Rusya seçimlerinde katılım oranı tartışması

Katılım oranının yaklaşık yüzde 63 olduğu ve 2012’deki başkanlık seçimlerindeki yüzde 65’lik oranı aşamadığı görülüyor

SEZİN ÖNEY

19.03.2018

18 Mart 2018 günü, Rusya'da Devlet Başkanlığı seçimleri gerçekleşti. Seçimlerin kazananı seçimlerden çok önce belliydi: Vladimir Vladimiroviç Putin. Seçimlerin en kritik konusu, kimin kazanacağı veya Putin'in ne kadar oy alacağı değil, katılım oranının ne seviyede olacağıydı.

Türkiye'de de bugünlerde "seçimleri boykot" tartışmaları yapılırken, yaklaşık 20 yıllık Putin iktidarı sonrası, Rusya'da "katılım oranının" tartışma konusu olması enteresan bir tesadüf. 2016'daki federal meclis seçimlerinde katılımın yüzde 50'nin altına düşmesi, ülke içinde ve dışında "seçimlerin meşruiyeti" tartışması yaşanmasına neden olmuştu. Hattâ, Putin bu seçimlere, partisi Birleşik Rusya'nın adayı olarak değil, "bağımsız aday" olarak katılmayı tercih etmişti.

Katılım oranı, bir sistem ne kadar otoriter olursa olsun önemli. Bu anlamda, Ahmet İnsel'in, Cumhuriyet'te yayınlanan "Düşük Katılım Oranları İktidarları Etkilemez" başlıklı yazısına, Rusya açısından kesinlikle katılmadığımı söylemek zorundayım. Türkiye özelinde, seçim boykotu tartışması, kendi içinde, Türkiye'yi özgü koşullara göre uygun bulunabilir veya bulunmayabilir. Ancak, katılım oranları, Putin gibi "alternatifsiz" liderleri bile etkiliyor. Bunun en önemli göstergesi, Rusya'nın kendi içinde de seçim günü boyu, resmî kaynaklardan ülke genelindeki medyaya, tüm yayın organları ve çevrelerin öncelikli gündem konusunun "katılım oranı" olmasıydı.

Dahası, aylardır, her türlü medya kanalından, seçmenlerin katılımını artırmak için kampanyalar gerçekleştirildi. Kozmonotlardan ülkenin "ünlülerine" kadar "popüler figürler" tarafından seçimlere katılım çağrıları yapıldı. Oy vermeye gelenler arasında "iPhone çekilişi" gibi kampanyalar yapıldı.  Dahası, Sovyetler Birliği zamanlarında da yapıldığı gibi, sandık kurulan yerlerde bedava yemek dağıtılması ve indirimli votka, iç çamaşırı, patates gibi "promosyon satışlar" yapılması gibi "atraksiyonlar" gerçekleştirildi. Bizzat Putin'in talimatıyla, seçim gününün "bayram gibi geçmesi" sağlanmaya çalışıldı; sandık kurulan yerler süslendi, önlerinde konserler verildi.

Sonuç olarak, katılım oranının yaklaşık yüzde 63 olduğu ve 2012'deki başkanlık seçimlerindeki yüzde 65'lik oranı aşamadığı görülüyor. Bir yandan, bağımsız kamuoyu araştırma şirketi Levada'nın çalışmaları, yüzde 52-54'lük bir katılımı öngörüyordu; bu oran aşılmış ve 2012 seviyesine yaklaşılmış oldu.  Ancak, katılımın artması için o kadar yoğun resmî bir çaba gösterildi ki; karşılığında Kremlin'in beklediği yüzde 70'li oranlara çıkılamamış olması önemli.

Muhalif liderlerin katılım kavgası  
          

Yaklaşık 145 milyonluk nüfuslu, dünyanın yüzölçümü olarak en büyük ülkesinde gerçekleşen bu seçimlerde, Putin'i eleştirebilen iki siyasetçi var: Aleksey Navalny ve Ksenia Sobçak. Diğer bir deyişle iki isim, Rusya siyasetçinin yegâne muhalifleri. Bu isimlerden Sobçak aday olabildi, Navalny ise olamadı.

Aleksey Navalny, 4 Haziran 1976 doğumlu. Rusya'nın şu an için "karizmatik lider" tanımına en uygun ismi. Navalny'nin bu başkanlık seçimlerinde yer alması, Rusya'nın Yüksek Seçim Kurulu tarafından yasaklanan bir siyasetçi. Bu da, Rusya siyasetine potansiyel etkisi konusunda başlı başına bir gösterge aslında.

Navalny, Rusya odaklı bir siyasetçi; Batı ile diyalog kurmayı büyük ölçüde reddediyor. Kendisini bir Rusya milliyetçisi, vatanseveri, yurtseveri; "milliyetçi demokrat" olarak adlandırıyor.

Şimdiye değin Putin sonrası muhalefete yapışan, "klasik komünist", "klasik milliyetçi", "klasik liberal/batıcı" tiplemesi kalıplarını kıran tek kişi de Navalny. Onun çizdiği "karizmatik lider" tiplemesine, az da olsun yaklaşabilecek diğer bir siyasetçi Boris Nemtsov, Şubat 2015'te suikast kurbanı oldu.

Navalny, 2009'da siyasete girdiğinden beri, bir şekilde "hayatta."

Navalny'nin geçmişi, Rus ve Ukrayna kökenine; ülkenin batısına dayanıyor. Moskova'nın 100 km kadar uzağında bir küçük şehir olan Obninsk'de büyümüş; yazları da Ukrayna'da geçirmiş. Bu kişisel mirası, Rusya'nın Ukrayna ile savaşına karşı tavrı açısından da önemli. Batı ile tek teması, 2010'da "Yale Üniversitesi Küresel Bursiyerleri" programına katılmak.

Navalny'ye göre "çözüm", seçimi boykot; "seçme şansı olmayan seçimlere katılmamak" idi. Daha, suikast kurbanı Boris Nemtsov da, "gerçek mânâda seçme şansı olmadığı için" Rusya'da oylamaların boykot edilmesi gerektiğini savunuyordu.

Putin'e karşı "ağzına geleni" söyleyip de resmen başkan adayı olabilen tek kişi, bir kadın: Ksenia Sobçak. 

Yaklaşık yüzde 2 destek oranı olan Ksenia Sobçak, bir alternatif mi; yoksa katılımı arttırmak için bir tuzak mı?

5 Kasım 1981 doğumlu Sobçak, "Rusya'nın Paris Hilton'u" olarak nitelenen bir televizyon yıldızı iken, 2011'de aniden Putin muhalifi  bir aktiviste dönüşüverdi. Kimileri, bu dönüşümün ardında bir "Kremlin projesi" olduğunu iddia ediyor.  Bunun başlıca sebebi de, Sobçak'ın babası Anatoli Sobçak'ın, Putin'in siyasette yükselmesini sağlayan kişi olması. "Putin'in sözünü dinlediği tek kişi" olarak adlandırılan Anatoli Sobçak, St. Petersburg'un ilk belediye başkanıydı. Sovyetler sonrası dönemde zenginleşen isimlerden olan Anatoli Sobçak, Putin'i, danışmanı olarak himayesi altına almış ve politikaya adım atmasını sağlamıştı. Anatoli Sobçak, 2000'de öldüğünde, cenazesinde Putin gözyaşlarına boğulmuştu — ki bu, ağlarken görüldüğü ilk ve son zamandı.

Ksenia Sobçak, devlet televizyonuna çıkıp da,  Ukrayna Savaşı gibi "netameli" konularda sert çıkışlar yapabilen tek kişi. Ksenia Sobçak'ın bir "proje" olmadığını düşünenler, Putin'in babasına saygısı dolayısıyla ona dokunmadığını iddia ediyorlar.

Ksenia Sobçak'ın ardında yatan "gerçek" nedir tartışma konusu olsa da, seçim gecesi, Navalny ile aralarında büyük bir tartışma koptu. Seçimlere katılımı izleyen Navalny'nin kampanya ofisine gelen Sobçak, oldukça soğuk karşılandı. Navalny ile Sobçak kameralar önüne geçerek, YouTube'da canlı yayında deyim yerindeyse birbirlerine girdiler. Konu da, "katılım oranı" idi. Navalny, Sobçak'ı, "sahte bir aday olarak sahte seçimlere katılımı arttırmak" ile suçladı. Navalny, Sobçak'ın kendisine kampanyasında yer alması için yüksek oranda bir para teklif ettiğini de öne sürdü. Sobçak ise, Navalny'i yalanladı ve kendisine haksızlık yaptığını söyleyerek, yeni kuracağı partisine katılması için kendisini ziyarete geldiğini iddia etti.

Ksenia Sobçak, oy verdikten sonra, "Putin'in sonsuza kadar iktidarda kalmayacağını, o dönem için hazırlanmaya başladıklarını" söylemişti. Sobçak, "proje" olsun olmasın, belki de gerçekten kendini Putin'in yerine geçecek isim olarak görüyor olabilir. Veya "birileri" onu bu role hazırlıyor olabilir.