“Ölüm bizi ayırana dek”

ABD Başkanı, Xi Jinping için “Şimdi, yaşam boyu başkan oldu… Bu müthiş bir şey. Belki biz de bir gün deneriz” diyebildi

SEZİN ÖNEY

26.03.2018

Çin Halk Cumhuriyeti, sessiz sedasız bir devrim yaptı.

25 Şubat 2018 günü, Çin'in "Anadolu Ajansı" Xinhua, şöyle bir haber geçti:

"Çin Komünist Partisi Merkezi Komitesi, ülke Anayasası'ndan Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı veDevlet Başkanı Yardımcısı'nın 'iki dönemden fazla' görev yapmayacağı ifadesini kaldırmayı önermiştir."

Son derece kuru bu cümlenin ardında, belki de dünyanın kaderini değiştirebilecek bir adım gizli. Bu değişiklikle, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, "süresiz" biçimde görev başında kalabilecek. Elbette, "süresizliğin" de bir sınırı var; Xi Jinping, 1953 doğumlu ve şimdiki dönemi dolduğunda 70 yaşına gelmiş olacak. İktidar süresiz olabilir ama neyse ki, yaşamlar süresiz değil.

Çin siyaseti uzmanları, Xi Jinping'in 2023'te ikinci dönemi bittikten sonra devlet başkanlığını, "ölüm onu koltuğundan ayırana kadar" devam ettirip ettirmeyeceği konusunda farklı fikirlere sahipler.  Xi Jinping'in sadece "belli bir süre" görevde kalacağını düşünenler, onun bu düzenlemeyi zaten Komünist Parti'ye, hedeflerini gerçekleştirdikten sonra çekileceği garantisini vererek kabul ettirdiğini iddia ediyorlar. Partinin resmî gazetesi Halkın Günlüğü, anayasal değişikliği duyururken, liderler için "emekliliğin ortadan kalkmadığına" da dikkat çekti. Hattâ, Komünist Parti tüzüğünden de alıntı yaparak, tüzükteki "Parti'nin tüm kadroları, demokratik yöntemlerle ya da atanarak başa geçmelerinden bağımsız olarak, yaşam boyu iktidarda kalma gibi bir yetkiye sahip değildir" maddesinin de altını çizdi.  Çin'in Mao Zedong'dan sonra iktidara gelen Deng Xiaoping'in yeniden bir "tek adam" kültünün ortaya çıkıp ülkeyi demir yumrukla yönetmesinin önüne geçmek için alınan önlemlerdi bunlar?

Peki, Xi Jinping ne yapmak istiyor? Ülkenin yeni Mao'su olmak mı.?

Temel hedefinin, "Çin Rüyası"nı gerçekleştirmek olduğu söyleniyor; yani, gücü iyice merkezîleştirerek ülkenin dünyanın "süpergücü"olarak rüştünü ispatlamasını sağlamak… Xi Jinping'in ülke içinde ne yapıp yapabileceği ötesinde, asıl etkisi, dünya genelinde liderler arasında "koltuğa yapışma" trendi yaratması gibi gözüküyor. Xi Jinping'den sonra, yeniden Rusya Devlet Başkanı seçilen Vladimir Putin'in de, "dönem sınırlamasını" kaldırabileceği konusunda spekülasyonlar yapılmaya başlandı. Seçim gecesi Putin'e yöneltilen ilk sorulardan biri de, Rusya'daki "iki dönem üstüste başkanlık yapan birinin yeniden göreve seçilemeyeceği" kuralını kaldırmayı düşünüp düşünmediği idi. Putin, "şu an için" böyle bir niyeti olmadığını söyledi-ama ya sonra?

Xi Jinping'in izinden gitmeye niyetlenen ilk lider ise, Donald Trump oldu; ABD Başkanı, "Şimdi, yaşam boyu başkan oldu… Ve bunu yapabildi.  Bana kalırsa, bu müthiş birşey. Belki biz de bir gün deneriz" de diyebildi.
Asıl mesele tam da bu. ABD gibi, tüm kuruluş felsefesi "tiranlığa karşı çıkmak" olan bir ülkede bile, "başkan" tarafından bu sözler sarfedilebiliyor artık.

Siyaset bilimci Ivan Krastev'in New York Times'da 15 Mart 2018'de yayınlanan "Ömür Boyu Başkanlar Çağına Hoşgeldiniz" (Welcome to the Era of Presidents for Life) yazısında, koltuğa yapışan liderlerden "modern çağ imparatorları" olarak bahsediliyordu.

Tabii, "ömür boyu liderlik" konusu gündeme gelince, Türkiye'den de bahsedilmeden geçilmiyor; Krastev'in yazısında "modern imparator" olma niyetlisi liderlerin olduğu ülkeler olarak gösterdikleri, Çin, Rusya, ABD ve Türkiye.
Demokrasilerin gelişim süreçlerinde en önemli dönüm noktalarından biri, liderlerin güçleri ve iktidar sürelerinin sınırlandırılmasıydı. "Mutlakiyet"in aşılması sayesinde demokrasiler mümkün olabildi. Şimdi, nasıl olup da, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, mutlakiyete geri dönebiliyoruz insanlık olarak?

Bu sorunun kolay bir yanıtı yok; belki sadece şunu söyleyebiliriz: "modern imparatorlar" yaptıklarını, "yapabildikleri" için yapıyorlar. Önlerine engel çıkmıyor, çıkan engeli de tanımıyorlar.

Bu dönemin sonucu, yeni bir demokrasi anlayışının ortaya çıkması ve "demokrasinin güncellenmesi" mi olacak? Yoksa, dünya genelinde "modern imparatorların" iktidarıyla "taçlanan" bir siyasi buzul dönemi mi başlayacak?

Bir dönüşüm döneminin eşiğinde olduğumuz açık tüm dünya genelinde: bu süreçte, yeni siyasi çizgiler mi ortaya çıkacak, yoksa modern çağ imparatorlarının devri hükümdarlığını mı ilan edecek?

Belki, modern çağın demokrasini tanımlayanlar da, geleceğin sahibi gençler olacaklar: Tüm ABD genelinde 24 Mart 2018'de gerçekleşen, silah karşıtı gösteri "Hayatlarımız için Yürüyüş" (March for Our Lives) örneğinde olduğu gibi ezber bozan bir gençlik hareketlenmesi ve örgütlenmesi yaşanacak.

"Bir rüyam var" (I have dream) diyen Martin Luther King Jr'ın torunu Yolanda Renée King'in, "Benim de bir rüyam var" diyerek tüm silahlanmaya karşı çıktığı ve "Muhteşem bir nesil olacağız" dediği konuşma, beni geleceğin yönü ile ilgili de ümitlendirdi. Belki de, modern imparatorlar geleceğin modern demokrasisinin de yolunu açıyordur. Devran da, sessiz sedasız dönüyor ve bizlerin de, güçlü durarak, insan haklarının rüyasının "iktidarını ispat ettiği" gün için ayakta kalmamız gerek.