Savaş bölgesinde “ufak işler”

Dört gün içinde, faili meçhul suikast eylemleriyle öldürülen insan sayısı yaklaşık otuz

ÜMİT KIVANÇ

21.02.2018

 
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeni “çatışmasızlık gözlem noktaları” oluşturmak için  ardarda yer seçtiği İdlib’te çoğu faili meçhul kalan suikastlar devam ediyor.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) verilerine göre, 9 Şubat’tan bu yana İdlib’te, esas olarak Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) kadrolarını hedef alan bir dizi suikast ve saldırı görüldü. Aşağı yukarı bir buçuk-iki yıldır hedefler genellikle aynı: HTŞ liderleri, komutanları, ileri gelenleri. İdlib bölgesinde, HTŞ’lileri hedef alan “esrarengiz” saldırı zincirini daha önce konu etmiştim. Son eylemlerde daha çok, el yapımı patlayıcılar, elbombaları veya tabanca-tüfek kullanıldı. Bunlar, SOHR’a göre, ağırlıkla örgütlerin karargâh haline getirdikleri yerler, kontrol noktaları, taşıt araçları hedef alınarak yapılıyor.

9 Şubat günü, İdlib’in batısında, Türkiye sınırına çok yakın Cisr el-Şuğur’un kuzeyindeki kırsal bölgede bir HTŞ kontrol noktasına otomatik silahlar ve elbombalarıyla saldıran “kimliği belirsiz silahlı kişiler”, HTŞ’den beş kişiyi öldürdü, bazılarını da yaraladı. Kısmen başarıya ulaşan bu toplu katliam girişimine kim kalkıştı, açıklığa kavuşturulamadı. Cisr el-Şuğur, El-Kaide veya Taliban’a biatlı Uygur ve Özbek cihatçıların yerleştiği, Suriye savaşında ilk büyük katliamlardan birine sahne olan büyük kasaba.

Burada yaşayan Özbek savaşçılardan bazılarının oturduğu ev de saldırıya uğradı. Yine Cisr el-Şuğur civarındaki El-Zehab yöresinde meydana gelen saldırıda, evde bulunanlar çıkıp saldırganların peşine düştü, çevrede silah ve cephane buldular, ancak saldırıyı kimin yaptığı anlaşılamadı, SOHR’a göre.

10 Şubat cumartesi akşamı, İdlib, “kimliği belirsiz silahlı kişiler”in peşpeşe üç ayrı saldırısına sahne oldu. Bir araçtan ateş açan eylemciler İdlib şehir merkezinde üç genci vurdular, biri öldü. Şehirdeki silahlı gruplardan birine ait arabaya bomba kondu, kimse ölmedi araç hasar gördü. En vahim olaydaysa, merkezdeki Saat Kavşağı’nda bir yere bomba kondu, yedi sivil hayatını kaybetti. Otuz kişi de yaralandı.

İdlib vilayetinin güneyindeki Han Şeyhun’da da bir eve elbombası atıldı.

Bir gün aradan sonra, 12 Şubat’ta, Maaret Misrin kasabasındaki karakollarında bulunan HTŞ militanları saldırıya uğradı, dokuzu öldü, bazıları ağır yaralandı.

Eriye havalisinde, merkezî bir kontrol noktasına yapılan saldırıda, “yönetici” olduğu söylenen iki HTŞ’li öldürüldü. Eriye-İdlib il merkezi yolunda seyreden bir araçta da elyapımı bomba patladı, HTŞ’nin yerel komutanlarından biri öldü. 14 Şubat günü bir TSK heyetinin “çatışmasızlık gözlem noktası” kurma amacıyla gidip inceleme yaptığı Maaret el-Numan yakınında, yolda bomba patladı, zayiat konusunda bilgi yok. Yine Maaret el-Numan’a 10 km’den daha az mesafede, yolda, iki erkek cesedi bulundu; kimdirler, neden öldürülmüşler, bilgi henüz yok.

Han Şeyhun’da, bomba yüklü motosiklet, Şam-Halep karayolunda giden bir arabaya çarptı, bir sivil kadınla araçta bulunan iki HTŞ militanı öldü.

2016 başlarında Suriye ordusunun, o vakit Türkiye-Katar-Suudi Arabistan destekli “Fetih Ordusu”na (El-Nusra, yani El-Kaide, Ahrar el-Şam ve bilumum cihatçılar ve “ılımlılar” koalisyonu) ait silah-cephane deposunu topa tuttuğu, yine aynı sıralarda rejim muhalifi ahalinin Nusra aleyhine gösteriler yaptığı Maaret Herme ile 2017 ilkbaharında yoğun şekilde bombalanan Maar Zeyta arasında da bir başka araç kara mayınına çarptı, zayiat konusu yine karanlık.
13 Şubat’ta, Cisr el-Şuğur yakınında, HTŞ’ye ait bir araç hedef alındı, içindeki iki kişi öldü, yaralıların da bulunduğu haber verildi.

Dört gün içinde, bu faili meçhul suikast eylemleriyle öldürülen insan sayısı yaklaşık otuz. İkisi kadın olmak üzere beşi sivil. Yani yirminin üzerinde HTŞ elemanı ortadan kaldırılmış. Kırktan fazlası yaralanmış.
 
Kimler yapıyor?
 
Kimileri, Güneydoğu İdlib-Güney Halep-Kuzeydoğu Hama’ya yayılmış “sürpriz” DAİŞ cebinin Suriye ordusunca ortadan kaldırılışı ve DAİŞ’çilerin İdlib cihatçı bölgesine geçişi için koridor açılmasını takiben bu eylemlerin arttığını ileri sürüyor ve bunlardan DAİŞ’çileri sorumlu tutuyor. Ancak SOHR’un başvurduğu yerel kaynaklar, eylemlerin hedefi, sıklaşmalarının nedeni ve failleri konusunda ikiye ayrılıyorlar. “DAİŞ yapmadı” diyenlerin en güçlü kanıtı, örgütün daha önceki eylemlerinde bulunan tipik izlerin bu sefer ortada olmayışı; onların yaptığına dair işaret yok. “DAİŞ yaptı” diyenlerse, örgütün eylem hazırlığındayken yakalanan bir “uyuyan hücre”sini kanıt olarak öne sürüyor.
Genel olarak gönlünün muhaliflere kaydığını söyleyebileceğimiz SOHR, olanları izleyince bir başka ihtimalin güçlendiği görüşünde: İdlib’e hakim olma peşindeki örgütlerin örtülü savaşı.
 
Önemli bir cinayet
 
16 Şubat günü meydana gelen olay da dikkatleri bu yöne çekecek nitelikte. HTŞ’nin epeyce önemli simalarından biri, Ebu Eymen el-Masri, Nureddin Zengi Hareketi mensuplarının tuttuğu bir kontrol noktasından geçerken vuruldu. Eşi de yaralandı. Halep’in batısındaki el-Hevata’da vurulan kişi, herhangi biri değil. Afganistan’da Sovyetler’e karşı savaşmış, El-Kaide merkeziyle yakın ilişkileri olmuş, Libya’da savaşmış, itibarlı bir cihatçı. Nureddin Zengi Hareketi, etrafta çok bombalı aracın dolaştığını, bombalı araca dair ihbar aldıklarını, el-Masri’nin arabasının da kontrol noktasında durmadan geçmeye çalıştığını, bu yüzden ateş açtıklarını bildirdi. Örgütün açıklamasına göre el-Masri ölmedi, yaralandı ve hastaneye kaldırıldı. Örgüt ayrıca, el-Masri’nin yıllardır kendilerinin denetimindeki bölgede yaşadığını, kendilerine yakın bir kimse olduğunu öne sürerek, onu bilerek vurmadıklarını iddia etti ki, bu da olaya dair şaibeyi artırıyor, çünkü bu durumda onu ve arabasını tanıyor biliyor olmaları gerekiyor -rastgele biri değil. Sonuç olarak el-Masri, çok büyük ihtimalle kim olduğu da bilinerek vuruldu, öldürüldü.

Beş gün sonra, 21 Şubat’ta, Ahrar’cıların Maaret el-Numan’daki bir HTŞ kontrol noktasını bastığı, bir HTŞ’liyi öldürüp dördünü yaraladıklarını bizzat HTŞ duyurdu.
 
Yeni ittifak, yeni savaş
 
Ahrar ile Nureddin Zengi Hareketi’nin “Cephe Tahrir Suriye – Suriye Kurtuluş Cephesi” (SKC) adı altında biraraya geldiklerini açıklamalarından kısa süre önce,  HTŞ, Han el-Esel’de yeni silahlı eğitim kampları kurdu, kuvvetlerini yoğunlaştırdı. Bazı küçük gruplar HTŞ’den ayrılarak yeni ittifaka katıldılar. HTŞ, SKC’den bazı militanları “gözaltına” (rehine) aldı. Gerilim tırmanırken, SKC’nin lideri Hasan Sufan, HTŞ lideri el-Colani’yi suçladı, “prestiji kalmadı, geçen seferki gibi kuvvetlerini harekete geçirebilecek durumda değil” dedi, HTŞ ittifakına dahil birçok grubun örgütler arası çatışmada “tarafsız kalacaklarına inandığını” söyledi. Açık çatışma, 20 Şubat günü, İdlib’e girip Efrin’i güneyden kuşatan TSK birliklerine 10 km kadar uzakta, Darat İzza’da ağır silahlarla falan, başladı. Burası yakın zamana kadar HTŞ’nin yönettiği, astığı kestiği bir yerdi.

Hepsi biraraya gelince sözkonusu “bölgelerde” hayatın nasıl cereyan ettiğine dair bir izlenim oluşturabiliyoruz.  Şunu da eklersek tamam olacak: HTŞ ile Nureddin Zengi Hareketi henüz üç ay kadar önce Halep’in batısında çeşitli yerlerde çatışmışlar, birbirlerinden epeyce insan öldürmüşler ve yaralamışlardı.

Araya sıkıştırmalıyım ki, Ebu Eymen el-Masri’nin Nureddin Zengi Hareketi’nce vurulması şimdiye kadar Türkiye’de en çok ilgi gören cihatçılar arası suikast oldu. Herkes paylaştı, herkes bu tür olayları yakından izliyormuş gibi davrandı. Niyeyse…

Bu aktardıklarımda, İdlib’le ilgili hesabı olan herkesi ilgilendiren bir nokta var: Yerel halkın -muhtemelen “en azından hatırı sayılır bölümünün” diyebiliriz- bütün bu cinayetlerden illallah demiş olması. Sonuçta, yakın zamana kadar aynı safta yeralan örgütler birbiriyle çatışıyor. Artık İdlib’teki silahlı örgütlerin ve silahsız muhaliflerin hepsini birden kapsayan bir “Suriye muhalefeti” kavramının kullanılması imkânsız.

Kaldı ki, El-Kaide uzantısının (HTŞ, en azından onun belkemiği olan eski Nusra) bir an önce tasfiye edilmesi ve öbür silahlıların da söz dinler hale getirilmesi konusunda Moskova, Ankara’nın ensesinde boza pişiriyor; Ankara da Rusya ve İran ile anlaşmasının sınırlarının epey ötesinde rahatça gezinebilecekmişçesine işlere kalkışıyor. Üstelik Efrin yüzünden bir bakıma eli kolu bağlıyken. Öte yandan kararlı muhalif denebilecek İdlib ahalisi, kısa süre sonra, kendisini temsil edebilecek tek gücün TSK olması gibi tuhaf bir vaziyetle karşı karşıya kalabilir. İronik ve abartılı görünen bu lafın ironisiz abartısız hali, İdlib’in muhalif ahalisinin muhalifliğini Ankara dışında kimse takmayabilir. Hâlihazırda Doğu Guta’da Şam’ın kimseyi takmadan yürüttüğü katliam ve yerle bir etme harekâtı, İdlib’te olabileceklerin habercisi gibi görülebilir. Farkındaysanız buna ses çıkaran yok gibi.
 
Kasaba ahalisi “Nusra’cıları” kovdu
 
Karar vericilerin korunmalı saraylarını bir kenarda bırakıp halkın ve savaşçıların gündelik hayatına dönelim.

HTŞ, Kuzey Humus’taki bir kasabadan çekilmek zorunda kaldı. “Kasaba sakinleri HTŞ’yi kovdu” da diyebiliriz.

Hama-Humus karayolu üzerinde, ikisinin neredeyse tam ortasındaki Restan (Rastan?) kasabasına birkaç örgüt hakim. Bunlar ÖSO’nun görece “ılımlı” sayılan kısmından. Kasaba halkı da kararlı rejim muhalifi, ama cihatçılardan çok “ılımlı” ÖSO’cuları destekliyor.

HTŞ’nin çekilmesine yolaçan cinayet ve protesto gösterileri, Suriye’nin muhaliflerin elindeki bölgelerinde hüküm süren hayat hakkında fikir verici ayrıntılar içeriyor.

Gösterinin videosuna bakılırsa,  kasaba halkına göre Heyet Tahrir el-Şam, hâlâ “el-Nusra”. Protesto sloganları doğrudan eski el-Nusra, şimdi HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani’yi hedef alıyor. Yani bunca bileşim, ittifak, yapı ve isim değişikliği bu konuda herhangi bir değişiklik yaratmamış. Bu, hernekadar İdlib’in büyük kısmı ve silahlı muhaliflerin elindeki başka bazı “cep”lere büyük ölçüde hakim olsa da, HTŞ’nin kitle desteğine dair büyük soru işaretleri yaratan bir vaziyet.

Soru işaretini daha da büyüten, protestocu Restan sakinlerinin söylemi. Genel olarak, “Burası özgür bir yer, burada HTŞ’ye yer yok!” diyorlar. Rejim muhalifi ahalinin “özgür” dediği, yani rejimin kontrolundan arındırılmış yerde HTŞ’ye yer olmadığını ilan edişi, hem Suriye’de savaşı rejimi de koruyarak bitirmek isteyenlerin aşması gereken temel engele işaret ediyor hem de aslında pekâlâ günün birinde silahlı çatışmanın bitirilip görüşmeler sürecine geçilebileceğine yorulabilir.

Protestolara yolaçan cinayete gelirsek, bir nevi görüşmeler sürecinin ufaktan yürüdüğünü göreceğiz.

HTŞ’lilerin gün ortasında vurduğu adam, Restanlı kuyumcu Feyiz el-Medeni, muhaliflerle doğrudan irtibat halindeki internet yayını Syria Direct’e göre, beş kişilik bir komitenin üyesiydi. Komite, Suriye ordusu ve müttefiklerince tamamen kuşatılmış olan bu muhalif yöreye elektrik hattı çekilmesi için rejim temsilcileriyle görüşme halindeydi. HTŞ’nin komiteyi hedef alması, muhtemelen, yerel inisiyatif mücadelesinde kimin sözünün geçeceğine dair bir çekişme yüzünden. Belki bu komite elektrik hattı dışında mevzular da görüşüyordu Şam temsilcileriyle; bilmiyoruz.