Sahi, biz bugün ne yapıyoruz: Referandum tarihçesi
“Referandum” sözcüğü, “halka geri taşınması gereken soru” mânâsını taşıdığından, “yapılmak zorunda kalınan” bir durumu tarif ediyor
16.04.2017
Referandum; Türkçe kökenli değil.
Yoksa yoksa, Türkiye’de hiç yapılmamalı mıydı bu yüzden?
Latince kökenli bir kelime bu. ”Geri getirmek, geri taşımak, geri dönüp bakmak” gibi anlamlar içeriyor. ”Referans” da, aynı kökenden…
Latince’den önce, Hint-Avrupa dil kökenlerinden, “bhéreti”; yani “taşımak” ve aynı zamanda, “dayanmak”, “sineye çekmek”, “dönmek”, “hazmetmek”, “dünyaya getirmek”…
”Kabul etmek”, “Reddetmek.”
O kadar çok her tarafa çekilecek anlamları var ki bu kökten türeyen sözcüklerin…
Hem de, “malum savcı Preet Bharara”nın da ismine benziyor; o da Hint kökenli… Oyun büyük mü yoksa?
Şaka bir yana, Sanskritçe’de “Bharati”, “taşımak, getirmek” anlamına geliyor.
Aynı kökenden gelen tüm bu anlamlar birbirlerine bağlı… Bir konuyu, soruyu getirip de halkın önüne taşıyınca, bir cevap alıyorsunuz.
“Referandum” sözcüğü, Propositum qui referendum est populo; yani “Halka geri taşınması gereken soru” mânâsını taşıdığından, “yapılmak zorunda kalınan” bir durumu tarif ediyor…
Latincede de, tek başına kullanılan bir kavram değil… Tek başına bir cümle içinde Latince’de mânâ taşımaması da, şundan kaynaklanıyor; “sıradışı bir durumu” ifade ediyor. Doğrusu veya razı gelinmesi gereken bu olduğu için değil; muhakkak yapılması gereken bu olduğu için…
Siyaset biliminde, Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu’nu temel olarak tartışmanın sebebi, “katılım” konusunda, ilk kapsamlı çabaları bu tarihî örneklerin göstermesi… Yoksa elbette, “akıl akıldan üstün” değil… Ama ilk kez, dünyada bu örneklerde, “katılımı tabana yayan ve meşruiyetini tabandan alan devlet yapısı” örnekleriyle karşı karşıya kalmışız.
Tabii ki, dünya genelinde daha “devlet teşkilatı” olmadan veya grup bazında, çok daha taban odaklı örnekler olmuştur… Ancak, mesele “devlet”; devlet kurulduktan sonra da, idaresi ile ilgili güç paylaşımı olunca, “tabana sorma” konusu; yani “referandum” meselesi, Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu’na gidiyor.
Referandum meselesinden Antik Yunan’ı dışlıyoruz. Zira, başta köleler ve kadınlar olmak üzre birçok grup, oy veremiyor ve devletin yönünü belirleyemiyordu.
Roma İmparatorluğu’nun özelliği, “Cumhuriyet” olmasıydı. “Res” yani, “konu” ve “publica”; yani halk. ”Respublica”; “halkın konusu” demek idi…
Roma İmparatorluğu’nda da, “halkın konusu” meselesinde oy verecekler son kertede, siyaseten güçlü ve nüfuz sahibi olanlardı. “Roma vatandaşlarının vekilleri” olarak seçilenler, aslında halkla çok teması olmayanlardı.
Acıklı biçimde, hâlâ ne kadar aynı şeyleri tartışıyoruz değil mi? Mesele, Batı-Doğu arışması sorunu olmaktan öte, bir “insan” sorunu.
Bir yandan İsviçre, 12. yüzyıldan beri, referandumları ve “halka” sormayı ön plana çıkaran bir örnek; öte yandan, kimi “halk”- daha doğrusu “makbul vatandaş” olarak tanımladığımız çok önemli.
Ve de…
Tüm bugün tartışılan mesele de; tam bugünkü “referandum” gibi “Cumhur” ve “Cumhuriyet” meselesi…
Nasıl mı?
Arapça “Cumhur”; “bir araya gelme” manasını taşır.
Osmanlıca’da ise “Cumhur”; Arapça kökenden farklı olarak, “ Monarşizm karşıtı”; Latince kökeni ve Roma İmparatorluğu’nun getirdiği esintinin karşılığı biçimde, “kamuoyu” olarak algılanagelmiştir.
Yani, 18. yüzyıl Fransız Devrimi sonrası “République” kavramı, Osmanlı İmparatorluğu’nun benimsediği ve bugüne kadar Türkiye’de de anlaşıldığı hâli ile, “halkın oluşturduğu kamuoyunun yönetimi” manasına gelmektedir.
Mânâ nettir; Roma İmparatorluğu veya Osmanlı veya hattâ bambaşka bir yüzyılda Türkiye: aile yönetimi, monarşiye değil, Senato, Meclis veya seçilmiş vekiller yönetimi…
O vekillerin, kendi aralarında çözemediği bir sorunun da, halkın önüne gitmesi anlamını taşır “referandum”.
Monarşi’nin hiç olmadığı biçimde getirilmesinin oylanması ise, benzersizdir gerçekten de.
İnsanlar, nasıl insanları yönetecek? Her referandumun, sorusu aslında tam da bu.