SETA’cılar, Davutoğlu ekolü ve ayıp şeyler
Biliyorsunuz, sonuna “liberal” taktığınızda her suçlama iki kat ağırlık, şan şeref, serbest giriş kartı, takım elbise, boks eldiveni falan kazanır
23.07.2019
Geçenlerde, özellikle gazeteciler, SETA raporunu tartıştık. Bu yarı-resmî muhbirlik faaliyetine isyan ve itiraz ettik. Memleketin hali mâlûm, SETA’nın “rapor” adı altında ürettiği ihbar ve tehdit belgesi unutulmak üzere. Unutulmasın. Çünkü böyle bir metnin hazırlanıp kamuoyuna sunulmuş olması, Türkiye’de gazeteciler için haysiyet meselesi yaratmıştır. Memlekette gazetecilik haysiyetini yeniden kazanacaksa bu “rapor”un her adımda hatırlanması, hatırlatılması, kafalara kakılması gerekiyor.
Neyse ki, bu yük bazılarımızın omuzlarına yıkılmayacak. O “infaza çağrı” bildirisini hatırlatmak için uğraşmamız gerekmeyecek. Zira o yarı-resmî “vazife”yi yerine getirenler öylesine pişkin ve şuursuz ve, marifetlerinden utanmak şöyle dursun, bununla övünmeye öylesine teşne ki, sözkonusu SETA metni muhtemelen zaman zaman kendiliğinden gündeme girecek.
Hedef, meslekî faaliyeti kısıtlamak
Neydi bu ihbar bildirisinin amacı? İktidar çevrelerini tedirgin eden yabancı basın kuruluşlarının Türkiye’deki faaliyetini zorlaştırmak. Resmî kuruluşların sözkonusu kuruşların muhabirlerine daha fazla zorluk çıkarmasını teşvik etmek. İcabında polisin yabancı basın muhabirlerine daha sert davranmasını meşrulaştırmak. Bunların hepsini içeren geniş çerçevede, yabancı basında çalışan meslektaşlarımızı bazı meslekî faaliyet imkanlarından yoksun bırakmak. Ötesi de var. Bu kuruluşlarda çalışan gazetecilerin, gerekli görülen hallerde, casusluk ve vatan hainliğiyle suçlanmasına gerekçe hazırlamak. Gözaltına alınmalarına, tutuklanmalarına, delilsiz, hukuksuz iddianamelere zemin döşemek. Casusluğa varabilecek tehditler altında, meslektaşlarımızı sindirmek, giderek mesleğini yapamaz hale getirmek.
Bunları hedefleyen “sivil andıç”ın baş müellifi utanmadan sıkılmadan yine ortalarda. Biliyorum, utanma sıkılma Türk-İslâmcılar tarafından yasaklandı, imha ve ilga edildi; fakat bireyler düzeyinde ufak tefek direnişlerle varlığını gizlice sürdürebilir. Bu kadarının da yokluğu, yeni dönemin ahlâkı. Baş müellif, herkesi aptal yerine koyabileceğinden emin, her söylediğiyle kendini düşürdüğü vaziyetin vahametinden bîhaber, gerdâniye makamından çalıyor, söylüyor. Ahmet Davutoğlu’yla görüşme yapan Yavuz Oğhan, Akif Beki ve İsmail Saymaz’ın Sputnik’teki işlerine son verilmesini fırsat bilip [ https://twitter.com/ismail_caglar_/status/1152591938249535488 ] sahneye fırladı: “Eski başbakanla program yapan gazetecilerin kovulması tam da #SETAraporu ile dikkat çekmeye çalıştığımız hakikate karşılık geliyor; hiçbir yabancı medya kuruluşu gazeteciler daha özgür çalışsın ve Türkler daha iyi haber alsın diye burada değil.”
Gerçeklikle ilişkide Davutoğlu tesirleri
Kim ne derse desin, SETA’cılarda Ahmet Davutoğlu ekolünün çizgileri belirgin: Bu insanlar her durumda doğrulanıyorlar; hayat nasıl akarsa aksın herkesten güzel, herkesten akıllı, herkesten haklılar. Ayrıca gerçeklerle ilişkilerini seç-beğen-al yöntemiyle kuruyorlar. Kafalarına göre seçtikleri birkaç olgu meydana gelip herkese empoze edebilecekleri bir gerçeklik meydana getirebiliyor; sundukları bu gerçeklik taklidini berhava edebilecek olgularsa kenarda bırakılabiliyor. Sputnik, bunların tehdit bildirisinde bahsettikleri “uluslararası basın kuruluşları”ndan biri midir? Haydi şöyle esnetelim: sadece böyle bir şey midir?
Hep haklı ve doğru kalınması ne güzel; özeniyor insan. Ama biz böyle olamıyoruz, sebebini şahıs şöyle [ https://twitter.com/ismail_caglar_/status/1152591950211690498 ] izah ediyor: “‘Türkiye’deki tüm yabancı medyayı 5.kol faaliyeti olarak görüyorlar’ diyerek aklınca eleştirdiğini zanneden ‘kullanışlı liberal’ bilmez ama buna ekonomi-politik yaklaşım derler.”
Biliyorsunuz, sonuna “liberal” taktığınızda her suçlama iki kat ağırlık, şan şeref, serbest giriş kartı, takım elbise, boks eldiveni falan kazanır. Birilerinin söylediğiyle baş edemiyorsan ve mecburen sağdan sola herkesin benimsediği yerli-millî yola başvurup söyleyeni itibarsızlaştıracaksan ihmal etmemen gereken motiflerin başında bu gelir; “liberal”. (Solcular arasındaki itibarsızlaştırma kampanyalarında bu ilaveten yüksek tesirlidir.) Şahsın bunu biliyor ve cümle içinde kullanabiliyor oluşu SETA’ya artı yazar: Demek arada olgularla, gerçeklerle ilişki kurabiliyorlar ki, bu onlar için Davutoğlu tarzından uzaklaşma anlamına gelir. Belki de varoluş amaçları yalnız içeride muhalifleri etkisiz kılmak, dışarıda askerî harekâtlara kılıf hazırlamak ve genel olarak propaganda değil. Belki de gerçeğin peşindeki idealist aydınlar bunlar; neden olmasın? Değil. Çünkü kafalar orada değil. “Buna ekonomi-politik yaklaşım derler”miş! Evet, şuna fil, şuna da zürafa derler. Su aygırı sırada, birazdan sahne alacak.
Yaptığı işin utanç verici ihbarcılık olduğunu ya henüz idrak edememiş ya da hâlâ dalaverayla gizleyebileceğini uman şahıs pişkinlik sularında gönlünce yüzebileceğini vehmedince birçok insan “hop, bir dakika!” dedi haliyle. Ve fakat o sularda yüze yüze edinilen deri kalınlığını delip geçebilecek iğneyi kimler yapsın? Kendisine laf edenlerden rastgele bir grup meydana getirdi ve, “karşınızda olanların kimliği bazen çok şey anlatır” [ https://twitter.com/ismail_caglar_/status/1152953076128583680 ] vecizesiyle hepimizin üzerine basarak, artistik su balesine soyunmuş betondan su aygırı maketi zerafetiyle su yüzeyinden sıçrayıverdi. İnanın, bu üç milimlik zıplayışı ve bunu takip eden kıçüstü oturuşu anlatırken benim yüzüm kızarıyor.
Ve fakat oralarda kimseninki hiçbir sebeple kızarmıyor. Sorsan, şahıs, “kıçüstü düşmedim ki, zaten hep orada oturuyordum” diyecek. Belki bir hastalık hâsıl oldu: O kalın deriyi delecek iğne temin edilemediğinden aşısız kaldılar, şifa bulamıyorlar. Betondan su aygırı maketi hastalık simgesi olarak fantastik kaçtıysa “Toledo sendromu” teşhisini koyabiliriz vakaya. Yakıp yıktığın yerden ev alacağını ilan etme gibi belirtilerinden anlaşılır. Erken aşamalarında hasta dışkısını paketleyip açık artırmayla satmaya kalkar.
Türkiye’de İslâmcılık dininin en büyük başarısı elbette nice ruhlar göçertebilecek bu pişkinlikten ibaret değil. Esas başarı, ne yapsa günaha girmeyen, yanılmaz, yenilmez bir küstah, şirret güruh ve kofluğundan buruş buruş bir seçkinlik ideolojisi yaratmak oldu. Bütünüyle dünyevî temelli, dünyevî hedefli bu din, yalanı, dalaverayı takvanın ölçüsü ve göstergesi saydı. Bilginlik kılığında dolaştırılan cehalet, sahiplerine bir nevi ermişlik makamı nasip etti. Pişkinlik bütün bunların hülâsası ve ifadesidir.
Utanma-sıkılmayı yasaklamış ve iptal etmiş olmalarını mütemadiyen mevzu yaparak, bu zilletten geri dönüş imkânı vaaz eden saftorozlar durumuna düşebiliriz. Olsun. Bunu kanıksamamak da hem gazetecilik haysiyeti hem insan onuru adına verilen mücadelede bir adımdır. Kanıksamayabiliriz.
Ve basitliğiyle ağırlığı ters orantılı şu lafı bal gibi edebiliriz:
Ayıptır beyler!