Okura açık mektup 3

Bir önceki yazıda Fakat Müzeyyen’de rüzgâr kelimesinin hangi cümlelerde nasıl kullanıldığının peşine düşmüştüm. Müzeyyen’in  bazı cümlelerini vermiştim: “Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra tellere takılır gibi kadına geliyor gece yarısı”

İLHAMİ ALGÖR

09.08.2025

Müzeyyen’in sözlerinden hareketle adam ile aralarındaki durumu yorumlamıştım:

“30 yıl sonra Müzeyyen’in sesini çok daha net duyuyorum. Ya da adamın çenesinden yoruldum kadının sesini duymak istiyorum. Az fakat öz cümleleri herifin façasını bozuyor. Bütün o artistik numaralar, dilbazlıklar, iç sesleri, benzetmeler, çağrışımlar vs ile kurulan/örülen her ne ise, Müzeyyen kâğıt kesiği etkisi bırakan cümleleri ile o yapıyı biçiyor, parçalı kılıyor. Müzeyyen’in cümleler sadece yan yana kelimeler değil, eylem var o sözlerde.”

Yazar, “adamı gömdünüz” demişti: “Bari gül dibine gömeydiniz.”[1] Önceki yazılarda “sen” diyordu, “siz”e geçti. İlginç! Devam edelim.

Müzeyyen’in cümlesindeki rüzgâr, kafasına göre takılan, kendi ile meşgul, bir tür kapalı devre birini ifade ediyor sanıyorum. Aylağın teki de diyebiliriz belki. Eğer ev sadece Müzeyyen’in sırtından dönüyorsa, sadece onun geliri ile yaşanıyorsa. (Gerçi aylak sevenler de var.) Hatta adam işi bırakıp “bundan sonra yazıcam” dediğinde Müzeyyen’in “yaz koçum, ben sana bakarım” demişliği de var. (Fakat nereye kadar?)

Yazar, rüzgâr’ı sevişmelerde coşku belirten olarak da kullanıyor:

“…çapkın, şakacı, çocuk yunuslar gibi dibe iniyor, dipte yılan balıklarına dönüşüp kıvrılıyor, sonra toprağı delip, köpüklü dalgalara bakan yamaçlarda rüzgâra çıkıyor, yeşil ve taze, kendimize ve birbirimize dolanıp yükseliyor, dallanıyor, açıyor ve…”

Rüzgâr’ı sevgi, tutku anlamında iç genişleten, sevişme sonrası yeniden kadını sarıp sarmala isteği veren bir soluk olarak da kullanıyor:

“…yüzüne, gözlerine, ona ait herhangi bir ayrıntıya bakıyor, yeni bir rüzgârın yavaşça yelkenlerimi doldurmaya başladığını hissediyor ve…”

Sordum: “Nedir bu anlatıda rüzgâr? Semt rüzgârı nedir, diğer rüzgârlar nedir?”

Y.: Semt’in bir yabancıyı algılıyor olması, elle tutulmaz bir durum. Sadece sessiz, gizli, kısa bakışlarla çevrelendiğinizi hissedersiniz. Havada mevcut bir his. İnce bir esinti gibi. Rüzgârın en hafif hali. Diğer söylediklerinize ya da didiklemelerinize ekleyeceğim bir şey yok.

–  Rüzgârperver bir tavır var diyebilir miyim?

Y.: Rüzgâr; fırtına, kasırga değilse iyidir, coşkudur, enerjidir, hafifliktir, süzülmektir, özgürlüktür, şakacıdır, oyunbazdır, çocuktur. Çamaşırları kurutur, pencere perdelerini havalandırır. Polen dağıtır.

İkircikli Biricik’te[2] saçı rüzgârlı olarak anılan bir kadın var: “Tezgâhta iki çay bardağı duruyordu. Yıkadım. Birini az sonra için ayırdım. Diğerini ‘belki bir gün Saçı Rüzgârlı gelenim olur, beraber çay içeriz’ adlı bir gelecek için yerine yerleştirdim.”

Bu cümlelerde “saçı rüzgârlı” ifadesi, olumlanan ve beklenen, gelmesi arzu edilen birini çağrıştırıyor. Başka olasılık var mı? Mesela rüzgârda saçı başı dağılmış, birbirine girmiş biri bekleniyor olabilir mi?”

Y.: Onu yazarına sormak gerekir.

– Bir fikrin vardır herhalde?

Y.: O zaman bütün hikâye değişir. Saçları dağılmış birinin çağrışımları farklı olabilir.  O kişi bir felaket, yıkım, vs., insana kendini, saçını başını unutturacak bir acı içindedir. Veya senin dağınıklık dediğin şeyi umursamayan, dağınık saçı başı tercih eden biridir.  Belki de ruhen rüzgârlı biridir. Böyle bir şey ile mi meşgül düşünceleriniz?

– Hayır.  Yazdıklarınızdan türettim.

Y.: Devam edin bence, güzel üfürüyorsunuz.

– Bu bir eleştiri mi?

Y.: Daha beteri.

–  Şu yokuşu inelim artık…

Y.: Yokuş bekleyebilir. Sorum şu, ihtiyarlayınca insan daha mı az seviyor?

–  Bu sorudan şimdilik kaçacağım.

  1. : Kaçın. Ancak Müzeyyen, yokuş inme rehberi değil ki. Sevmek, sevgiyi taşıyabilmek veya yüzüne gözüne bulaştırmak ya da her ne ise duygular ile ilgili bir anlatı. Eğer sevmek, sevilmek sonra sevilmemekten söz etmeyecek idiyseniz neden …?

–  Henüz yeri değil sanki. Fakat geleceğiz galiba. Gerçi herkesin canı burnunda. “Sevmek” üzerine bir sohbeti kim takar, kuşkularım  var. Ayrıca “akışkan modern yaşamda kalıcı bağlar yoktur”[3] diye bir cümle dolaşıyor gezegende.

*

Haftaya kısmet ise,  “İtalyan Yokuşu’ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane’ye…”

 

Kıymetli bir okur yorumu: “Harita işi yaş, Müzeyyen’e giden yol bulunmaz, yaşanır. Herkes kendi yolunun tozu olsun. (…) Müzeyyen’e gelince asıl rüzgârı kendinden menkul olan kendisi, hanfendi.”

 

[1] müessese ikramı, Hisarlı Ahmet, “Ben kendimi gülün dibinde buldum”

[2] İkircikli Biricik, İlhami Algör, İletişim yayn

[3] Zygmunt Bauman, Akışkan Modernite, Akışkan Aşk, Çev.: Sinan O. Çavuş, Can Yayn.
Zygmunt Bauman, Akışkan Aşk, Çev.: Işık Ergüden, Alfa Yayn.