Sanata bakma, bana bak: Müzede selfie

Tamam, sosyal medyayı seviyoruz ama bazı mekanlar bu çağda bile kutsallığını korumalı, yanılıyor muyum?

ASLI TUNÇ

08.02.2015

Bizler gece gündüz politika haberleriyle haşır neşirken 2015 yılında dünyada teknoloji ve sanat bağlamında farklı ve renkli bir tartışma sürüyor. Bu hafta biraz yerel dertlerimizden sıyrılıp sizlerle müzelerde selfie’ye izin verilip verilmemesi üzerine yazılıp çizilenleri paylaşmak istiyorum. Konu eğlenceli olduğu kadar sanat, kamusal mekan ve sosyal medya kullanımı gibi konuların kesişme noktalarında yer aldığı için önemli. Son haftalarda gün geçmiyor ki bu konuda İngiliz ya da Amerikan basınında bir haber ya da yorum çıkmasın. Prestijli ve saygın müze yöneticileri bir bir açıklamalar yapıyor, sanat blogları konuyu daha yaratıcı yönleriyle ele alan makaleler yayınlıyor, sanatseverler gazetelerin yorum sayfalarında birbiriyle atışıyor. Anlayacağınız ortam şenlikli.
 
Aslında selfie çılgınlığı malum. İnsanların o mekanda olduklarını kanıtlamak için verdikleri dijital çabayı her yerde, her ortamda görmeye alıştık. Ancak konu özellikle çağdaş sanat müzelerine gelince orada başka değişkenler işin içine girmeye başlıyor. Onlara değinmeden önce bu tartışma nasıl başladı ona bir bakalım.
 
Bir grup müze çalışanı tarafından oluşturulan Culturalthemes (Kültürel temalar) adlı websitesi geçen yıl ilk kez bir organizasyon düzenledi. Bu organizasyon için bir sanat eserinle selfie çekmeniz gerekiyordu. Çok kısa bir süre içinde Instagram üzerinden #artselfie hashtag’i altında 17,000 fotoğraf toplandı. Bu trend daha sonra http://artselfie.com projesi altında kitaplaştı. Sosyal medya kullanımı yavaş yavaş çağdaş sanat ile popüler kültürün arasındaki sınırı esnetmeye başladı. Bu projeden sonra 21 Ocak günü müzelerin selfie çekimini yüreklendirdiği bir gün olarak kabul edildi ve #museumselfie yani müzeselfisi başlığı en popüler hashtag oldu.
 
Geçtiğimiz yıl Beyoncé ve Jay Z Louvre Müzesinde Mona Lisa tablosu önünde poz verip, sonrasında da dünyanın en önemli çağdaş sanat fuarı Frieze London’da boy gösterince “müzede selfie” farklı bir boyut kazanmaya başladı. Anlaşılan sessiz müzeler de kameralı cep telefonlarına ve hızla artan narsisistik eğilimlere daha fazla direnemeyeceklerdi. Müzeler artık varoluş, tasarım ve kuruluş biçimlerini sorgular olmuşlardı. Eşsiz sanat yapıtları hızla şapşal yüz şekilleri yapan turistlerin arka fonuna dönüşüveriyordu. Resimler dokusu, derinliği, anlamı ve temsil ettiği dönemden çok, orada olma fikrinin basit ve banal bir dekoruydu artık.
 
Öte yandan bu durumu mutlulukla karşılayanlar da oldu. Onlara göre sanatla ilgisi olmayanlar bile yapıtla bir tür etkileşime geçiyorlardı. Evet bu alışık olduğumuz ve arzu edilen bir etkileşim değildi belki ama hiç yoktan iyiydi. Bu durum bazen kimsenin akıl etmediği açıların, benzerliklerin yakalanmasına olanak tanıyabiliyordu.
 
Elitizm ve snopluktan uzaklaşıp her kesimden insanın sanata yakınlaşması için uzun süre müzelerde fotoğraf çekmeye bile izin verildi. Çok tanınan eserlerle çekilen selfie’ler de bunun bir kanıtıydı. İngiltere’nin kasvetli ve ağırbaşlı National Gallery’si bile fotoğraf çekimini yasaklamadı. Ancak müzede selfie çekiminde iş çığrından çıktı. Bu sefer işin içine selfie çubukları girdi. Geçtiğimiz günlerde Çağdaş Sanat Müzesi, Cooper-Hewitt Smithsonian Tasarım Müsesi ve Metropolitan Sanat Müzesi gibi New York’un önde gelen müzeleri selfie çubuklarının müzeye sokulmasına bir son verdiklerini açıkladılar. Selfie çubukları sanat yapıtlarına fiziksel olarak zarar verebileceği gibi müzenin doğasına da şeytani bir düşmandı adeta.
 
Kanımca sanat yapıtıyla izleyici arasında kurulan o özel bağ, orada olduğunuzu belgeleme arzusuna yenik düşüyor artık. Artık sanat eseriyle aramıza bir mercek koymak bizi rahatsız etmez oldu. Direkt göz temasını gönüllü olarak dijital teknolojinin kollarına bıraktık. Düşünün; MoMA’da gezinmek bir sanatsever için ruhsal ve zihinsel bir yolculuktur. Yalnız bir serüvendir bu. Eserle başbaşa kalmanız, dışarı dünyanın kaosundan uzak huzurlu bir ortamda tuvalle içsel olarak temasa geçmenizdir esas olan. Bu ne elitizmdir, ne de burnu büyüklük. Müzeler bir eğlence ya da alışveriş merkezi değildir, olmamalıdır da. Tamam, sosyal medyayı seviyoruz ama bazı mekanlar bu çağda bile kutsallığını korumalı, yanılıyor muyum?