Patlamalar ve gazetecilik

Kemal Göktaş, Cem Gurbetoğlu ve Tamer Arda Erşin mükemmel bir gazetecilik yaparak, patlamayla ilgili müfettiş raporlarını yayımladılar

AHMET ALTAN

17.04.2016

 
IŞİD militanlarının düzenlediği Ankara’daki o korkunç saldırıda bir tuhaflıklar olduğu daha ilk dakikadan itibaren belliydi.

İstihbarat, canlı bombanın saldırıdan önce nerede kahvaltı ettiğini bile biliyordu ama saldırı önlenemiyordu.

Patlamanın olduğu Ankara Garı’nın önünde polis tarafından hiçbir önlem alınmamıştı.

Dahası, böyle büyük bir mitingde meydana gelen patlamada yaralanan bir polis bile olmamıştı.

Çevrede hiç polis yoktu.

Cumhuriyet muhabiri Kemal Göktaş ile Evrensel muhabirleri Cem Gurbetoğlu ve Tamer Arda Erşin mükemmel bir gazetecilik yaparak, patlamayla ilgili gerçekleri ortaya çıkaran müfettiş raporlarını yayımladılar.

Müfettişler, bu patlamayla ilgili istihbaratın polise ulaştığını ama bir “büro amirinin” bu istihbaratı “değişik saiklerle” üstlerine ulaştırmadığını belirtiyorlardı.

Ayrıca Emniyet Müdürü’nün, çeşitli şube müdürlerinin de “ihmallerinin” olduğu raporda açıklanıyordu.

Müfettişler, bu “sorumlularla”  ilgili soruşturma izni verilmesini istiyorlardı.

Valilik, bu soruşturma iznini vermedi.

Başsavcılık da bu karara karşı “itiraz hakkını” kullanmadı ve dosyaya ilişkin “işlemden kaldırma kararı” aldı.

Böyle hayati bir konuda “işlemden kaldırma kararı” veren başsavcılık, haberi yayınlayan gazeteciler hakkındaysa soruşturma başlattı.

Ortada bir müfettiş raporu var.

102 insanın öldüğü korkunç katliamın “önlenebilecekken önlenmediğini” ortaya koyuyor.

Bunun sorumluları için soruşturma açılmıyor ama gerçeği ortaya çıkaran gazeteciler için soruşturma açılıyor.

Şimdi bu çarpıcı gerçeği, başbakanın “bu patlamalar oldukça oylarının arttığı” açıklamasıyla birlikte değerlendirin.

Siyasi iktidarın, 7 Haziran’da kaybettiği seçimleri 1 Kasım’da yeniden kazanmak için bel bağladığı “ölümler, katliamlar, patlamalar,” elde kuvvetli bilgi olmasına rağmen önlenmiyor.

İnsanların, canlı bombanın kendilerini beklediği bölgeye, hiçbiri koruma önlemi alınmadan gelmesine izin veriliyor ve katliam gerçekleşiyor.

Gene Cumhuriyet’in haberine göre, vatandaşlarını uyarmayan, gerekli önlemleri almayan polis yetkililer, “polisleri” uyarıyor, “kendilerine dikkat etmeleri” için.

Bu olay, bütünüyle bugünkü siyasi iktidarın neler yapabileceğini gösteriyor.

Şiddeti yükselttikçe yükseltiyorlar, bu şiddetin ülkeyi sarsmasına “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne” değil de bir siyasi partiye bağlıymış gibi çalışan bürokratların yardımıyla yol açıyorlar.

Ve, “kendilerine bağlı” olduğunu açıkladıkları yargı mensuplarıyla da, gerçekleri ortaya çıkaran gazetecileri susturmak için harekete geçiyorlar.

Gazetecileri susturacaklar ki insanları istedikleri gibi ölüme sürsünler.

Canlı bombaları bildikleri halde önlem almasınlar.

Tam aksine bombaların meydanlara girişlerine izin versinler.

Bu ülkede gazetecilik hep “kahramanlara” ihtiyaç duymuştur.

Ama bugünkü gibi az sayıda “kahraman” ile çok sayıda “pespayenin” bir arada yaşadığı ve böylesine keskin biçimde kutuplaşarak ayrıştığı bir dönemi galiba daha önce hiç yaşamadık.

İktidar, medyanın büyük bir kısmını parayla kendine bağladı, “tarafsız” gibi gözüken medyayı da korkutarak yanına çekti.

Birkaç cesur gazete ve birkaç cesur gazeteci kaldı.

Onları da susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Neredeyse bütün devlet aygıtını gazetecileri susturabilmek için kullanıyorlar.

Devleti “partileştiriyorlar” hiç çekinmeden.

Devlet, şiddete ve yolsuzluğa bulaşmış bir partinin “parçası” haline geldiğinde, o partiden olmayan herkese “hasım” gibi davranarak ülkeyi böler, bütün vatandaşların değil sadece bazı vatandaşların devleti haline gelir, güvenilirliğini ve devlet olma vasfını kaybeder.

Bugünkü iktidar, sadece insanları değil, toplumu ve devleti de öldürüyor.

Ardarda cinayetler işleyen bir seri katil gibi ortada ne devlet, ne yargı, ne toplum, ne millet bırakıyor.

Bu gerçeklerin görülmesi ve önlenebilmesi için bu ülke medyadaki “kahramanlara” muhtaç.

O kahramanlar da her zaman çıkıyor bu ülkede.

İktidarı delirten de bu gerçek zaten.

Neden döktükleri onca paraya ve gerçekleştirdikleri bütün baskılara rağmen bütün medyanın “pespayeleşmediğini” bir türlü anlayamıyorlar.

Bunu anlayamadan gidecekler iktidardan.

Gittikleri yerde de, bazı insanların nasıl dürüst kalabildiklerini merak edecekler.

Onlar için “dürüst insanların varlığı” hep çözemedikleri bir bilmece olarak kalacak.