Sosyal medya ve terör
Yeni Akit tweetini silip “sosyal medyada Nişantaşı ve Kadıköy alçaklığı” diye tweet atarak kendine hakaret eden gazete olarak tarihe geçti
20.03.2016
İstiklal Caddesi’ndeki korkunç terör saldırısının ardından günler önce kafamda yazmak için planladığım tüm konular bir anda anlamını kaybediyor. Hepsinden bir anda vazgeçiyorum. Ölüm, vahşet ve acımasızlık tüm yaşamı yatay bir şekilde kesiyor çünkü. Bazı şeylere alışmayalım, direnelim diyoruz ama görünen o ki toplum olarak pek çok uygulamayı çoktan kanıksamış durumdayız.
Örneğin, terör olaylarından sonra derhal yayın yasağı gelmezse ya da RTÜK’ten bir açıklama duymazsak neredeyse acaba bir şey mi oldu diye merak eder olduk. Terör saldırılarından hemen sonra bilgi akışını olabildiğince kesmek, olayla ilgili haberleri eğip bükmek ve kontrollü bir habercilik alanı yaratmak politik yetke için çok öncelikli bir tavır oldu artık.
Bu tutum sosyal medya için de böyle. Twitter ve Facebook derhal ya çalışmaz oluyor ya da son derece yavaşlıyor.
Sosyal medya sansürünün gerekçesi, kanlı olay görüntü ve videolarının dolaşıma sokulması ve halkın yalan haberlerle paniğe kapılması. Ancak bu noktada biraz durmak lazım. Parçalanmış bedenler ve can çekişen insanların görüntülerini paylaşmak kuşkusuz kabul edilemez. Bu hastalıklı refleks literatürde “şiddetin pornografisi” olarak tanımlanır ve en hafifinden mağdurların yakınları için tahammül edilemez bir durumdur, insanlık onurunu zedeleyen patolojik bir davranıştır. Ancak ne yazık ki sosyal medya olay yerinden gelen bu ham görüntüleri filtrelemeden dolaşıma sokan ve kendine “yurttaş gazetecisi” diyen insanlarla dolu.
Bir de tabii olay sonrasında bilinçli veya bilinçsiz yalan haberleri yayanlar var. İstiklal Caddesi’ndeki canlı bomba eyleminden sonraYeni Akit gazetesinin resmî Twitter hesabından “Nişantaşı’nda Patlama Meydana Geldi!” tweeti geldi. Hemen arkasından Yeni Yüzyılgazetesi “SON DAKİKA! Nişantaşı’nda ikinci bir patlama meydana geldi!” diye duyurdu.
Tamam bu yayınların gazetecilik falan yapmadığını dünya âlem biliyor ama yine de olayın heyecanıyla binlerce kişi bu yalan haberleri tekrar dolaşıma soktu ve bir süre paniğe yol açtı. Daha sonra Yeni Akit tweetini silip yarım saat içinde “sosyal medyada Nişantaşı ve Kadıköy alçaklığı” diye bir tweet atarak kendi kendine hakaret eden ilk gazete olarak tarihe geçti!
İşin ironik tarafı halkı paniğe sürüklediği için sosyal medyaya ateş püsküren siyasal otorite kendi yayın organları eliyle bunu yapıyordu. Yine işin ilginci hemen ertesi gün yani 20 Mart Pazar günü hükümetin gazetesi Sabah’ın ilk sayfası boydan boya suçlayan bir “Sosyal medya terör ortağı” manşetiyle çıkıyordu.
Sosyal medyada olan bütün bu karmaşık ortamı var olan siyasi atmosferden ayırmak olanaksız. AK Parti Eyüp Kadın Kolları Tanıtım ve Medya Birim Başkanı İrem Aktaş’ın İsrail vatandaşlarını ölmesini dilediği nefret dolu anti-semitik mesajı da bu mecrada, dünyanın her tarafından yağan insani destek mesajları da.
Diplomatik terörü kınama mesajları da burada, Reuters’dan geçen ve insanın içini burkan geride kalan çocuk puseti ve ölü iki güvercin fotoğrafı da. Sosyal medya böyle bir yer. Kimlerin haberine güveneceğiniz, kimin tweetlerini tekrar yayacağınız ve kullanıcı olarak kendi sağduyunuz önemli.
Aksi takdirde Türk televizyon ekranlarında asla göremeyeceğimiz haber görüntülerini, bizim gazetecilerin korkudan yazamadığı analizleri, soramadığı soruları, vatandaşların tanıklıklarını nereden öğrenebiliriz? Travma geçirmiş bir toplum olarak dayanışmayı kolektif bir terapi seansı haline nasıl getirebiliriz?
Evet, sosyal medya karmaşık ve kötüye kullanıma açık. Özelikle de şiddet olaylarında. Sosyal medya kullanımları da toplumların politik ikliminden, demokrasi geleneklerinden bağımsız düşünülemez. Paris saldırılarının zanlısı Brüksel’de polis operasyonu ile yakalanırken Belçika İçişleri Bakanı ilk olarak vatandaşların sosyal medyada gösterdikleri duyarlılıkları ve sorumlu davranışları için onlara teşekkür etti.
Tüm dünya farklı yönlerden sosyal medya ve terör ilişkisini irdelemeye çalışıyor. Benzer tartışmalar özellikle 2014 yılında Amerikalı gazeteci James Foley’ın katledildiği IŞİD videosunun YouTube ve Twitter’da dolaşıma sokulduğu zamandan beri yapılmakta. Velhâsıl karmaşık bir ilişkiden bahsediyoruz. Öncelikle gazeteciliğin işlevini tamamen yitirdiği böylesi bir ülkede sosyal medyayı şeytanlaştırmadan ve sansürlemeden önce bu mecranın sunabileceklerini analiz etmekle işe başlamalıyız.