Sokaktan sanala cinsiyetçilik: Sosyal medyada kadın olmak

Sosyal medyada cinsel taciz şikâyetleri pek ciddiye alınmıyor ve İnternet şirketlerinde erkek yöneticilerin oranı yüzde 86…

ASLI TUNÇ

03.04.2016

Twitter’da kadın kullanıcılara yönelik cinsiyetçi yorumları ve seksist saldırıları her gördüğümde sosyal medya ve kadın meselelerine kafa yormak gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz hafta iki sevgili dostum Müge İplikçi ve Nazan Haydari’nin MedyascopeTV’de her hafta yaptıkları Zeytin Dalı programına konuk oldum. Bu program barış ve umut temalarını merkeze alan ve ana akım televizyon kanallarında artık görmediğimiz konu(k)larıyla düzeyli bir yayıncılık örneği. Bu sohbette konuştuklarımızı basamak yaparak sosyal medyada kadın olmanın ne olduğundan, kadın hareketinin dijital medya araçlarını kullanarak nasıl değişim yaratabileceğine uzanan bir yelpazeyi ele almaya çalışacağım.
 
Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını saymaya gerek yok sanırım. Kırsal kesimdeki emekçi kadından, beyaz yakalı okumuş kentli kadına kadar sayısız farklı demografik yapıdaki kadınları benzer dertlerden mağdur eden zihniyeti hepimiz biliyoruz. Peki sosyal medya dediğimiz ve son dönemde kadınların da yoğun olarak kullandığı Twitter, Facebook, Instagram, Snapchat, bloglar ve etkileşimli sözlükler gibi sanal ortamlarda durum ne?
 
Bir kere, nefret söyleminin hızla yayılabildiği bu dinamik platformlarda ayrımcı dil de bir o kadar baskın. Özellikle Twitter gibi anlıksal haberleşmeye ve hiyerarşiden uzak yatay etkileşime olanak tanıyan ortamlarda kadınlara direkt saldırılar rutine binmiş vaziyette. Erkekler kendilerine ait saydıkları spor, politika ve diplomasi gibi alanlarda kadınların beğenmedikleri bir yorumunu gördüklerinde tepkilerini cinsiyetçi söylemlerle belli ediyorlar. Kadınlara yönelik onların fiziksel görünüşünü kullanarak aşağılama, küçük düşürme, cinsellik yüklü küfürler ve hatta tecavüz tehditleri artık sosyal medyanın normları sayılmakta. Siber kabadayılık ve zorbalık, anonimliğe sığınılmış hesaplarla sosyal medyayı sarmış durumda.
 
Dünya örneklerine baktığımızda da durum pek parlak değil. ABD’deki Pew Araştırma Merkezi’nin 2014’te yaptığı bir araştırmanın sonuçları çarpıcı. ABD’de 2000 yılından bu yana interneti kullanan kadın ve erkek sayıları ilk kez eşitlenmiş. Ancak kadınların yaşadığı can sıkıcı olayların oranının bu eşit sayı ile ilgisi yok. 2000-2014 arası sanal taciz vakalarının yüzde 72.5’u kadınları hedef alıyor.
 
Aynı araştırma interneti kullanan her beş kadından birinin internette başlayan ve gerçek şiddete dönüşen bir “olay”ın olduğunu belirtiyor. Özellikle genç kızlar sosyal medya üzerinde erkekler tarafından sıklıkla sanal zorbalığa uğruyor. Kızların sosyal medya kullanması bile çoğu zaman oğlanlar tarafından taciz edilmeleri için yeterli. Maryland Üniversitesi’nde 2006 yılında yani daha sosyal medyanın ilk dönemlerinde yapılan bir araştırmaya göre sanal sohbet odalarına kadın ve erkek ismi altında sahte hesaplarla giren kullanıcıların yaşadıkları deneyim farkı son derece çarpıcı. Kadın hesapların günde ortalama 100 tanesi cinsel içerikli tehditler alırken, bu oran erkek hesaplarında ortalama 3,7. Tacizciler takma adlarla ya da anonim şekilde gerçek isimlerini, mesleklerini ve kimliklerini açıklayan kadınları hedef alıyor.
 
Erkekler ise genelde cinsiyetçi söylemin kadınlar tarafından abartıldığı görüşünde. Erkekler eğitimli de olsalar çoğunlukla bu tür cinsel içerikli saldırıları onların spor soyunma odalarındaki erkek şakalarından ya da çocukça muhabbetlerden kaynaklandığını söyleyip geçiştirme taraftarı.
 
Aslında durum oldukça net. Seksizmin bir ayağında teknoloji ve dijital endüstrilerde karar mekanizmasındaki kadın yöneticilerin azlığı var. Sosyal medyada cinsel taciz şikâyetlerinin pek ciddiye alınmamasındaki nedenlerden biri de bugün hâlâ İnternet şirketlerinin yüzde 86 oranında, erkek yöneticilere sahip olması. Teknolojinin üretim ve tasarım yüzü de büyük oranda erkek. Bazı sıkıntıları yaşamayan ve önemsemeyen bir grup insan sosyal medyayı da kadınların şikâyetlerini ciddiye alan şekilde kurgulamıyor doğal olarak.
 
Tehlikenin son derece gerçek ve somut olarak yaşandığı toplumlar ise sosyal medyayı kadının kendini koruması ve adalet arayışı için etkin kullanma peşinde. Bunun en güzel örneği Mısır’da 2010 yılının Aralık ayında başlayan HarassMap (Taciz Haritası) projesi. Cep telefonlarından kimliklerini açık etmeden sokakta uğradıkları cinsel tacizi internet üzerindeki bir haritalandırma sitesine bildiren Mısırlı kadınlar parasız hukuksal desteği de alıyorlar. Tamamen toplu fonlama (crowdsourcing) ve gönüllülükle yürüyen bu sistem Mısır’da hâlâ oldukça etkili. Mısırlı kadınlar sosyal medyayı tüm cinsel tacizcilere karşı kullanmakta ısrarlı. Facebook üzerindeki “Expose Facebook Harassers” (Facebook Tacizlerini Afişe Et) ya da “Al-Araby al Marid” (Hasta Arap) sayfalarında sayısız tacizcinin mesajları ve kimliği afişe ediliyor. Kadınlar sosyal medya kullanarak seslerini duyuruyor, örgütleniyor, bilinçleniyor.
 
Velhâsıl, sosyal medya gerçek hayatın bir yansıması, ayrımcı, nefret dolu ve cinsiyetçi bakışın reel yaşamdaki bir uzantısı. Sosyal medyada kadınlar tıpkı sokakta, işte ya da evde olduğu gibi mağdurlar ancak unutmayalım ki bu sanal platformlar aynı zamanda eşitlikçi, barışçı ve birleştirici olma olanakları da sunuyor. Günün sonunda bu araçları etkin kullanmak ve sosyal medyada artan bir şekilde var olmak da yine kadınlara düşüyor.