Solcuların gözünden Belarus – 2

Belarus’taki bu protestolarla Doğu Avrupa’da daha önce görülen protesto hareketleri arasında benzerlik yok.

ÜMİT KIVANÇ

29.08.2020

Belarus iktidarı, muhalefeti, işçileri, solcuları, protestoların niteliği, vs. üzerine, Jacobindergisinin sitesinde yayımlanan görüşmenin kalan bölümünü sunuyorum. Görüşmeyi yapan, Sovyet-sonrası toplumların ekonomi politiği alanında çalışan sosyolog, sosyal antropolog Volodimir Artiuh. Konuştuğu kişiler, Belaruslu solcular. Ksenia Kunitskaya takma adlı olanı, internet dergisi Poligraf ekibinden. Vitaly Shkurin adıyla konuşan ise, Sovyet-sonrası âlemle ilgilenen medya platformu September’ın mensubu.

Soruları ve cevapları kaynaştırdım, tek bir metne dönüştürdüm. Yer yer harfiyen, yer yer serbest çeviri halinde, yer yer kısaltarak, toparlayarak, aktarıyorum.

Etken olarak polis şiddeti

Şimdiye kadar Belarus’ta ses bombaları, biber gazları ve plastik mermiler böylesine yoğun şekilde kullanılmamıştı. Herhalde devlet protestocuları çabucak sindirmek istedi, ama tam aksi oldu, gösteriler uzadı. Şiddetin ölçüsünü anlamak için, şimdiye kadar hiç tek gecede üç bin kişinin gözaltına alınmış olmadığını da hesaba katmalı. 

Seçimden dört gün sonra, nihayet, protesto faaliyetine yeni bir boyut katıldığını görüyoruz: ülke çapında işçi kolektifleri bildiriler yayımlıyor, grev ihtimalinden sözediyorlar. Bunlar siyasî-toplumsal talepler içermiyor. Yalnız polis şiddetine son verilmesi, gözaltına alınan herkesin serbest bırakılması, yeniden düzgün seçim yapılması isteklerini dile getiriyorlar. Yine de Belarus’ta 1991’den bu yana herhangi bir yasal grev yapılamadığını düşününce…

Etkili haberleşme aracı olarak internetin ilk defa kullanılıyor oluşunu da hesaba katmalıyız, protesto hareketi üzerine düşünürken. Gerçi ilk üç gün dışarıyla internet bağlantısı kesintiye uğratıldı, ama birçok insan VPN’ler ve proxy server’lar kullandı. 2011’de Arap Baharı sırasında “Twitter devrimleri”nden sözediliyordu, Belarus’taki için de “Telegram devrimi” diyebiliriz. Rusya’dan göçme Pavel Durov kurmuştu haberleşme platformu Telegram’ı. Fazla karışık işler yapmak zorunda kalmaksızın “karanlık internet”le bağlantı kurabilmeyi sağlayan platform, Sovyet sonrası dönemde, meselâ başını belaya sokmadan uyuşturucu almak isteyenler arasında gözde olmuştu. 

2018’de, Belarus’tan Polonya’ya göçmüş bir genç, Nexta adlı bir Telegram kanalı kurdu. Nexta, Belarus dilinde “herhangi biri” anlamına geliyor. Belaruslu yetkililerin dünyasından haberler sızdıran kanal ülkede popüler olmuştu. Elbette tek kişinin onca istihbaratı toplayıp yayımlaması mümkün değildi. Lukaşenko iktidarından kaçan birçok gazeteci ve medya elemanının bu işe katkısının olduğu düşünülüyordu. 

Nexta ve bağlantılı birçok Telegram kanalı, gösteriler sırasında değişik yerlerden fotoğraflar, videolar paylaştılar. İlk geceki protestolardan önce, göstericilerin güvenliklerini nasıl sağlayacaklarına dair tavsiyeler yayımladılar. Molotof kokteyli hazırlama gibi radikal tavsiyelere kalkışmadan. Nexta ayrıca göstericilere plan programlar da sundu ve kalabalıklar bunlara genellikle uydu. Meselâ ilk gece program Minsk’te tek meydanda, küçük şehirlerde büyük meydanlarda toplanmaktı, sonraki iki gece Minsk’te küçük gruplar kenar köşe mahalleri dolaşsın, dendi. Nextabazen kışkırtıcı da olabiliyordu: “Haydi, son bir darbe” ya da “x şehri yardım istiyor, kadınları dövüyorlar” gibi çağrılar, duyurular yaptı. İnternette kısıtlama kalkınca Telegram kanallarının etkisi azaldı. Protestolar gün içinde yapılmaya başlandı ve tam anlamıyla barışçıl nitelikteydiler. En çok başvurulan yöntem, “dayanışma zincirleri” kurmaktı: daha çok kadınlardan oluşan kalabalıklar, ellerinde çiçeklerle cadde kenarlarına diziliyorlardı.

Belarus’taki bu protestolarla Doğu Avrupa’da daha önce görülen protesto hareketleri arasında benzerlik yok. Bazıları 2014’te Kiev’de izlenen Euromaidan hareketiyle benzerlikler bulmaya çalışıyor. Fakat bu sadece Lukaşenko’yu meşrulaştırmak ve alternatifinin olmadığını öne sürmek için başvurulan bir ideolojik araç. Euromaidan’ın aksine, Belarus protestolarına önderlik eden ve şiddet uygulayan aşırı sağ gruplar yok. Birkaç ultra çetesi var burada da, ama Euromaidan’dan sonra polis bunları bastırdı zaten. Belarus’ta, Ukrayna’daki gibi dile ve ideolojiye dayalı çatışma yok. Nihayet, Euromaidan’ın aksine, Belarus’taki protestoların lideri yok. Geleneksel muhalifler hapiste, başkan adayı Sviatlana Tihanovskaya Litvanya’da. Buradaki hareket, Donbass’taki savaş gibi bir şeye yolaçamaz. 2014’te Ukrayna’da olduğu gibi bir Doğu-Batı çatışması yok burada.

Belarus solu

Sol hareket uzun zamandır bunalımda. Çünkü Lukaşenko da sözde sosyalist sloganlarla iktidara gelmişti. Sağcılar onu “Sovyet” ya da “komünist” diye nitelediğinde o bunu dert etmiyor. Sovyetler’den kalma anıtlar, cadde isimleri, tatiller Belarus’ta aynen korundu. Yani bir şekilde Lukaşenko’nun “solcu” olduğuna hükmedilmişti. Yalnız dışarıdan destek alabilen devlet-dışı siyasî güçlerin ve medyanın yaşayabildiği bir diktatörlük altında. Büyük Amerikan ve Avrupa fonları komünist olmayanlara para verir, mâlûm.

Bunun sonucunda, güçlü sol kanat medya organları ve partilerimiz yok. Bu şartlarda, iki “komünist” partimiz var. Biri, bütün anti-sosyal tedbirleriyle birlikte rejimi destekleyen Belarus Komünist Partisi. Öbürü, rejim değişikliği isteyen, sınıf meselesiyle ilgilenmeyen liberal muhalefeti destekleyen Adil Bir Dünya. Bir de, Marksist çevreler, çıkar grupları, ufak anarşist örgütler gibi çevreler var.

Adil Bir Dünya , 1996’da Lukaşenko’nun düzenlediği, güç dengesini başkandan yana değiştiren referandumdan sonra Komünist Parti’den kopanların partisi. Bugün bu parti hem Lukaşenko’ya hem de Batı yanlısı muhaliflere karşı. Belarus Yeşil Partisi, 1994’te kuruldu, öncelikle nükleer enerjiye karşı tavır aldı, anti-otoriter, sol bir program geliştirdi. Güçlüdür ve Adil Bir Dünya’nın aksine, Marksist-Leninist klasiklere fazla bağlı değildir. Üç de sosyal-demokrat parti var. Bazı mensuplarının toplumsal hassasiyeti yüksektir, ama çoğunluğu Batı yanlısı yerleşik muhalefetin parçasıdır.

Belarus, Sovyet sonrası âlemde, muhtemelen en güçlü, sıkı punk ortamıyla bağlantılı anarşist harekete sahip. Bazı anarşistler Yeşil Parti’ye girdiler, bazıları hapiste. Anarşistlerin hâlihazırdaki faaliyetleri üzerine söz söylemek zor. Bazıları kendilerine “solcu” denmesini kabul etmiyor, çünkü bu nitelemeyi Sovyet yanlılarıyla özdeşleştiriyorlar. Bazıları Batı yanlısı milliyetçi muhalefetle bağlantılı.

“Sol YouTube” ve Marksist kruzhki (eğitim çalışma grupları) kapsamında sayılabilecek inisiyatiflerin Ruslara özgü tarzı da son yıllarda Belarus’a geldi. Ne yazık ki bunların ürettiği içeriğin büyük kısmı kendi programlarına dair değil, Batı yanlısı muhalefete yönelik sert eleştiriyle sınırlı. Takipçilerini demokratik ve toplumsal geniş bir hareket oluşturma hedefine yöneltmeye değil, Sovyet nostaljisiyle, Sovyetler’i canlandırma arzusuyla cezbetmeye çalışıyorlar.

Solun etkisi, gücü

Solun bir kısmı, liberal protesto hareketini desteklemeye hazır. Çoğunlukla tabandan gelen aktivistler. Öbür kısmı, halkın protesto hakkı olduğuna, polis şiddetinin kabul edilemez rezalet olduğuna, seçimlerde hile yapıldığına inanıyor, ama liberal muhalefetle aynı safa geçmeyi reddediyor. Özelleştirmelerin genişlemesi, ücretsiz sağlık hizmetinin kısıtlanması, işgücü esnekliğinin bugünkünden de öteye götürülmesi gibi talepleri yüzünden. Yakın zamanda, ufak bir taban inisiyatifi ortaya çıktı. İşçilerin protesto gündemine ekonomik ve toplumsal talepleri katmaya çalışıyorlar. Çünkü şu anda bütün işçi protestoları büyük siyasî taleplere odaklanıyor: Lukaşenko’nun istifası, siyasî tutukluların serbest bırakılması, güvenlik güçlerinin yargılanması, dürüst seçimler gibi.

Bütün sol partiler, salgın koşullarında başkanlık seçimlerine katılmayı reddettiler gerçi; ama zaten, halkın Lukaşinko’dan hoşnutsuzluğunu sosyalist bir gündeme taşımak üzere sıradan insanı ve aktivistleri harekete geçirebilecek yeterli kaynaklardan yoksunlar. Aynı zamanda, seçimlerden önce, devlet alternatif adaylara ve destekçilerine yönelik baskıya başladığında, birçok kruzhki ve YouTube aktivisti dönüp bakmadı bile. Lukaşenko’ya her türlü muhalefeti reddetmeyi sürdürdüler. Bazıları Euromaidan’la benzerlikler aramaya koyuldu, sonunda felaket olacağını, aşırı sağ grupların baskın çıkacağını ileri sürerek. Çoğunlukla, devlet Batı yanlısı, demokratik muhalefetle uğraşırken Sol YouTube’u ve çalışma gruplarını geliştirmek gibi kurnazca bir strateji izlediler.

Belaruslular arasında hakim ruh halini inkâr eden bu tavır çok yanlış. Halk Lukaşenko’nun sisteminden gerçekten yoruldu. Açık ki solun bunun üzerinde çalışması lazım; halka ülkeyi tamamen piyasa ekonomisine sürükleyecek koyun sürüsü muamelesi yapmak yerine. Lukaşenko’nun sistemi altında, işçi sınıfı ya da taban örgütlerinin durumu değiştirme şansı asla olamaz.

Öte yandan, protestoların dördüncü gününde işçi sınıfı kitleleri sokağa dökülüp de grevler gündeme geldiğinde, hiçbir sol örgüt buna karşı çıkmadı. Herkes grev örgütlemeye ve eylemleri yalnız seçimle sınırlı protesto olmaktan çıkarıp toplumsal bir mücadeleye dönüştürmeye çalışıyor.

İşçi sınıfının rolü

Yirmiden fazla devlet işletmesinin işçileri grev talebini dile getirdi. Lukaşenko’nun işçileri küçümseyen lafından sonra –fabrikanın birinde yirmi kadar grevci varmış” demişti- Minsk Traktör Fabrikası’nın işçileri başkent caddelerine çıkıp parlamento binasına kadar yürüdüler. Bu sadece sınıfsal tavır değildi. “Şiddete karşı dayanışma zincirleri”nin de parçasıydı. 14 Ağustos’ta parlamentonun dışında bazı işçilerin elinde “Biz işçiyiz, koyun değil” pankartları da vardı.

Sadece tek ulusal sendikal birlik var: Belarus Sendikalar Federasyonu. Bu, Lukaşenko iktidarının bürokratik aygıtının parçası. Millî bayram günlerinde kutlamalar organize etmekle falan meşgûl bu “sendika”nın işçilerin haklarını korumakla alâkası yok. 1990’ların başlarında, işçi hareketinin yükselişi sırasında örgütlenen bağımsız sendikalar ezildi. Sadece birkaç girişimin işçiler arasında hâlâ temsilcileri var. Biri, meselâ Belarus Bağımsız Sendikası. Bunlar, işçi aidatlarıyla değil yurtdışından aldıkları desteklerle ayakta kalan sivil toplum örgütlerini andırıyor. Faaliyetleri daha çok, karşılaştıkları yasal sorunlar konusunda tek tek işçilere yardım etmekle sınırlı.

Son büyük işçi eylemi, metro işçilerinin 1995’teki protestosu, Lukaşenko tarafından şiddetle bastırıldı. O zamandan bu yana grevin lafı bile edilmedi. Şimdi o günden bugüne ilk büyük işçi eylemlerini görüyoruz. Şu ana kadar, protesto eylemleri daha çok, işletmelerin yöneticileri, sarı sendikalar ve yerel yöneticilerle toplantılar şeklinde yürüdü. Yalnız 17 Ağustos’ta Belaruskali potas madeni işçilerinin greve çıkacağına dair haberler duyuldu. Bağımsız sendikanın oradaki hücresi varkalmayı becermişti. Bu sendikanın lideri polisçe öldüresiye dövülmüştü, gözaltına alındığında. Büyük işletmelerin işçi birlikleri grev tehdidini dile getirdiler ve bu, en azından şu ana kadar göründüğü kadarıyla, polis şiddetini dizginlemeye yetkilileri zorladı.

Yani işçiler henüz yalnız geniş liberal protestolarla uyumlu olarak, genel demokratik talepler dile getirdiler. Protestolar bariz bir yeni eğilimi ortaya koydu: sağ veya sol fark etmez, geleneksel siyasî partilerin bunlarda rolü olmadı. İdeolojik ve pratik esinleyici, büyük ölçüde, geniş anlamıyla medya ve sosyal medyaydı. Güçlü medyaya sahip olan hakim fikri belirler. Ve şu anda güçlü medya liberal ve milliyetçi gündemlerle ortaya çıkanların elinde. İşçiler kendilerini buna kaptırırlarsa, sınıf bilincine sahip işçi hareketi nasıl oluşacak?