“sana yokluk sana yasak sana dam”
Adalet Bakanlığı açıklamış: “37 hapishaneyi ek binalarla büyüttük, 247 adet yeni hapishane yaptık.”
02.07.2022
Başlık, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Bıçak Kemikte” adlı şiirinden:
Topraksa paylaşılmış kıyılarsa yağmalanmış,
umut hacizde,
ya bu neyin puştluğu bu
sana yokluk sana yasak sana dam
insan değil – hâşâ – bir yağmacı soyu bu,
bıçak kemikte.
***
“Dam” kelimesi artık kullanılmıyor, fakat şiirin nabzı hâlâ atıyor. Resmi dil, “Ceza ve Tevkif Evleri” ifadesini kullanıyor. Adalet Bakanlığı’na bağlı bir Genel Müdürlüğü var. “Hapishane” kelimesinin kullanımı daha yaygın. Resmi ve sivil dilde görebiliyoruz. “Mapushane” kelimesi türkülerde kaldı. “Mahpus” kelimesi de kullanılmıyor artık.
***
(*) işaretini teğelleme olarak kabul edin lütfen.
***
Hapishaneye, “içeri” de derler. Bir gün televizyonda Burhan Kuzu’yu (Anayasa Hukukçusu, AKP kurucusu ve milletvekili) “alın içeri, alın içeri” derken gördüm. Kim için diyordu bilmiyorum ama bir bardak su ister gibi çok rahat söylüyordu. Birinin hayatını iki dudağı arasına bu kadar kolay alması…!? Şah mısın, Padişah mısın?
B. Kuzu’yu, bir salonda en önde oturmuş reisini dinlerken takındığı yüz ifadesiyle hatırlıyorum. Tv kameralarının kendisini gördüğünden emin, sırıtıyordu. “Yaranmak sırıtışı” derler halk arasında. Daha ağır ifadeler de var. Yüzünde yavşak bir sırıtış gibi. Gerçi yavşak diye bit yavrusuna denir. Argo’da “yılışık, sırnaşık, yapışkan” anlamında kullanılıyor.
***
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü açıklamış: “37 hapishaneyi ek binalarla büyüttük, 247 adet yeni hapishane yaptık.”
Şimdi sert bir geçiş yapacağım. “Öyle mi alay komutanı” da denilebilir:
“… dünyada suç oranlarında ciddi bir artıştan bahsedemiyoruz. Ancak hapishane sayısını ve hapishane nüfusunu artırmak yükselen bir trend. Mevzu, suç oranlarındaki artış değilse ne? Neoliberal politikalar ve neticeleri ya da ihtimalî neticeleri nedeniyle ‘güvenlik’ politikalarında ve hâliyle hapsetmede değişiklikler yaşandı. Bir yandan refah devleti politikalarının geri plana düşmesi, yani neoliberal politikaların öne çıkmasıyla beraber işsizlik, güvencesizlik, yoksulluk had safhaya çıkmış, yani ‘tehlikeli sınıflar’ nicelik olarak artmış durumda. Buna binaen suçlulaştırma ve hâliyle hapsetmenin işlevi hem ekonomik hem siyasal açıdan yükseldi.” (“Leviathan’dan Neoleviathan’a: Suç, ceza, hapsetme”, Ezgi Duman ile söyleşi, Zafer Kıraç, Gazete Duvar)
***
Hapishanelerde durumun nasıl olduğuna dair haberleri Basın’ın yanısıra, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Avukat Eren Keskin tweetlerinden almak mümkün. Hapishanelerden yoğun insan hakları ihlalleri haberleri geliyor. İhlal kelimesi teknik bir kelime, durumun vehametini anlatmakta kibar bir ifede olarak kalıyor sanki.
Mesela: “30 yaşındaki Nesrin Gençosman’ın, Ordu Cezaevinde ilaçları verilmediği için hayatını kaybettiği iddiasına Adalet Bakanlığı 1442 gündür cevap vermedi.” (Gergerlioğlu)
***
Bir baba, Selahattin Demir, oğlu Celalettin Demir için konuşuyor:
“Tutuklanan siyasi ise özellikle uzak şehirlere gönderiyorlar. Bu uygulamalarla aileler de cezalandırılıyor. Şırnak’ta cezaevi mi yoktu da oğlumu Elazığ’a gönderdiler? Bunu yaparak aynı zamanda tutuklanan kişiyi yalnızlaştırmayı hedefliyorlar. Tutukluların iradelerini teslim almak istiyorlar. (…) Oğlum ile konuştuğum zaman verilen yemeklerin çok az olduğunu söyledi. (…) sabah kahvaltısında 1 tane haşlanmış yumurta, öğlen ve akşam yemeklerinde ise az miktarda bulgur veya makarna… Çocuklarımız her geçen gün zayıflıyorlar. Yemeklerin az verilmesi bilinçli bir şey. Siyasi tutukluların bünyelerinin zayıflamasını ve direnmelerini engellemek istiyorlar. Onların iradelerini teslim almak istiyorlar. Teslim olmayanların da ölmesini istiyorlar.” (Basın)
***
“Sizin için bir Şahmeran çizdim, umarım seversiniz.”
Dilan Cudi Saruhan, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi. Beş yıldır tutuklu. Heykel bölümünde öğrenciyken sosyal medya paylaşımları, Kürtçe müzik arşivi, kitapları ve bir arkadaşıyla mesajlaşması, örgüt üyeliği suçlamasıyla yargılanarak dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 13 Aralık 2017’den bu yana Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde.
Bekir Avcı’nın, 1+1 dergisi (2022 Haziran) söyleşisinden cımbızlayarak aktarıyorum. Dilan Saruhan hocası Emre Zeytinoğlu’ndan Van Gogh’un “Günebakanlar” tablosunun bir kopyasını kendisine yollamasını rica etmiş:
“Sizin için bir Şahmeran çizdim, umarım seversiniz. Ben de sizden küçük bir istekte bulunabilirim… Van Gogh’un ‘Günebakanlar’ tablosunu çok severim. Aslında günebakanların kendisini severim. Eğer dışarıda rastlarsanız, bana bu tablonun kartpostalını gönderebilirsiniz. Uzun zaman oldu onları görmeyeli.” (Dilan Cudi Saruhan'ın E. Zeytinoğlu'na mektubundan)
Zeytinoğlu, resmin bir posterini alıp cezaevine postaladı. Cezaevi idaresi boyutları uymuyor dedi, yasakladı.
“Yasakların tümü aynı yerden geliyor ve aynı amaca hizmet ediyor. ‘Kimi nereden, nasıl yalnızlaştırıp tecrit edebiliriz’ hesabı yapılıyor. Ceza İnfaz Sistemi’ndeki amacın ‘tutukluyu çevreyle tekrar buluşturmak’ olduğu söylense de, öyle olmadığını görüyoruz. Amaç tutukluyu yok etmek. Bu yüzden her yerden saldırıyorlar. O yüzden Dilan’ın ‘daha neler var’ dediği şey, içeriyi herkese mezar etme gerçeği aslında. Bu hem manevi olarak hem madden böyle.” (Dilan Saruhan’ın Avukatı Beritan Kalbişen)
Dilan Saruhan itiraz etti. İtirazları sonuçsuz kaldı. Konuyu yargıya, AYM’ye kadar taşıdı. Şimdi AYM’nin kararı bekleniyor.
***
Zafer Kıraç’ın Ezgi Duman ile söyleşisinden alıntı ile bağlıyorum:
“Güvenlik politikalarının baskıcı hale gelişi, ‘sokak suçları’nın artışı, ceza miktarlarının yükselmesi derken bugün artık hapishaneler dünyasında değil, ‘hapsetme hiperenflasyonu’ dünyasında yaşadığımızı söyleyebiliriz. Tabii bu sadece yeni hapishane yapma, sürekli mahpus nüfusunu arttırma şeklinde cereyan etmiyor sadece. Bakıyorsunuz artık ‘ıslah’ masalına bile gerek duyulmuyor. ‘Onları kilitleyin anahtarı atın’ mantığı işliyor.”
***
Temmuz… yanık kokuyor memleket.
Selam sevgi ile
—–
Kapak Görseli: Ichigo (Pixabay)