Papa’nın iklim fetvasında ÇED vurgusu
İklim değişikliği ve doğal dengenin korunması konusunda titiz bir çalışma da Vatikan’dan geldi: Tüketim alışkanlıklarınızı değiştirin!
24.06.2015
İnsanlığa bahşedilmiş dünyanın doğal varlıkları hoyratça kullanılıp yok edilirken ve doğanın dengesi her geçen gün yine gezegenin aleyhine bozuluyorken, dini liderlerin bu gidişata “dur” demek için yaptıkları girişimler giderek önem kazanıyor. Bilim insanları, sivil toplum kuruluşları, doğa koruma aktivistleri dünyadaki bu kötü gidişatın geri döndürülmesi, gezegenin korunması, doğal varlıklara daha saygılı olunması, israftan kaçınarak tasarrufa gidilmesi üzerine pek çok saha çalışması yapıyor, kampanyalar düzenliyor, raporlar yazıyor.
Çevre koruma ve iklim değişikliği konularında çalışma yapanların ve destekçilerinin sayısı giderek çoğalırken, din alimlerinin söyleyeceği sözler de, cemaatlerinin davranış biçimlerini değiştirmesi açısından bir o kadar kritik. Geçen hafta Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francesco, kapitalizmin dünyaya verdiği zararlar, iklim değişikliği ve doğal dengenin korunması konularında son derece titizlikle hazırlanmış, önemli ve sert mesajlar içeren yaklaşık 200 sayfalık bir genelge yayınladı.
Bu genelge, esas itibariyle Katolik Kilisesi’nin önde gelenlerine hitaben yazılmış bir mektup olma niteliği taşımakla birlikte, tüm insanlığa ulaşmayı hedefliyor. Papa, Katoliklerin uyması gereken, insanlık için de genel çağrı niteliği taşıyan genelgede insanlığın fosil yakıtlardan ve çevreye zarar veren tüketim alışkanlıklarından uzaklaşılmasını savunuyor. Papa’nın, zenginlerin yoksulları istismar ettiği bozuk ekonomik sistemin dünyayı dev bir çöplüğe çevirdiğini söylediği günlerde, bizlerin burada Diyanet İşleri Başkanı’nın lüks otomobilini, uçağını tartışıyor olmamız epey ironikti elbette.
Ekümenik Patrikhane ile işbirliği
Papa tarafından genellikle iki tür genelge yayınlanıyor. Biri Lumen Fidei (İnancın Işığı) ve diğeri ise Laudato Si (Övgüye Layık).
“Laudato Si. Sulla cura della casa comune. (Övgü sana olsun (Rab). Ortak evimizin (yeryüzü) bakımı üzerine)” adlı genelgenin basın tanıtımı, Bartholomeos’un temsilcisi olarak gelen Bergama Metropoliti Teolog John Zizioulas ve genelgeyi hazırlayan bilimsel heyetin başında olan Papalık Adalet ve Barış Konseyi Başkanı Kardinal Peter Kodwo Appiah Turkson’un da katıldığı bir toplantıyla Vatikan’da gerçekleştirildi.
Genelgenin kendisi elbette başlı başına önemli ancak, hazırlanış biçimi itibariyle de tarihte bir ilki barındırıyor. Katolik Kilisesi, tarihte ilk kez bir diğer kiliseyle, Ekümenik Patrikhane ile birlikte bir genelge hazırladı. Papa’nın, Patrik Bartholomeos’un görüşlerinden esinlenerek bu genelgeyi hazırlattığı biliniyor.
Bu arada, Potsdam Üniversitesi’nde İklim Etkileri Araştırma Merkezi’nin kurucusu ve Direktörü, aynı zamanda Almanya devletinin ve Angela Merkel’in iklim konularındaki danışmanı Hans Joachim Schellnhuber’ın Vatikan’daki Papalık Bilim Akademisi’ne atanması da ilgi çekici bir gelişme olarak kayıtlara düştü.
Papa’nın fetvasının geçmişi
Papa’nın fetvasının detaylarına geçmeden önce şu bilgiyi hatırlatmakta fayda var. Bu, Papa’nın tamamını ekolojiye ayırdığı ilk fetva. Bugün, Papa Francesco’nun neden böyle bir fetva yayımladığını kimi kesimler yadırgayabilir ancak Papa, iki yıl önce göreve geldiği ilk gün itibariyle iklim değişikliği, yoksulluk ve gezegenin gidişatı gibi konuları gündeminin ilk sıralarına almıştı.
Papa Francesco, göreve geldiğinde yaptığı ilk konuşmada çevrenin korunmasına ihtiyaç olduğuna özellikle dikkat çekerek, “yok oluşun alâmetlerine” değinmiş, Katolik dünyasına yönelik ilk mesajında şu ifadeler yer almıştı:
“Sosyal, mali ve siyasi alanda sorumluluk gerektiren önemli görevlerde bulunan herkesten, iyi niyetli tüm kadın ve erkeklerden şunu istiyorum: Doğanın özünde bulunan dünyanın yaradılışının, Tanrı’nın tablosunun, insanların ve çevrenin koruyucusu olalım. Yıkımın ve ölümün işaretlerinin bizim dünya yolumuza eşlik etmesine izin vermeyelim.”
Elbette, Papa’nın fetvası bu yılın sonlarında Paris’te gerçekleştirilecek ve yeni bir iklim anlaşmasının imzalanmasının beklenmesi açısından tarihî öneme sahip COP21 İklim Zirvesi’nde devletlerin atmosfere saldıkları sera gazlarının sınırlandırılmasına ilişkin net ve kararlı politikalar izlemelerine yönelik katkıda bulunmayı da hedefliyor. Paris’teki İklim Zirvesi öncesi hâlâ Brezilya gibi kalkınma olan ülkelerin hiçbirinden sera gazı emisyonlarına yönelik azaltma hedefi gelmedi. Ancak, Papa’nın bu çıkışının pek çok hükümeti tavır almaya zorlayacağı söyleniyor.
Boykot da etkili bir yöntem
Papa, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda tedbir almayan şirketlere yönelik boykot çağrısı da yapıyor. Aşırı tüketime, tüketim saplantısına ve sorumsuz kalkınmaya karşı hızlı bir uluslararası güç birliği sağlanması gerektiğine vurgu yaparken, bundan en çok dünyanın en yoksul kesimlerinin etkilendiğini belirtiyor: “Gelişmiş ülkeler, tüketime ve kullanıp atmaya dayanan yaşam biçimlerinin bedelini yoksul ülkelere ödetmekten vazgeçmeli. Yaşam biçimimiz, üretim ve tüketim yöntemlerimizi değiştirmek zorundayız.
İklim değişikliği çevresel, toplumsal, ekonomik ve siyasi etkilerinin yanında ürünlerin dağıtımı ve paylaşımı üzerinde vahim etkileri olan global bir sorundur. Günümüzde, insanlığın önündeki en büyük zorlu mücadelelerden biri budur.”
Boykot çağrısı yapan tek dinî lider Papa değil. Güney Afrika’nın anti-apartheid mücadelesinin saygıdeğer isimlerinden ve rejimi sonlandıran kampanyanın kilit destekleyicisi Nobel Barış Ödülü sahibi Başpiskopos Desmond Tutu da, bu alanda önemli şahsiyetlerden biri. “Açgözlülüğün hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Sermayenin çıkarlarının, insanların ve dünyamızın çıkarlarına baskın gelmesine izin veriyoruz. Şu açık ki, şirketler kolay vazgeçmeyecek, çok daha fazla para kazanmak için direnecekler” diyen Tutu’nun da tavrı bu konuda çok net: “Vicdan sahibi insanların iklim değişikliğinin adaletsizliğini finanse eden şirketlerle bağlarını koparması lazım. Örneğin, fosil yakıt enerji şirketlerinin sponsor olduğu etkinlikleri, spor takımlarını ve medya programlarını boykot edebiliriz.”
Tartışma başladı bile…
Elbette Katolik din adamları Papa’nın bu fetvasını tartışacaklar ancak sadece onlar değil. Birebir aynı hassasiyeti gösteren Ekümenik Patrik'in başında bulunduğu Ortodoks Kilisesi mensupları ve fetvada da yazdığı gibi daha geniş planda bu gezegende yaşayan herkesin bu konuyu tartışması söz konusu.
İnsanlığın bu gidişle felakete sürükleneceğini vurgulayan Papa, dünyanın ve yoksulların çığlığının duyulmasını istedi. Papa Francis bu çıkışıyla hem ekonomik hem siyasi boyutta süren iklim değişikliği tartışmasına ilk kez din ve ahlak boyutuyla katılmış oldu. Aynı zamanda, iklim değişikliği konusunda bilim insanlarının görüş birliğini kabul ederken, yaratılış bakımından bilim ve dinin ittifakının gerekliliğini de gösterdi.
Haliyle genelgenin detayları ortaya çıkar çıkmaz iklim değişikliğini inkarcıları hemen veryansın etmeye başladı. Bu karşı hamlenin iklim değişikliğini inkar eden, genellikle muhafazakar ve Hristiyan sağcılardan oluşan kesimlerden gelmesi de hiç şaşırtıcı değil. Nitekim, ABD’deki Neo-con’lar, Papa’yı iklim ve bilim konusunda konuşmamaya davet ederken, onun eleştirilerini dinlemeyeceklerini açıkladı.
ABD'de Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayları da adeta genelgeyi itibarsızlaştırmak için sıraya girdi. Cumhuriyetçi Parti’den başkan adayı Jeb Bush, “ekonomi politikasını piskoposlardan, kardinallerden ya da Papa'dan öğrenmeyeceklerini” söylerken bir diğer Cumhuriyetçi aday eski senatör Rick Santorum da, “Papa'nın iklim bilimi konusunda ne kadar inandırıcı olabileceğini” sorguladı.
Genelgedeki ÇED bölümü
Evet, genelgenin bir uzman seviyesinde ifadelere sahip en dikkat çekici bölümlerinde biri hiç şüphesiz ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporlarına yapılan atıf. Karar alma süreçlerinde diyalog ve şeffaflık teması altında incelenen ÇED konusunda şu ifadeler yer alıyor:
“ÇED, bir ekonomik faaliyet kararından veya kamuyu ilgilendiren herhangi bir politika, plan veya programdan sonra gündeme gelmemelidir.
Disiplinler arası, şeffaf ve ekonomik, politik her türlü baskıdan bağımsız bir şekilde karar alma sürecinin en başından itibaren sürecin parçası olmalıdır.
Halkın çalışma koşulları, bedensel ve aklî sağlıkları üzerindeki olası etkiler, yerel ekonomi ve kamu güvenliği ile bağlantılandırılmalıdır.
Olası bütün senaryoları dikkate alınca ve gerektiğinde istenmeyen sonuçları izale etmek için daha fazla yatırım yapılınca ekonomik fayda daha kolay hesaplanabilir.
Her zaman çeşitli yaklaşım, çözüm ve alternatifler üretme kapasitesine sahip olan yatırım kararıyla ilgili bütün aktörlerin ortak aklıyla hareket edilmelidir.
Yerel halkın masada daima özel bir yeri olmalıdır zira onlar kendi gelecekleri ve çocuklarının geleceğini gözetirler. Ancak, onlar kısa vadeli ekonomik çıkarlarını aşan onlarca hedefi dikkate alabilirler.
Çevreyi korumak için müdahale mantığıyla değil bütün tarafların oluşmasında rol aldığı ve tartıştığı politikalarla hareket etmeliyiz.
Halkın katılımın önkoşulu projelerden, projelerin risk ve olanaklarından tamamen haberdar olmalarıdır. Bu sadece birkaç ön karar değil, fikr-i takip ve izleme gerektirir.
Samimiyet ve şeffaflık bilimsel ve siyasi tartışmaların olmazsa olmazıdır. Bu bir projenin yasaca kabul veya reddedilmiş olmasından bağımsız olmalıdır.”
Bartholomeos’un ekoloji mücadelesi
İklim değişikliği ve doğal dengenin korunması konusunda titiz bir çalışma da Vatikan’dan geldi: Tüketim alışkanlıklarınızı değiştirin!
Katolik Kilisesi ile Ortodoks Kilisesi’nin bin yıla yakın bir zaman önce ayrılmasından bu yana Vatikan’da düzenlenen resmî papalık ayinine ilk kez katılan Ekümenik Patrik Bartholomeos, öteden beri çevre duyarlılığı ve doğaya saygı konusunda önemli açıklamaları olan bir dini lider. Bartholomeos, yeri geldiğinde “Çevre sadece bizim için değil, gelecek nesil için de çok önemlidir. Kilise olarak insanları çevreye karşı duyarlı ve bilinçli kılmak istiyoruz. Sorunu çözecek değiliz ama doğaya saygılı olunmasını temin etmeye çalışıyoruz” açıklamaları yapıyor.
Barholomeos, Papa Francesco ile ilk biraraya geldiklerinde çevre ve yoksulluk konularını ele aldıklarını ifade etmişti. Ekümenik Patrik, 1991’de Ekümenik Patrik seçilmesi öncesinde başladığı çalışmalarını göreve geldikten sonra hızlandırarak, çevre sorunlarının farklı boyutlarda ele alındığı toplantılar düzenliyor. Romanya’daki Tuna Deltası’nın kurtarılması için sarfettiği çabaları ekoloji dünyasında bilmeyen yoktur. Bu çalışmaları dolayısıyla Patrik Bartholomeos'a Türkiye’de ilk kez Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü tarafından fahri doktora verildi.
Patrik Bartholomeos, Papa Francesco’nun genelgesinin hemen ardından New York Times’ta aynı gündemle ve özellikle COP21 Zirvesi’ni de zikreden bir makala yazdı.
Kuran-ı Kerim, tıpkı diğer kutsal kitaplar gibi yüzyıllar öncesinden çevre sorunlarına işaret ederek, bugünün bilim insanlarını bile geride bırakmış diyebiliriz. Din üzerinden çevre meselesine bakış, farkındalığın artmasında çok önemli. Ancak, Türkiye’de bunun hamiliğini üstlenmesi gereken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu alanda en ufak bir çabası yok. 2015 bütçesi 5,7 milyar liraya çıkarılmış kurumun sitesinde Kuran’ın yol göstericiliğinde çevre, doğa, iklim meseleleriyle ilgili en ufak bir bilgilendirme yer almıyor. Doğal, kültürel ve tarihi varlıklara bu denli hoyratça davranın bir iktidar ve yandaşlarının rant, talan, gasp odaklı uygulamalarına bakınca böyle bir beklenti boş bir çaba. Unutulmaması gereken gerçek şu ki, çevresel konular tüm insanlığın ortak meselesi ve evren de herkesin müşterek yaşam alanı.
Bitirirken, şu notu düşmek gerekir: Belli ki, Papa Francesco’nun bu girişimi önümüzdeki günlerde çok daha derin tartışmaları beraberinde getirecek. Özellikle ABD’de sesini yükseltenlerin, “sen kendi işine bak” türünden durumu ciddiyetten uzak ele alanların sayısı artacaktır. Hele de 24 Eylül’de Papa Francesco’nun Senato ve Temsilciler Meclisi üyelerine sesleneceği ve ardından New York’ta BM Genel Kurulu’na katılacağı ve hatta Başkan Barack Obama ile görüşeceği düşünüldüğünde, iklim meselesi gündemden düşmeyecek gibi görünüyor.
Bir yanda dünyanın gidişatı için kafa yoran bir yanda ise makam aracının modelini dert eden din adamları olduğunu da unutmamak gerek…