Sanal çevre kirliliği / 2 • Oyuncular ve alt-right
Teknoloji arada sırada ucundan koklattığı güzelliklere karşılık, görülmemiş boyutlarda eşitsizlik yaratıyor.
28.04.2022
İnternette yalan yanlış bilgi ve sahte haber yayma faaliyetleri, medya manipülasyonları üzerine çalışan iki araştırmacı akademisyen, Alice Marwick ile Rebecca Lewis’in İnternette Medya Manipülasyonu ve Dezenformasyon başlıklı raporunu okumaya ve üzerine tartışmaya devam. Geçen yazıda, iki araştırmacının ilk trollerin bereketli tarlası 4chan mesaj sitesi (“forum”) üzerine eğilerek yaptıkları tespitleri aktarmış, trol âleminin “değer”lerini sıralamıştık.
Trol denen modern zaman yaratığı, sanal âlemin görünmez hatlarının herkesin birbiriyle haberleşmesine imkân açmasıyla ortaya çıktı. Bu haberleşmenin “ortalık yerde”, topluluk önünde cereyan eden düello ve linçlere kapı açmasıyla, trol yeni -sanal- dünyanın başrol oyuncularından biri haline geldi. Yazarlarımız internette yalan-yanlışı, sahte haberi-bilgiyi yayan ve manipülasyon peşinde koşan kişi ve grupları tanımlamaya giriştiklerinde doğal olarak söze trollerden başlamışlardı. Peki, başka gruplar da var mı, böyle tanımlayabileceğimiz? Marwick ve Lewis’e kulak vermeyi sürdürüyoruz.
Gamergate “hareketi”
Bizde muhtemelen sadece meraklısının bildiği, internet tartışmalarında pek sözü edilmeyen sanal âlem hareketi Gamergate, daha sonrasına uzanan etkileri nedeniyle, yazarlarımızın “trol” kavramından hemen sonra ele aldıkları konu. İnternette sürekli ve canlı ilişkiler kurarak uluslararası topluluk yaratan ilk geniş grup “oyuncular”. Küresel internet platformuna da terfi etmiş bilgisayar oyunlarının tutkunları, alt-kültürler de geliştirdikleri ilişki ağları içerisinde, kendilerine özgü ideolojik motiflere sahipler. Ve bunlar küresel yaygınlığa sahip. Çünkü oyunlar sanal âleme taşınınca teknoloji, dünyanın birbirine uzak köşelerindeki rakiplerin, bazen ekipler de oluşturarak birbirlerine karşı oynamalarına imkân sağladı; mensupları yeryüzüne yayılmış alt-kültür grupları oluştu. Oyuncular, bilgisayar tutkunlarının yanısıra, bunların ilklerinden.
Marwick ve Lewis’e göre oyun tutkunları, Donald Trump’ın yükselişiyle paralel olarak Alternatif Sağ’ın (“alt-right”) canlandığı döneme kadar politize olmuş değillerdi. Hepsinin değilse de büyük çoğunluğunun beyaz, hemen hepsinin erkek oluşu şüphesiz uğursuz bir politikleşme potansiyeli yaratıyordu. Ortalama olarak, kendilerini bir şekilde dışlanmış hissediyorlar, kadınlarla ilişkide başarılı olamıyorlardı, eğitimsiz, işsizdiler, kendilerini kodu mu oturtan sert erkek olarak görmekten uzaktılar, aksine, zayıf, güçsüz, ezilen genç adamlardı, onlara sorarsanız. Bu önkabule dayanarak, beyaz erkeklerin ayrıcalıkları gibi konuları tartışmaya bile yanaşmıyorlardı, çünkü, işte, onlar ayrıcalıklı değil dezavantajlı konumdaydılar! Bunalımlı genç adamlardı.
Bilgisayar oyunu programcısı bir kadın sevgilisi tarafından ahlâksızlıkla -yazdığı oyunun övülmesini sağlamak için birileriyle yatmakla- suçlanarak teşhir edilince, bu mağdur erkek hissiyatı bir harekete dönüşmek üzere üstüne çıkacağı platform bulmuş oldu. Yerleşik toplum ve popüler feminizmin güya haklarından yoksun kıldığı ve “ifade özgürlüğü”ne ket vurduğu oyun tutkunları, artık video oyunlarındaki -aşağılayıcı, nesneleştirici, ikinci sınıflaştırıcı- kadın rollerine dair eleştiriler karşısında sessiz kalmayacak, bu eleştirileri dile getiren feminist fikir insanlarına interneti dar etmek üzere eyleme geçebileceklerdi. Mensubu bulundukları topluluk, “politik doğruculuk” ve “sosyal adalet savaşçıları”na karşı onları koruyabilecekti.
Yalnız oyun tutkunları kitlesinin hareketlenişi öyle kendiliğinden olmamış, 4chan’den bir grup bu işi örgütlemek amacıyla “stratejik mühendislik” faaliyeti yürütmüştü. Böylece “Erkek Hakları” eylemcileri, gazeteciler, internet gruplarında faal olmayan oyun meraklıları ve tutucu siyasî yorumcuları kapsayan geniş çevreden destekler bulundu. Özellikle Twitter’da #gamergate etiketiyle yürütülen kampanyalarla, feministlere ve bilgisayar oyunları sektöründeki kadınlara yönelik saldırılar artırıldı. Bu kampanyalara sırf kaos yayılsın diye başıboş troller de katıldı, Gamergate’çilerin bazıları bunlardan rahatsız oldu.
Büyük ölçüde geçmişte kalmış, ucu bize dokunmamış bir fenomene neden bu kadar yer ayırdık? Çünkü yazarlarımız, Gamergate ortamından bugünlere epeyce miras kaldığı görüşündeler. “Alt-kültürel taktikler, stratejiler ve beceriler” bakımından. Marwick ile Lewis, şu üç taktiğin daha sonra alt-right’ın nasıl oluştuğunu anlamak için yol gösterici olduğu kanısındalar:
1- “Örgütlü birlikler”
Bunlar, feminist medya eleştirmeni Anita Sarkisyan’ın “siber çeteler” olarak adlandırdığı, kurbanlarına mümkün en fazla zararı vermek için, azınlık ve marjinal topluluklar üzerinde toplumsal baskı kurmak için eşgüdümlü hareket eden gruplar. Hedef aldıkları kişiler-gruplar hakkında bilgi topluyor, paylaşıyor, birilerine verdikleri zarar büyüdükçe çevrelerinde itibar kazanıyorlar. Trollüğün ilk halinde olduğu gibi, burada da sanal âlemdeki zorbalık bir tür oyuna dönüşüyor. Zorbalık, oyun oynar havada, o şuursuzluk ve sorumsuzlukla yürütülüyor. Yazarlarımız bunu böyle demiyor, ama burada ciddî bir ergen umursamazlığı sendromu var sanki.
2- “Harekete geçmeye hazır, bağlantılı gruplar”
Gamergate fenomeninin yarattığı ve gösterdiği olgulardan biri, farklı amaçlar güden grupların ortak bir hedefe saldırmak üzere çabucak yan yana gelebilmesi, amaç hâsıl olduktan sonra yine çabucak dağılıvermesi. Orada beyaz üstünlüğü savunucularıyla liberteryenler, video oyunları tutkunlarıyla Erkek Hakları eylemcileri bu şekilde bir araya gelebilmişlerdi. Daha sonra da, uygun motifler bir araya getirildiğinde bu geçici taarruz birliklerini toparlamak mümkün olabiliyor.
3- “Gerici popülizm”
Gamergate hareketinde bir araya gelen farklı unsurların hepsi için âdetâ kutsal motif, “ifade özgürlüğü”ydü. Ve başta feminizm, bilumum ilerici açılımlar bu özgürlüğü kısıtlıyorlardı, onlara göre. Sahici ifade özgürlüğü için uğraşan, onu korumaya ve yaygınlaştırmaya çalışan grupların eşitlik, adalet, farklılıklara saygı adına giriştikleri müdahaleleri, Gamergate’çiler kendilerine yönelik, özgürlük kısıtlayıcı baskılar olarak görüyorlardı. Ancak çekirdek mesele o kadar da gizli saklı değildi. Küresel çok-kültürlülük ve yükselen popüler feminizm dünyaya hakim olmuştu, beyaz erkeklerin imtiyazları eriyordu. Tepkileri esas olarak bunaydı ve alt-right camiasında da paylaşılacak olan bu tepki doğrudan doğruya Erkek Hakları hareketinin diliyle ifade ediliyordu.
Sonuç olarak, yazarlarımızın “oyunlaştırılmış alenî tâciz” diye adlandırdığı internet çağı illetinin pek çok tezahürü, “doxing” (kişisel bilgileri ortaya dökme), “intikam pornosu” (hasmın mahrem görüntülerini yayma), toplum önünde utandırma, sindirme-yıldırma… Gamergate döneminde şekillenmiş, yerleşmiş yöntemlerdi. Gamergate aynı zamanda, (erkek) cinsiyetçiliğin(in) birçok farklı alt-kültür grubunun etrafında toplaştığı ortak nokta olabildiğini gösterdi. O hareketin birçok ünlü simâsının daha sonra alt-right’ın başrol oyuncuları olarak karşımıza çıkışı neredeyse eşyanın tabiatı gereği oldu. İki yazarımız şunu ekliyorlar: Gamergate’in -aslında alâkasız amaçlar için birbirleriyle ilişkilenmiş- bilgisayar oyunu tutkunlarını ideolojik bir ajandaya hizmet için harekete geçirebilme başarısı, internet tabanlı toplulukları radikalize etmenin ne verimli sonuçlar üretebileceğini ortaya koydu.
Nefret grupları ve ideolojileri
İnternetin hilebaz, art niyetli, yalancı-uydurukçu gruplarından söz ederken, nefret pompalayıcılar belki ilk sırada sayılmalı. Yazarlarımız bu başlık altında öncelikle beyaz üstünlüğü ve beyaz şovenliği savunucularını ele alıyor. Irkçılığın bu özel ve yaygın türü her durumda erkek şovenizmiyle, kadın düşmanlığıyla bir arada bulunuyor. Bunları böyle sayıp dökünce şimdiki konumuz da kendiliğinden ortaya çıkıyor: Alt-right belası!
Alt-right kavramı 2008’de Richard Spencer tarafından ortaya atıldı. Spencer, AlternativeRight.comadını taşıyan bir site kurmuş, yetersiz bulduğu yerleşik düzen sağına karşı beyaz ırkçılığını teorize edip, yazarlarımızın deyişiyle “entelektüelleştirmeye” girişmişti. Zihinsel-fikrî sığlık problemini ve küfürbazlığını, kendi aşağılık iç dünyasını dışavuran terminolojisini dikkate almazsak, başardı da. Kısa süre önce kabul edilemez bulunan, ortalıkta kolayca telaffuz edilemeyecek hezeyanlar ve saçmalıklar, olanca faşizan ve ırkçı içerikleriyle, anaakım medyada kendilerine yer bulur oldu. Spencer, öncelikle Yahudi ve siyah düşmanıydı. “Bu s.tiğimin boklarına elbette benim gibi insanlar hükmedecek,” gibi laflar edebilen, her zaman kravatlı, yelekli, şık şıkırdım bir alçaktı. Beyaz ırkçılığı ve beyaz üstünlüğü ideolojileri onun gibilerce “alt-right” diye yepyeni bir markayla sunulunca utanmadan sıkılmadan her yerde savunulabilir hale geldi. Yahudi düşmanı yayın organlarının marjinal amblemleri, görselleri, sloganları kitlesel alt-right ortamında rahat rahat dolaştırıldı, yayıldı.
Yine her şey oyun gibiydi ve rahatça giyilip, takılıp sokağa çıkılabilen Nazi sembollerini espri olsun diye mi sahiden mi taşıdıklarını belirsiz kılmayı beceren alt-right’çılar, gençlere de yanaşabildiler.
Yazarlarımızın “Poe Yasası uyarınca” diyerek -ilk yazıda açıklamıştım- sunduğu “belirsizlik kuralı”, sadece alt-right’ı oluşturan grupların tek tek ne ölçüde Nazi, ne ölçüde ırkçı, ne ölçüde kadın düşmanı, homofobik vs. olduğunu örtmekle kalmadı. Bütün olarak alt-right camiasını meydana getiren grupların iç kavgaları, üzerinde anlaşamadıkları kallavi mevzular bitmek bilmedi. Yahudi düşmanlığı ya da Neo-Nazilik gibi, farklı tavır alanların asla yan yana gelemeyeceği varsayılan konular bu yeni sağcı alaşımı parçalamadı. Belirsizlik alaşımı, alt-right’ın bir bütün olarak tepki görmesini engelleyerek ırkçı-faşizan görüş ve tutumların hoşgörüyle karşılanmasına, giderek meşrulaşmasına katkıda bulundu.
Tabiî bu belirsizliğin orta yerinde gayet belirgin bir ortak unsur var: İster Hitler selamı versinler ister Nazileri sevmediklerini ilan etsinler, bütün farklı alt-right’çılar beyaz şovenizmi veya beyaz üstünlüğü ideolojisinde birleşiyor.
Yazarlarımız, “Alt-right’ın Estetiği” üzerine yazan M. Ambedkar’dan aktararak, bu yeni sağcılığın çekirdek unsurlarını sıralıyor:
– Şanlı geçmişi canlandırma (Trump’ın meşhur sloganı: “Make America Great Again” = “Amerika’yı Yeniden Büyük/Güçlü Kıl”). O geçmiş, erkeğin erkek olduğu, mültecilerin ülkeye doluşmadığı vs. dönemdi. Özellikle Erkek Hakları hareketine mensup bazı yeni sağcılar, sahiden de modern-öncesi erkeklik konumunu canlandırmaktan söz ediyor. Bazısı, liberal demokrasinin özgürlük fikriyle uyuşmadığını, monarşik feodalizme dönmek gerektiğini savunuyor. Silikon Vadisi gibi teknoloji merkezlerinde, “teknoliberteryenler” diye adlandırılan, toplumun bütünüyle teknolojinin gereklerine göre işlemesini savunan tipler bol. Ve bunların bilim-kurgu çağrıştıran hayalleri dönüp dolaşıp şanlı geçmişi canlandırmayla birleşebiliyor.
– Cinsiyete dair dinî, ırksal… her türlü farklılıktan duyulan korku. Sırf bu madde bile yine döndürüp dolaştırıp beyaz ırkçılığına getiriyor bizi.
– Cinsellik politikasına dair takıntılarıyla kendini dışavuran “erkeklik kültü”. Kadın düşmanlığına varan feminizm karşıtlığı bütün dünyadaki yeni sağ hareketler için tipik.
– Parlamenter politika ve eleştirelliğe düşmanlık. Buradan hukuksuzluk ve denetimsiz tek adam rejimleri dışında bir yere varılması imkânsız.
– Sürekli savaş inancı ve bunun icabı olan, eylem olsun diye eyleme geçme kültü. Sözü uzatmamak için sadece bizdeki muktedirlerin “yapıyorum çünkü yapabiliyorum” şımarıklığını hatırlatayım. Belki şunu da eklemeliyiz: Sürekli eylem hali, yarattığı seferberlik haleti ruhiyesiyle, alt-right türü militan sağcılığın hem dayanağı hem gıdası olan kutuplaşmayı canlı tutuyor.
– Teknolojiye iman etme; ama Aydınlanma’daki akla tapma gibi değil, “fethetmek ve eşitsizliği olağan kılmak” için teknolojiye güvenme. Bu devrin en büyük kötülüklerinden biri, teknolojinin insanlara daha güzel, daha rahat yaşamlar sağlayacağına dair umutların kırılması oluyor. Çünkü teknoloji arada sırada ucundan koklattığı güzelliklere karşılık, görülmemiş boyutlarda eşitsizlik yaratıyor, dolayısıyla vicdansızlığı olağan -yaşama devam edebilmek için mecburî- kılıyor.
Devam edeceğiz…