusu Güney İtalya, Sicilya geldi. Yaşadığım sokakta, küçük ablamın Ayşe adında bir okul arkadaşı vardı. Ayşe’nin babası uzak yol kaptanıydı. Bir seferinde Lübnan’dan Sicilya Mafyasınının “mal”ını yüklemiş ve teslim etmesi gerektiği yere teslim etmemiş. Sicilya Mafyasından birileri bizim mahalleye gelmiş, Kaptan’ın evini, adresinii tespit etmiş ve “mal” işlerinde Türkiye’nin önemli bir ismine haber göndermişler: “Adamı bulduk. Problemi sen mi çözeceksin, biz mi çözelim?”  

Mafya hukuku inceliklidir, bilirsiniz. Neticede “mal” teslim edilmiş, sorun çözülmüş. Ben bunu yıllar sonra, mahalle hafızasını kazımaya niyetlendiğim günlerde yaşı benden büyüklerden duydum. Umarım bu paragraftan sonra hiç kimse bana “İtalya veya Napoli üzerine kalem oynatmak senin neyine?” diyemez. 

**

Haftaya: 4. kattan düşen tuğla