“Politik Olmazsam Bülent Ersoy’dan Ne Farkım Kalır?”

Atiye Güney: “Bir cumhurbaşkanı nasıl bu kadar transfobik olabilir? Siyasetçiler benim belden aşağımı neden konuşuyor? Bunları tartışmalıyız.”

ASLIHAN GENÇAY

06.02.2023

Aslında herkese tek tek sormak isterdim; bugüne kadar bu ülkede, gerek devlet gerekse toplum tarafından bir kimliğe yönelik ayrımcılığın yapılmadığı bir dönem hatırlıyor musunuz?
 
Ayrımcılık, ırkçılık her zaman vardı bu topraklarda. Bugün de var. Şimdilerde, hem devlet hem toplum tarafından en çok ötekileştirilen ve ayrımcılığa uğrayan, devlet yetkilileri tarafından da düzenli olarak hedef gösterilen LGBTİ+’lar, bu sistematik şiddetin öncelikli hedefi hâlindeler. Görünür oldukları takdirde can güvenlikleri dahi bulunmayan LGBTİ+’lar, her şeye rağmen inatçı mücadeleleriyle de hiç gündemden düşmüyorlar.
 
Öznelerin dedikleri, yaptıkları ve hikâyeleri, bilinçlenme yolunda bize yol gösterir, aydınlatır, her zaman, buna inandım. Bu yüzden aktaracağım da bir öznenin hikâyesi olacak.
 
Ailesi “erkek” olmaya zorladı
Atiye Güney, 27 yaşında trans bir kadın ve İHD’nin LGBTİ+ Komisyonu üyesi. Aslen Erzurumlu olan Atiye, ailesiyle İstanbul’da yaşarken 2,5 yaşında kendini kadın olarak hissetmeye başlamış. Muhafazakâr bir babası olduğundan tırnaklarına oje sürmesi ya da etek giymek istemesi, ailede doğal karşılanmamış ve Atiye defalarca çocuk psikiyatristlerine götürülerek “düzeltilmeye” çalışılmış. Fakat gerçekler ısrarcıdır ve Atiye ailesinin zoruyla bu süreçlere katılsa da içten içe kadın olduğunu hep biliyormuş.
 
İlkokul ve ortaokuldayken öğretmenleri de durumun farkına varıp annesiyle konuşmuşlar. Babası ise Atiye’nin cinsel kimliğinden annesini sorumlu tutarak onu hastanelik edene kadar dövmeye başlamış ve “iyi bir anne” olamadığı için eve kuma getirmeye karar vermiş. Getirmiş de. Sonuç: Boşanma. Atiye’yle iki erkek kardeşi babada kalmış ve onları babaanneleri büyütmüş.
 
“Kutsa Aile”de tecavüz
Atiye, öz dayısı tarafından, henüz 7 yaşındayken tecavüze uğramış. Onu okuldan almaya giden dayısı, eve götürüp Atiye’ye tecavüz etmiş ve bu şiddet sürekli hâle gelmiş. Atiye’nin kimselere anlatamadığı tecavüzü, onun oturup kalkmakta çektiği güçlükleri, makatından kan geldiğini gören annesi fark etmiş önce. Atiye, dayısının tecavüzünü annesine anlatmış, fakat bildik “kutsal aile” işleyişi devreye girmiş hemen: Kol kırılır yen içinde kalır.
 
Her LGBTİ+ birey gibi Atiye’nin de tek derdi aile baskısı olmamış tabii. Ortaokul ve lisede akranlarının zorbalığı, oğlanların toplanıp onu dövmeleri ve tacizleri de başlayınca eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmış.
 
“Çok kötü günlerdi, iyice içime kapanmıştım ve okulda sürekli zorbalık görüyordum. Güvenli alanım olmadığı için, notlarım çok iyi olmasına rağmen okula gitmemeye başladım. Her sabah uyanıp düşünüyordum; ben erkek miyim, kadın mı, erkeklerden mi, kadınlardan mı hoşlanıyorum, bugün beni kim dövecek, kim taciz edecek, kim haraç alacak?”
 
Anlattıklarından biri bile sayısız travma yaratacak vakalarken, hepsini çözümlemiş, aşmış birinin özgüveniyle konuşuyor ve “Tüm bunlar güçlü, lider ve iktidar olan erilliği bırakıp, ikinci sınıf köleliği, alaşağı edilmiş kadınlığı seçmemden kaynaklanıyordu. Erkeklerin kaldıramadığı, beni sürekli dövmelerine, taciz etmelerine neden olan durum, tam olarak buydu,” diyerek özetliyor Atiye, yaşadığı zorlu süreçleri.
 
“Ailem önce ‘dönme’ diye baskı yaptı, şimdi kadın olduğumu kabullendiler, bu sefer de ‘kapan’ diye baskı yapıyorlar,” diyerek gülüyor ve şiddet dolu hikâyesini alaya alarak yumuşatıyor.
 
18 yaşına geldiğinde bir çağrı merkezinde çalışmaya, kendi parasını kazanmaya başlıyor Atiye. Tabii o zamanlar gay olduğunu düşünüyor sadece.
 
Evdeyse durumlar hâlen karışık:
“Oğlanların yaşadığı rüyalanmayı yaşamıyordum. Ailem yaşadığımı ama gusül abdesti almadığımı düşünüp beni haram sayıyordu. Gusül abdesti almam için zorladıklarında ben de inat ettim ve beni bir hafta odaya kilitlediler.”
 
O dönemlerde küçük flörtleri olsa da, çocukken uğradığı tecavüzün etkisiyle cinsel ilişki yaşamaktan hep korkuyor Atiye. Tanınmış bir firmanın müdürüyle tanışıp sevgili olmalarından sonra, onun “şefkatli ve koruyucu” yaklaşımıyla aşabiliyor ancak bu eşiği.
 
Politikleşme süreci
2013 yılında yaşanan Gezi Eylemleri sırasındaysa Hevi LGBTİ+ Derneği’nin çadırına giderek, ilk kez kendisi gibi bireylerle tanışan ve çok büyük bir rahatlama yaşayıp artık yalnız olmadığını hisseden Atiye; “Hani ayakkabı ayağını vurur, acıtır, çıkarırsın ve büyük bir ferahlama yaşarsın ya, aynı öyle bir duyguydu benim için,” şeklinde anlatıyor o zamanki duygularını.
 
Bu arada, aile zoruyla dâhil edildiği hastane süreçleri de devam ediyor tabii. Tahlillerde düşük çıktığı için Atiye’ye erkeklik hormonu yüklenmesini tavsiye ediyor doktor bir gün ve annesi bu noktada “Artık yeter” diyor.
 
Elini tutarak; “Ben seni olduğun gibi kabul ediyorum, artık ezilmeni istemiyorum. Sen de kendinle barış ve bu yönde ilerleyelim,” diyor annesi Atiye’ye ve birlikte hastane, heyet, hormon süreçlerine bir son veriyorlar.
 
Atiye maddi bağımsızlığını sağlayıp, arkadaşlarıyla ayrı bir ev tutarak ailesinden ayrıldığı süreçte, bir yandan da Hevi LGBTİ+ Derneği yönetiminde bilinçli politik çalışmalarına devam etmiş. Gördüğü olumsuzlukları ve yanlışları ifşa ederek Hevi LGBTİ+ Derneği’nden ayrıldıktan sonra, 2020 yılında artık gay değil heteroseksüel trans bir kadın olduğunu fark ederek, trans beyanını yapmış Atiye.
 
İHD LGBTİ+ Komisyonu
2022’de ise zaten arkadaş olduğu Eren Keskin’in davetiyle İHD LGBTİ+ Komisyonu’nun kurulmasına katılmış.
 
Şöyle anlatıyor komisyonu:
“36 yıl sonra bir ilk yaşandı İHD’de ve LGBTİ+ Komisyonu kuruldu. İlk kurulduğunda 7-8 kişiydik, şu andaysa 20 kişiyiz. Trans kadınlar ve trans erkekler de geldi. LGBTİ+ mücadelesinin neferleri, görünürlükleri nedeniyle translar olduğundan, onları daha çok öne çıkarıyoruz.”
 
Ve devam ediyor: “İstanbul’daki komisyon olarak Dernek’te transfobi, homofobi yaşamıyoruz. Danışanlarımız var ve onların dosyalarını değerlendiriyoruz. Genellikle hak ihlali üzerine psikolojik ve hukuki destek sunuyoruz. Şu anda 50’den fazla danışanımız var ve her geçen gün sayıları artıyor.”
 
Hem devlet hem mahalle baskısı
LGBTİ+ olmak bu ülkede zor, trans olmak ise çok daha zor. Yaşama hakları dahi ellerinden alınmış trans bireyler, can güvenliklerini, yani devletin her vatandaşına sunması gereken koşulları, kendi çabalarıyla sağlıyorlar. Yaşadıkları ev ve apartmanlara kamera taktırıyorlar mesela. Ya da oturdukları evlerin sahiplerine fazla kira vererek, mahalle esnafından ihtiyaçları olmadığı hâlde alışveriş yapıp, herkesten fazla ücret ödeyerek onları susturuyor, barınma koşullarını da kendileri yaratıyorlar. Bir nevi haraç da diyebiliriz, bu adı konmamış ama gayet işlerlik kazanmış hukuka.
 
Yaşadıkları devlet ve mahalle baskısından önce Anayasa değişikliği teklifiyle gündeme gelen başörtüsü konusuna değiniyor Atiye;
“Ben inançlı biriyim. O kadar garip bir durum ki, başörtüsü kimileri için inanç özgürlüğünü, kimileri için de inanç zorbalığını temsil ediyor. Mesela İran’da inanç zorbalığıyken, Türkiye’de inanç özgürlüğü. Fransa’da da inanç zorbalığı, çünkü başörtülü kadınlar okula gidemiyor. Her şeyin zorunlusu yanlış. İslamofobi de üretmemek lazım.”
 
Altını çizelim; Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın sürekli hâle gelen transfobik ve homofobik söylemleri, aileyi kutsal görüp bu kutsal aileyle LGBTİ+’ları karşı karşıya getirmeleri ve zaman zaman LGBTİ+’ları “terörist” diye nitelemeleri, LGBTİ+ bireylerin zaten yaşadıkları toplumsal baskıyı ânında körükleyen etkenlerden biri.
 
Atiye; “Aile kesinlikle kutsal değildir, öz babalar çocuklarını öldürür, öz akrabalar çocuklara tecavüz ederken bu kurum nasıl kutsal sayılabilir? Toplumun en küçük ve en çok suç işleyen birimidir aile. Çocuk gelinler, taciz, tecavüzler, sapkınlıklar hep aile dediğimiz kurumun içinde yaşanıyor. Genelleyemeyiz belki ama Türkiye’deki ailelerde bunlar söz konusu. Zaten birçok LGBTİ+ birey, aile tacizi ve tecavüzü yaşamıştır, aile nasıl kutsal?” diyor ve devam ediyor:
“Devletin kutsal aile kavramını reddediyorum. Sizin dediğiniz kutsal aile, sarıklıların 6 yaşındaki kızlara tecavüz ettiği, çocuk gelinlerin olduğu, eğitim hakkı elinden alınan kadınların bulunduğu, taciz tecavüzün eksik olmadığı yapılar. Ben bu kutsal aileyi kendime yakıştıramıyorum. Sen kimsin beni oraya alıyorsun?”
 
Bir de LGBTİ+ bireyler evlenebilir mi, sorusu var tabii akıllarda. Bu konuda Atiye; “LGBTİ+ mücadelesinin evlilikle bağdaştırılmasından çok rahatsızım. Bizim şu anda tartıştığımız, yaşayabilmek. Translar öldürülmesin, önceliğimiz bu. Barınma, çalışma, eğitim ve sağlık hakkını, yani en temel haklarımızı istiyoruz. Evlilik hakkı çok daha sonra geliyor. Zaten birçok feminist kadın gibi ilişkimin devlet tarafından onaylanmasına karşıyım. Bu kadar heteroseksüelizme eğilmeli miyiz? Ben bir trans kadın olarak politikliğimi korumazsam Bülent Ersoy’dan ne farkım kalır? Bülent Ersoy gibi cis bir kadın olarak anılmak istemiyorum,” diyerek açıklıyor düşüncelerini.
 
Devam ediyor sonra: “Devlet bürokratlarının dilinin değişmesi lazım. Tartışmamız gereken: Bir cumhurbaşkanı nasıl bu kadar transfobik, homofobik olabilir ve nasıl bizi hedef gösterebilir? Benim belden aşağım, cinsel organım neden birtakım adamların ağzında? Siyasetçiler benim belden aşağımı neden konuşuyor? Bunları tartışmalıyız.”
 
Muhalefetteki eksiklikler
Tüm LGBTİ+ bireyler gibi Atiye de, muhalefet partilerinin, mesela HDP, CHP ve İyi Parti’nin, LGBTİ+ alanında yeterli mücadele yürütmediğini düşünüyor. Haklı mı, evet maalesef haklı.
 
“Öncelikleri LGBTİ+ hakları olmalı mı, tartışılır ama bu kadar geri planda kalmamalılar. Daha hiçbir seçim kampanyasında, ne Altılı Masa’nın ne de HDP’nin, LGBTİ+’lar üzerine bir söylemini gördüm. Altılı Masa bir Mutabakat Metni hazırlamış; EYT’lilerden başörtüsüne, yabancı dil hakkından internet paketine kadar her şey var ama LGBTİ+ haklarına dair tek şey yok. Tüm muhalefet partilerini eleştiriyorum ve mecliste hiç trans milletvekilinin olmamasını büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Durum çok vahim ve böyle giderse bizim için sadece kişiler değişecek, sistem aynı kalacak,” diyor Atiye.
 
Ve gerçekten şu anda iktidarla muhalefetin birleştiği ortak noktalardan biri de maalesef ki LGBTİ+ bireylere yönelik nefret. Anlatmaya devam ediyor: “Cumhurbaşkanı konuşmalarında bizi hedef gösterdikçe yaşadığım mahallede esnafın, mesela CHP’li kadın muhtarın tavrı değişiyor bana karşı. Hepsiyle iyi geçinmeme, sosyal ilişkilere dikkat etmeme rağmen muhtar bana ‘Zaten Cumhurbaşkanı da sizden nefret ediyor, mahallemizde istemiyoruz seni’ diyebiliyor.”
 
Bitmeyen kavga: “Terfler” vs Translar
Her 8 Mart’ta ve sosyal medya mecralarında çok sert tartışmalar, bazen birbirini dövmeye kadar varan kavgalar da yaşanıyor, birlikte yürümesi, dayanışması gereken kesimler arasında. Mesela, karşıtları tarafından Terf olarak adlandırılan bir grup radikal feminist ile trans kadın bireylerin şiddetli kavgasına geçtiğimiz yıllarda tanık olduk.
 
“Ben terflerin içlerinde homofobi ve transfobi barındırdığını düşünüyorum. 8 Mart gösterilerinde bize sürekli ‘Trans beyanın var mı?’ diye sorulurdu. Kadınlığı bir şeye atfetmek, hareketin dışında bir durum. Sakallı bir kadın da, cinsiyet geçişini düşünmeyen erkek görünümlü bir kadın da olabilir. Kadın demek, bir ruh demektir, içinde beslediğin cinsiyettir. Erkek görünümünde bir kadını, kadın olarak kabul etmemeleri terfleri transfobiye iter. Ben geçiş yapmak istemeyebilirim, epilasyon ve ameliyat için param olmayabilir veya buna hazır hissetmeyebilirim ama bu benim beyanımı değiştirmez. Ben beyan sunarım, sen kabul etmek zorundasın. Bana beyan sorman tacize girer ve feminist hareketi de, LGBTİ+ hareketi de zedeler,” diyen Atiye’nin bu tartışmalarda farklı bir uçta yer alan translara da bir çift lafı var:
“Aynı şekilde bizim transların ‘Ben bu kadar acı çekip putka yaptırıyorum, epilasyona gidiyorum, gerçek kadın benim’ demesi de aşırı transfobiktir. Sen bu acıyı çekmek isteyebilirsin ama başkası istemeyebilir veya penisiyle mutlu olabilir. Birinin putka yaptırması onu daha fazla kadın, birinin de penisinin olması onu daha az kadın yapmaz. Vajina kadınlığa, penis de erkekliğe atfedilemez. Bir şeyi bedenleme ve beden olumlaması üzerinden gidilmesi çok saçma.”
 
“Kadınlık, hissettiğin ruhtur,” derken bu konuda yaşanmış bir örneği de var Atiye’nin; “Kendimi trans olarak yeni tanımladığımda memelerim de, onları yaptıracak param da yoktu. Memelerim dümdüz olduğundan bikini de giyemiyordum. Denize giremedim bir yıl boyunca, çünkü kadınlığa aidiyet hissediyor ama memelerimi gösteremiyordum. Bu durum beni erkek değil kadın yapar, çünkü kadınlığa aidiyet duyuyorum.”
 
Artık bundan sonrasını düşünmeyi de kafası karışık olan herkese bırakıyorum.
 
—–
Kapak Fotoğrafı: Tayfun Kesik