“Sonra oradan savaş geçti…”
Sadece “yandaş” mecralar değil, sosyalist iddialı partilerin “heyecanının” da bazı İslamcılardan geri kalır yanı yoktu.
13.10.2023
Çok uzağımızda değil, bir parçası olduğumuz Ortadoğu’nun yaralı bölgelerinden biri, Filistin, yine kan gölüne dönmüşken ve barış imkan ve ihtimalini belirsiz bir geleceğe öteleyen kirli bir savaş başlamışken mümkün mü başka bir konuda kalem oynatmak…
Ne oldu, nasıl oldu, “hangi taraftan” kaç kişi öldü, kaç kişi yaralandı, geçtiğimiz cumartesi (7 Ekim) gününden bu yana bu haberlerle yatıp kalkıyoruz…
Hamas’ın askeri kolu İzzeddin El Kassam Tugayları’nın ambargo ve kuşatma altındaki Gazze’den 27 noktada İsrail’e yönelik sivil, asker ayırt etmeden giriştiği saldırı için yorumcuların “kuşku” belirten analizleri içerisinde en dikkat çekici olanı, bir “istihbarat ve güvenlik devleti” olan İsrail’in saldırıyı öngörememiş olmasıydı.
Bazı yorumcular, “dünyanın herhangi bir köşesinde İsrail aleyhine birileri bir şey fısıldasa Mossad’ın haberi olur” şeklindeki ününü hatırlatıp, tek başına bu durumun bile Hamas’ın büyük başarısı olduğunu dile getiriyorlar. “Başarı” ne kelime, “zafer” diyenler var…
İzzeddin El Kassam’ın “Aksa tufanı” adını verdiği saldırıyla ilgili ortaya çıkan “istihbarat zaafiyeti” için, İsrail’in buna “bilerek” göz yumduğunu, hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle zor durumdaki Başbakan Netanyahu’nun bu gerekçeyle savaş ilan ederek sallantıdaki iktidarını güvenceye aldığını söyleyenler de var. Yani aslında söz konusu olan kanlı ve kirli bir istihbarat senaryosunun sahneye konulması (imiş)…
Peşinen söyleyeyim; bu girizgaha bakıp bu yazının da bir “komplo teorisi” içerdiğini zanneden varsa, yanılıyor. Bazı komplo teorilerinin zihin açan, olaya başka açılardan da bakmak gerektiğini düşündüren bir niteliği var, evet, ama komplo teorisi yapmak benim tarzım ve tercihim olan bir analiz yöntemi değil. Somut olay, olgu ve nedenleri esas alarak bir siyasi veya toplumsal gündemi yorumlamaya çalışır, neden-sonuç ilişkisi içerisinde öngörü ve çıkarsamalarda bulunurum. Fakat Ortadoğu’da başgösteren bu yeni ve son 50 yılın en kanlı “tufanında” gerçekten de tuhaf soru işaretleri var. Yine de ben, “Hamas bu işe ne diye, ne umarak girişti?” sorusunu sormuş olmakla yetinerek komplo teorisi yapmaktan imtina ediyorum.
Bu soru gerçekten önemli ama. Hamas ve İzzeddin El Kassam’ın kurmayları bu “tufanı” planlarken ne murat ediyorlardı? İsrail Devletinin yıkılmasını beklemiyorlardı herhalde? Olacak olan, bugün olanlar olacaktı; öyle de oldu ve oluyor. Bunu öngörmek için ne “kurmay” ne de kahin olmaya gerek var.
Aklım havsalam bunu almıyor işte: İsrail’e beklemediği bir anda bu saldırıyı gerçekleştirmiş olmak ve bunun ötesi ile ilgili herhangi bir planı, öngörüsü, “zafer” hesabı olmamak, “Mossad bunu nasıl oldu da önceden haber almadı?” sorusu kadar düşündürücü…
Eğer planları, öngörüleri, hesapları tam da bugün yaşananlar ise, yani Gazze’nin yerle bir edilmesi, savunmasız siviller de dahil Filistin halkının dünyanın gözleri önünde adeta “canlı yayında” katledilmesi ise, adeta bir silahlı çete gibi davranan Netanyahu ve İsrail sözcülerine, “Hepinizi öldüreceğiz!” tutumu takınmalarına cevaz vermek ise, her şey istedikleri gibi gidiyor demektir!
Tabii bu tabloya ABD başta olmak üzere Batı aleminin alacağı tavrı da eklemek gerekir. Sürpriz yok; ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, velhasıl “Batılı” küresel güçler bir kez daha kayıtsız şartsız İsrail’e desteklerini deklare ettiler. Aksini bir olasılık olarak dahi aklından geçirenin aklına şaşmak lazım…
***
Bu trajedinin bizdeki yansımaları var bir de. Tek kelimeyle insan olanın midesi bulanır. Sözüm ona Filistin davasını destekleyen bazıları, normal insanın endişeyle karşıladığı bu yaşananları nasıl bir coşkuyla, huşuyla karşıladılar inanılır gibi değil! İzzeddin El Kassam militanlarını büyük kahraman, mücahit, “gazanız mübarek olsun!” nidalarıyla selamlarken, İsrail’e, devlete veya hükümete değil İsrail toplumuna Nazileri aratır biçimde kin ve nefret kusuyorlar. Sosyal medyadaki belirsiz hesapların paylaşımları değil kast ettiğim, bazı “yandaş” gazetelerin yazarları. Gereksiz polemiğe girmemek için isim anmayacağım ama mesela birisi saldırılar için “İsrail’in selası” demişti. Ortalıkta “İslam alimi” edalarında dolanan bir diğeri de, “Evliyalar Gazze’ye geldi” buyurmuştu! Oysa Gazze’ye ölüm yağıyor günlerdir…
Sadece “yandaş” mecralar değil, sosyalist iddialı partilerin “heyecanının” da bazı İslamcılardan geri kalır yanı yoktu. Hiç değilse sivilleri hedefleyen saldırıları kınamaları beklenirken “Filistin davasının yanında olmak” adına İsrail’e “hesapsız acılar” yaşatmaktan bahsedenler vardı. Pes doğrusu!
Sosyal medyadaki “savaşa” ise, hiç değinmeyeyim en iyisi. Biribirinden farklı kutuplarda, mahallelerde “mevzilenmiş” sanal kişiler (“kişi” lafın gelişi, gerçekte karaktersiz, kişiliksiz oluyorlar çünkü), meşreplerine ve “dava” anlayışlarına göre karşı mahallelere kesintisiz atışlar yapıyorlar. Ortak özellikleri; savaş nedir, ölüm, kalım, operasyon, bombardıman, hatta açlık, susuzluk, kuşatılmış olmak, her an ölüm tehlikesi altında yaşamak, kucağında eşi, dostu, arkadaşı, annesi, babası, çocuğunun ölmesi nedir, nasıl bir acıdır, nasıl dayanılır… Bilmiyor olmaları. Bilmek için illa yaşamak, başına gelmiş olmak gerekmez tabii ki; bir kalbi, vicdanı olmak yeter. Böylelerinde yok.
Herkes kendince bir “dava” türküsü tutturmuş. Oysa hiçbir “dava” insanların böylesi acılar yaşamasının gerekçesi değildir, olamaz ve olmamalıdır.
Amin Maalouf, Doğu’dan Uzakta adlı, konusu Lübnan iç savaşında yıkıma uğrayan Beyrut’ta geçen romanında şöyle der; “Sonra oradan savaş geçti. Hiçbir ev, hiçbir hatıra hasarsız kalamadı. Her şey çürüdü: Arkadaşlık, aşk, adanmışlık, akrabalık, inanç, sadakat. Hatta ölüm. Evet, bugün ölüm bile bana kirlenmiş, bozulmuş gibi geliyor.”
—–
Fotoğraf: Güney Gazze Şeridi, 27 Eylül 2023. (Ali Jadallah)