Arşiv. 10. BRICS Zirvesi İş Forumu, 2018. Fotoğraf: Dirco via Flickr.

Sakarya patlaması, Soma, diğerleri ve AB, BRICS, Gürcistan

AB hukukunu bir kenara bırakalım, yerli ve milli bir hukuk inşa edelim diyebilenler yüksek yargının en tepelerine gelebiliyorlar yani mevki rantları kollamanın, liyakatsızlık, en başarılı örneklerini sunabiliyorlar

ESER KARAKAŞ

19.09.2024

Türkiye’de ciddi ciddi BRICS üyeliği gündemde, BRICS öyle üye olunabilecek bir yapı mı bu bile net değil, AB’nin bir alternatifi olmadığı çok aşikar ama bir grup cühela ve avantacı, rant kollayıcı BRICS’i Türkiye’ye uygun görüyorlar, insanda biraz utanma olur, daha da önemlisi gelecek kuşaklara karşı da bir manevi sorumluluk duygusu.

Gürcistan’ın bu konularla ne alakası var, bu ilişkiyi de yazımın sonuna saklayacağım.

Sorunlara çözüm önerileri olarak soyut değil, somut, insan hayatına dokunan, hayati örnekler vermek kanımca daha etkili, daha inandırıcı.

Daha iki, üç gün önce Sakarya’da bir un fabrikasında büyük bir patlama oldu, bir işçi hayatını kaybetti, bilebildiğimiz kadarıyla iki işçi entübe edilmiş, 30’dan fazla yaralı işçi var.

İşin ilginç ama ilginç olduğu kadar da trajik yanı Sakarya’daki patlama daha üzerinden iki, üç gün geçmeden basından sessiz sedasız çekildi.

Soma maden faciasında 305 maden işçisi öldü, muhtemelen de bu nedenden basında da çok daha uzun konuşuldu, tartışıldı ama bu faciada da cezasızlık devreye girdi, ilgili iki bakanlıktan (Enerji ve Sosyal Güvenlik) da senelerce kamu görevlileri için soruşturma izni çıkamadı (!!!).

Son zamanlarda bu tabir çok kullanılıyor, ben de kullanacağım, muhtemelen insanlar yazar ya da konuşurken artık sabır sınırlarını aştılar, “kitabın tam da ortasından söyleyeceğim”, abartmıyorum, Türkiye 2000’li senelerin ilk on senesinde AB’ye tam üye olsa idi ya da her dosyada evet her dosyada, Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığının her türlü devlet adabına, ahlakına aykırı olarak dosyaların 1,2,3,4,6,7 diye sıralandığı 2021-2023 Ulusal Eylem Planında gizlediği kamu alımları müzakere dosyası dahil müzakere sürecinin gereklerini yerine getirse idi, çok iddialı konuşuyorum, bakın neler olurdu, daha doğrusu neler olmazdı acaba?:

1- Geçtiğimiz hafta Sakarya’da o un fabrikasında patlama olmazdı, olsa da ölümler olmaz, yaralı sayısı bu kadar kabarık olmazdı çünkü 19 sayılı müzakere dosyasının (Sosyal politika) gereklerini yerine getirmek zorunda olacak ve tüm önlemler, küçük bir maliyet artışı karşılığında alınmış olacak idi.

Sakarya patlaması sadece son örnek diye veriyorum, İSİG (İşçi sağlığı ve iş güvenliği meclisi) istatistiklerine göre ülkemizde her gün artık altı işçi iş kazalarında (cinayetlerinde) hayatını kaybediyorlar çünkü sistem bir üst paragrafta değindiğim maliyet artışını üstlenmek yerine günde altı işçinin ölmesine razı, çok korkunç ve tiksindirici.

Soma faciasında şayet işçiler Türkiye’nin de altında imzası olan ama Soma faciasından üç ay sonra uygulanması ertelenebilen antlaşmanın öngördüğü madenci kıyafetlerini giymiş olsalar ve madenlerde yine bu antlaşmanın zorunlu kıldığı yapılanma sağlanmış olsa (yanmaz elbiseler, oksijen odaları) 305 işçi bugün aramızda olacaktı.

“AB yerine BRICS” diyenler de, çok net söylüyorum, bu maliyet artışı yerine işçi ölümlerini dikkate almayanlardır.

2- Şayet 2021-2023 planındaki beş numaralı müzakere dosyasının, kamu alımları müzakere dosyası (Dışişleri AB Başkanlığının ham hum şaralop yaptığı dosya), tüm gerekleri mesela 2014/24 sayılı AB direktifi (yönetmelik) kabul edilip bizde uygulansa beşli çete yolsuzlukları, usulsüzlükleri, olmazdı, çok daha kabul edilebilir bütçe açıkları ile çalışırdı Türkiye ekonomisi, faizleri piyasa koşulları içinde aşağı çekmek kolaylaşırdı.

Ancak, yazının başlarında vurguladığım gibi, derdimiz daha nitelikli ve daha ucuz, dolayısıyla vergi mükellefinin vergi gayretinin daha etkin kullanımı değil de, kamu yatırımları üzerinden kamu alımları aracılığıyla rant kollama ise, kamu alımları dosyasının müzakereye açılmasından korku filmlerinde vampirlerin haçlardan korkması gibi korkuyorsanız bu dosyanın müzakereye açılmaması için AB sürecini bile askıya alabiliyorsunuz, Dışişlerine de müzakere dosyaları listelerinde yani aslında resme evrakta tahrifat yapmak kalıyor, oysa Dışişleri keşke bu tür yanlış işlerle değil de Türkiye’nin AB tam üyelik süreci ile daha fazla ama pozitif anlamda uğraşsa idi.

Ha, bir de geçerken (en passant, bir satranç deyimi) ve aklıma gelmiş iken sorayım, Dışişleri AB Başkanlığı sitesinde en son 2021-2023 Ulusal Eylem Programı tahrifatlı biçimiyle mevcut, neden 2024’ün sonuna geliyoruz, hala 2024-2026 Ulusal Eylem Planı konmadı, belli değil, bizim Hariciye BRICS saçmalığını fazla ciddiye alıyor galiba.

3- Mesele çok boyutlu, 11 sayılı müzakere dosyası tarım dosyası; bu dosyanın müzakere gerekleri ve şartları yerine getirilse idi acaba Türkiye gıda ürünleri fiyat artışında dünya birinciliği utancını yaşar mı idi?

Bu dosyanın ve malların serbest dolaşımı dosyasının (1 numaralı dosya) gerekleri tümüyle yerine getirilse Türkiye tarım ürünleri de AB ile serbest dolaşıma girebilecek ve böylece gümrük birliğini (29 sayılı dosya) tarıma da genişletmiş olacak idik, ama işin içine muhtemelen BRICS’ci süper zekalılar giriyor ve işler bir türlü ülkemizin genel çıkarları yönünde işlemiyor.

Birileri, süper zekalılar, acaba AB Ortak Tarım Politikasının bir parçası olmak yerine BRICS üyeliği ile tarım sorunumuzu çözebileceğimizi mi düşünüyorlar?

“Allah, akıl fikir versin” demekten başka şey elimden gelmiyor maalesef.

4- Eminim, BRICS’ciler de eminler, bu yönde de ciddi mesafe alıyorlar, AB ile “de facto” durmuş ilişkilerimizi “de jure” yani resmen-hukuken de durdursak ve bu işten vazgeçsek yargı ve temel haklar (23 sayılı müzakere dosyası) dosyasının gereklerinden de kurtulmuş olacağız Türkiye olarak, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi yerli ve milli hukuka mugayir, emperyalistlerin sisteme dayattığı fikirlerden de, Avrupa hukukundan da yakamızı sıyırmış olacağız, Yargıtay Başkanımız da zil takıp oynayacaktır.

***

Bütün bu yaşadıklarımızı tümü ile rant kollama çabaları olarak okuyabiliriz; rant kavramı ise iki bacaklı, bir bacağı parasal rant (avanta), ikinci bacağı da mevki rantı (liyakatsizlik).

AB sistemi güçlü bir hukuk sistemine ve rekabetçi bir ekonomik yapıya dayalı bir sistem, böyle sistemlerde her türlü rant (parasal ve mevki rantları) sıfırlanamasalar bile minimize oluyorlar. Kamu ihaleleri üzerinden, her ihaleyi nasıl beceriyorlarsa, 21-b kapsamına almak isteyerek büyük parasal rantların üzerine oturuyorlar ve çok kapsamlı bir üleşim mekanizması da kuruyorlar. AB hukukunu bir kenara bırakalım, yerli ve milli bir hukuk inşa edelim diyebilenler yüksek yargının en tepelerine gelebiliyorlar yani mevki rantları kollamanın, liyakatsızlık, en başarılı örneklerini sunabiliyorlar.

Manzara çok basitleştirerek budur ve bu manzara neden ülkemizde AB süreci askıya alındı ve BRICS saçmalıkları konuşuluyor, çok net gösteriyor değil mi?

Sıra geldi yazının başlığına taşıdığım Gürcistan konusuna.

Başında Prof. Janet Yallen’in bulunduğu (eşi de Nobel ödüllü bir iktisatçı George Akerlof) ABD Hazinesinin duyurularına internet üzerinden bilabedel üyeyim, dün 16 Eylül 2024 tarihli bir ABD Hazinesinin müeyyide kararı geldi mailime, ABD Hazinesi Gürcistan’da, önemli görevlerdeki bir grup siyasetçi ve bürokratın vahim insan hakları ihlalleri karşısında kendilerine müeyyide uygulama kararı almış, kişiler bir daha ABD’ye giremeyecek, varsa ABD’deki mal varlıkları dondurulacak (Global Magnitsky Human Rights Accountability Act, E.O. 13818, December 20, 2017).

Bu tür kararlar bizdeki bir grubun neden emperyalizm söylemleri altında ABD’ye ve genel olarak batıya karşıtlıklarını gösteriyor, onların batıya, batı hukuk sistemine yönelik söylemleri çok net kanımca: Bizim iç işlerimize yani insan hakları ihlallerimize, kendi Anayasamızı göz ardı etmemize, AİHM kararlarını uygulamamamıza, yolsuzluklarımıza karışma, dükkan senin”.

Ha, “dükkan senin” ne demek, başka bir yazıda gireriz bu konuya.