Sünni, Alevi, Hristiyan, Musevi fark etmez
2019’da en çok umut veren neydi derseniz, dünyanın dört yanında insanların kendilerine dayatılan ayrımlara aldırmadan, hesap sormalarıydı derim
30.12.2019
Herkes kendi çağının insanı şüphesiz.
Ama bazı yazarlar, kendi çağlarını aşıp, çok öteye gidebiliyorlar.
Bununla kastettiğim yazarların ölümsüz eserler vermeleri değil sadece.
Hattâ, daha çok, bazı yazarların ufuklarının kendi zamanlarının çok ötesine geçmesinden söz ediyorum.
Bana göre Cengiz Aytmatov bu yazarlardan birisidir.
Keskin inançların, keskin kamplaşmaların olduğu bir zamanda, insana ve insanlık durumuna, bütün bunların dışına çıkıp bakabilmiş bir yazar o.
Komünizm, kapitalizm, milliyetçilikler, çatışmalar, savaşlar… Aytmatov’un uzun ömrüne pek çok şey sığdı.
Önünde akıp giden bu hercümerce, bir doğa olayını izleyen birisi gibi bakabildi Aytmatov.
Gün Olur Asla Bedel ve Cengiz Han’a Küsen Bulut birbiriyle bağlantılı, pek çok unutulmaz eserlerinden sadece iki tanesi.
Gün Olur Asla Bedel’de Aytmatov, pek çok şeyin yanı sıra, Rus-Amerikan ortak uzay girişiminden söz ediyor.
İki ülke, uzayda ortak araştırma yapıyorlar. Girişim ortak ama, beraber hareket etmekten ziyade, her iki ülkenin de derdi aslında diğerinin kendisinin bilgisi olmadan birtakım işler çevirmesini engellemek.
Düşmanını yakınında tut ki, yaptıkları gözünden kaçmasın hesabı…
Fakat insan dediğimiz, kanı, canı, duyguları olan varlık, devletlerin, ideolojilerin, dinlerin onlara biçmeye çalıştığı rollere pek de sığamıyor.
Nitekim, uzayda geçirdikleri bir zamandan sonra Rus ve Amerikalı astronotlar için milliyetleri, ülkelerinin birbirine rakip olması falan çok anlamsızlaşıyor.
Onlar, uzay araçlarından baktıklarında, hiçbir şeyin bölmediği mavi bir küre görüyorlar sadece.
Ve işte oradan bakınca, dünyada olup bitenler, çok da anlamsız gözüküyor.
Kitabı okumayanların, iştahını kapatacak detaylardan kaçınarak, bir süre sonra bu astronotların, kendilerine verilen emirleri de dinlemediklerini, sadece merak ve yaşama heyecanıyla hareket ettiklerini söyleyeyim.
Uzaydan bakınca, sadece kafalarımızda var olan ayrımları tanımayan mavi bir küre görmüyoruz.
Eğer uzayda, yeterli mesafeye gidebilirsek, dünyamız görünmez bir hâle geliyor.
Uzayda, bir kum tanesi hattâ ancak mikroskopla görünebilecek bir varlığa dönüşüyor.
İşte biz insanoğlu, bu kum tanesinin üzerinde tepinip, kendi dinimizin, dilimizin, ırkımızın, başkalarınınkilerden daha üstün olduğunu iddia edip duruyoruz.
Kısa ömürlerimiz için, ideolojiler, dinler çok uzun zamanı kaplıyor ama milyonlarca yıllık bir tarihi düşündüğünüzde, onlar da, çok kısa bir zamandan bu yana dünyanın üzerinde bulunuyorlar.
Eski Mısır’dan beri, birileri, bize Tanrıların mesajlarını iletiyor.
O mesajları iletmenin karşılığı olarak, hep ayrıcalıklı bir yere sahip oluyorlar.
Sonra, asalet, soy sop falan giriyor işin içine…
Altın varaklı veya taştan, sanki herkes helaya gitmiyormuş gibi.
Şunun şurasında sadece iki yüz üç yüz yıldır dünya üzerinde olan milliyetçiliğin yol açtığı savaşları, ıstırapları düşünün.
Üzerinde yaşadığımız bu kum tanesinde, sadece, uluslar olarak, sınırlarla birbirimizden ayrılmadık, ama aynı zamanda o sınırların içinde de, beyaz, siyah, dindar, kâfir vb. o kadar çok parçalara bölündük ki.
Bütün bunlar, hep birilerinin işine yaradı şüphesiz.
Bütün bu ayrımlar, birilerinin kendi iktidarlarını rahatlıkla sürdürmelerine, gittikçe semirmelerine yol açtı.
Bu açıdan bakınca, 2019 yılında en çok umut veren neydi derseniz, dünyanın dört bir yanında, insanların kendilerine dayatılan bu ayrımlara aldırmadan, bir araya gelip, iktidarlardan hesap sormalarıydı derim.
Hong Kong’dan, Brezilya’ya, Şili’den, Fransa’ya, Lübnan’a, İran’a, Irak’a kadar, dünyanın dört bir yanında insanlar, yolsuzluklara, sosyal adaletsizliklere meydan okudu, kendilerine dayatılan aldatmacaları ellerinin tersiyle alıp bir yana fırlattılar.
Bütün bunlar, henüz, tüm detaylarıyla analiz edilemeyecek kadar sıcak küresel bir trende işaret ediyor.
Bu protesto eylemlerinde hemen göze çarpan, ortak bazı noktalar görüyoruz. Lidersiz hareketler bunlar. Sosyal medya üzerinden örgütleniyorlar. Ve içinde yaşadıkları sisteme radikal itirazları var.
Çok yakınımızdaki, Lübnan ve Irak gibi örneklerde, belki de, sonradan bütün dünyada yeşerip, filizlenecek başka bir trendi açıkça görüyoruz.
Bu ülkelerde insanlar yüzyıllardır kendilerine dayatılan, dinsel ve mezhepsel kimliklerini umursamadan bir araya geliyorlar. Şii’si, Sünni’si, Hristiyan’ı, Musevi’si ve daha niceleri bir araya gelip, kendi mezheplerine mensup olanlar dahil, bütün hükümetin istifa etmesini istiyor.
Bütün sistemin değişmesini istiyorlar.
Yüzyıllardır oynanan, biz ve onlar oyununa meydan okuyorlar.
Hristiyan, Musevi, Müslüman, Sünni, Alevi fark etmez, kim liyakata sahipse bizi o yönetsin diyor insanlar.
Sanki, Aytmatov’un astronotları dünyaya geri gelmişler ve her ne kadar yöneticiler bizi bölmek isteseler de, bir tek insanlık olduğunu anlatıyorlar bize…
Sırf kendilerine benziyor diye, beceriksiz, kifayetsiz muhterislerin, yolsuzluk yapanların, çalıp çırpanların ülkelerini yönetmelerine karşı çıkıyorlar.
Bu çok yeni bir şey işte…
Öyle umuyorum ki, bu filiz tutsun, büyüsün, kocaman bir çınar olsun.
O çınar, hepimizi, kimlik denen hapishanelerden çıkıp, müreffeh, âdil ve eşit bir toplum için birlikte mücadele etmeye davet etsin.
Benim de 2020 yılı için dileğim budur.
Hepimize, mutlu yıllar!