Seymour Hersh diyor ki…

“Neden bu adama bu kadar kızgınız anlamıyorum, tam da hep çalıştığımız bir adam tipi, baskısı, işkenceci vb.”

ERKAN SAKA

25.01.2019

 

Geçtiğimiz günlerde araştırmacı gazeteciliğin yaşayan en büyük isimlerinden biri olan Seymour Hersh, University of California’nın Irvine kampüsünde bir konuşma yaptı. Bu büyük gazeteciyi dinleme fırsatı buldum. Seymour’ın ilk büyük başarısı 1969’da Amerikan ordusunun My Lai katliamını örtbas etme girişimini ortaya çıkarması oldu. 1970 yılında Pulitzer ödülünü aldı. O zamandan beri de birçok önemli habere imza attı, birçok gazetecilik ödülü kazandı. Muhtemelen genç okurlar onu daha çok Abu Ghraib cezaevinde gerçekleşen işkenceleri ortaya çıkaran gazeteci olarak tanıyordur. Burada uzun, eğlenceli ve güncel konuları içeren konuşmasından birkaç noktayı ileteceğim.  

 

Hersh konuşmasına New Yorker’dan London Review of Books’a geçişini anlatarak başladı. Önerdiği bir haber kabul görmeyince New Yorker’a yazmayı bırakmıştı Hersh. Editörlerine kızgın olmadığını, onların da işinin zor olduğunu belirterek başladı sözlerine. “Araştırmacı gazetecilik masraflı bir iş. Ben de epey masraf çıkarıyorum. Sonunda ortaya çıkanın ne getireceği de belli değil. Editoryal karar almak da zor oluyor” diyen Hersh’ün konuşması boyunca ne kadar çok bağlantısı olduğu, ne kadar çok dolaştığı ve bu sürecin de ne kadar masraflı olduğu anlaşılıyor zaten. Hersh ayrılış nedenini tam olarak açıklamadı konuşma sırasında ama nedeni ayrıntılarıyla burada bulabilirsiniz. Usame Bin Ladin’in ölü ele geçirilmesiyle ilgili resmî açıklamaya karşı yapmak istediği haber yüzünden London Review of Books’a geçiş yapmıştı. Öyle gözüküyor ki New Yorker Obama yönetimini tercih etmişti bu sefer.

 

Aksan ve konuşma tarzıyla sanki Woody Allen’ı dinliyorum hissine kaptıran Hersh de Trump yönetiminine sık sık dokundurdu. Bununla birlikte, Mueller soruşturmasında Rusya vurgusunun çok yapıldığını ama asıl darbenin para ilişkileriyle ilgili olabileceğini belirtti. “Para akışını takip edelim” diyen Hersh ısrarla Rusya bağlantısıyla ilgili iddiaların sonuç getirmeyeceğini iddia etti. Hersh’ün sık sık şikâyet ettiği başka bir grup ise neo-con’lardı. Bunların aslında Trump’tan nefret ettiklerini hattâ statükoyu devam ettirme ihtimali daha yüksek olan Hillary Clinton’ı bile muhtemelen tercih edeceklerini söyleyen Hersh bir süre sonra neo-con’ların Trump yönetimine de hâkim olmaya başladıklarını söyledi. “Neo-conlar tahta kurusu gibiler, bir şekilde hep ayakta kalıyorlar” diyen Hersh, Bolton’dan çok şu anda Dışişleri Bakanı olan Pompeo’ya dikkat edilmesi gerektiğini iddia etti. Zaten Pompeo’nun başkan olma hayalleri de var” diye de ekledi.

 

Suriye’deki duruma değinen Hersh “nefretle büyüyoruz” dedikten sonra Esad rejiminden nefret eden ABD yönetiminin bu yüzden ilk başlarda ISIS’e göz yumduğunu söyledi. Bu arada Türkiye’nin iddia edildiğinin aksine Suriye’ye girse bile fazla kalmayacağını iddia eden Hersh bunu da birkaç defa Türkiye’nin hava gücünün ve havadan ikmal kapasitesinin sınırlı oluşuna bağladı. Bu konuda en ufak bir fikrim bile yok. Bazı okuyucuların daha bilgili olduğuna eminim.

 

Bir soru üzerine Venezuela’daki Maduro rejimine değinen Hersh, “Neden bu adama bu kadar kızgınız anlamıyorum, tam da hep çalıştığımız bir adam tipi, baskısı, işkenceci vb.” dedi ve herhalde bir noktada yönetimden birilerini kızdırdı diye de ekledi.

Hersh, konuşması bittikten sonra anılarını anlattığı kitabını imzalamaya yöneldi ama anladığım kadarıyla uzun kariyeri boyunca biriktirdiği anıların bir kısmı hiçbir zaman açığa çıkmayacak. Üst düzey kaynaklarına olan etik sorumluluğu dışında ABD devletinin yayın yasağı koyduğu konular yüzünden de böyle bu. Hattâ bu yasaklamaların kaynağı baba George Bush’a kadar gidiyormuş. ABD başkanları arasında daha önce CIA direktörlüğü yapan tek başkan da baba Bush değil miydi zaten!