Suriye’den sonra Irak cephesi ve “Türk’ün düğünü”

Düğün müdür sahiden? Sevincin, ekmeğin, insan sıcaklığının, gelecek duygusunun iptal edildiği sürekli kayıplar ortamı, düğün müdür?

ÜMİT KIVANÇ

06.10.2016

Türkiye bir süre savaşla yönetilecek. 29 Eylül günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “muhtarlara hitap”ından hareketle Duvar’a yazdığım yazıda bu tesbitimi ve dayanaklarını açıklamaya çalışmıştım. Erdoğan o konuşmasında, Benim milletim çok kararlı bir millet,” demişti. “Hani o çılgın Türkler diyorlar ya öyle bir millet.” Cumhurbaşkanı, üç gün önce de,“millet” derken aslında ne kasdettiğini ve bu “millet”i nasıl bir yakın geleceğin beklediğini anlamamızı sağladı. Sözkonusu topluluk yalnız Sünnilerden meydana geliyor ve Ortadoğu’yu şimdikinden de beter kana bulayacak, mezhep temelli bir bölgesel savaşa sürülmek üzere. Erdoğan, Dubai’den bir televizyon kanalına konuşurken,“Musul’un DAEŞ’ten kurtarılmasından sonra,” dedi, “burada sadece Sünni Araplar, Türkmenler ve Sünni Kürtler kalmalıdır.”

Bugün, 6 Ekim, son birkaç gündür hızla tırmanan Ankara-Bağdat gerginliğinde yeni basamak. Irak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırdı. Bu, karşılıklı büyükelçileri çağırıp posta koyma işlemlerinden sonra en okkalı diplomatik hamle. Siz bu yazıyı okurken kimbilir neler yaşanıyor olacak.

Suriye’nin derinliklerinden gelecek şehit cenazelerine dayalı politikanın, ülkeyi savaşla yönetme diye tarif ettiğim iktidar stratejisine dönüşmekte olduğunu Irak’la gerilimin bile isteye tırmandırılmasından anlayabiliyoruz. Kullanılan dil özellikle kışkırtıcı. Ne demektir, egemen bir komşu devletin hangi şehrinde kimin yaşayacağını dikte etmek? Ya da “askerimiz orada kalacak, çekmiyoruz” demek?

Görünürde, tartışmanın odağında Başika’daki Türk birliği yeralıyor. Irak’ın kuzeyinde, Musul’un 30 km kadar kuzeydoğusunda bulunan bu kampta tankları, zırhlı araçlarıyla birlikte iki bin kadar Türk askeri var.

Oysa Ankara’nın meseleyi sadece bir güvenlik tedbiri veya komşu ülkenin bir kısmında etkinlik hesabından ibaret görmediği belli.
 
Gerilim hızla tırmandı
 
Irak “cephesinde” son birkaç günde yaşananları kısaca hatırlayalım (hem burada derli toplu bulunsun):

4 Ekim’de Irak Temsilciler Meclisi, Ankara’yı “şiddetle protesto” etti, “işgalci”   ilan etmeye hazırlandığını duyurdu. Irak Meclisi, “Türk güçlerinin ülkeden çıkarılması” ve “ülkenin egemenliğinin korunması” için BM Güvenlik Konseyi’ne acil başvuru kararı da aldı. (Nitekim bugün bu başvuru yapıldı.) Hülâsa: Bağdat, Ankara’yı ülkesinin egemenliğine yönelik tehdit olarak görüyor.

5 Ekim’de, TC Dışişleri Irak Temsilciler Meclisi’nin bir gün önceki kararını kınar ve “özellikle söz konusu kararın Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik çirkin ithamlar içeren bölümünü şiddetle protesto eder”ken, Irak Başbakanı Haydar el-Abadi, Türkiye’nin Irak’taki işlerini ve planlarını “macera”  diye niteledi ve bu maceranın “bölgesel savaşa dönüşmesinden korktuğunu” söyledi.

Aynı gün, Irak’taki uluslararası koalisyonun sözcüsü Yarbay John Dorrian, Irak topraklarındaki Türk askerî varlığını “yasadışı” diye niteledi, bu kuvvetin “resmî izinle gelmediğine” işaret etti. Yarbaya göre Türk Silahlı Kuvvetleri, “Irak hükümetine DAİŞ’e karşı mücadelesinde destek veren uluslararası koalisyon güçleri” arasında yeralmıyor. Hülâsa: Ankara’nın Irak’ta kalkıştığı işleri ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon da gayrimeşru olarak niteliyor.

Uluslararası koalisyonun Ankara’ya “buradaki varlığın yasadışı” diyebilmesinin, Bağdat’ın “askerini topraklarımdan çek” demesi gibi hukukî dayanağı var. Hernekadar esas belirleyici reel politika olsa da. Ankara’nın mezhep gerilimini artıran, hattâ bunun üzerine oynamaya dayalı, çatışmayı kıştırtan politikası, Washington’un bölgeye kendince çeki düzen vermek için öngördükleriyle çelişiyor.
 
Şii milislerle çatışma ihtimalinin yarattığı sevinç!
 
ABD başkentinden yazan Amberin Zaman, Washington’un Ankara’yı Irak işlerinden uzak tutmak istemesini öncelikle Türk ordusunun Şii milislerle çatışma ihtimalinden duyulan kaygıya bağlıyor.

Nitekim, Irak-Türkiye gerginliği bakımından hayli bereketli bir gün olan 5 Ekim’de, Irak’ın Şii milis gücü Haşdi Şabi’nin sözcülerinden Yusuf el-Kilabi, Irak topraklarındaki Türk askerlerini doğrudan “işgalci” diye niteledi ve Irak’tan çıkmazsa Türk ordusuna karşı da “DAİŞ’le nasıl savaşıyorlarsa öyle” savaşacaklarını ilan etti. Yine Haşdi Şabi komutanlarından Ebu Mehdi el-Mühendis, sınır ötesi harekât tezkeresiyle Musul’daki Türk askerinin görev süresini bir yıl uzatan TBMM’yi açıkça Irak’ın içişlerine karışmak ve egemenliğine müdahale etmek”le suçladı ve “şiddetle kınadı”.

Bir gazeteci, el-Kilabi’nin açıklamasını Twitter’dan duyurdu: “Heşdi Şabi Güvenlik Sözcüsü Yusuf el-Kilabi, Türk Ordusu Irak’tan çekilmezse Musul operasyonunda hem IŞİD hem Türk ordusuyla savaşırız dedi.”

Altına şu yorumlar yazıldı (imlâ düzeltmiyorum):

“Haşdi şabi adlı örgüt tarihe karışmak istiyor” • “savaşmazsanız oruspu çocuğusunuz. Gerçi her halükarda zaten oruspu çocuğusunuz” • “gelsin piç. Adamın götünü keserler. Deyyus türk ordusu ile savaşacakmış. Adamı yattığı yerden alır türk ordusu” • “söyle gavata yavaş gelsin” • “Gelsinler Savaş Türk’ün Düğünüdür” • “inşallah bize savaş acarlar ve Musul bize osatten sonra tekrar helal olur tazminat olarak savaş sonucu musul bize geçer” • “gotu boklu hasdiye bak hele sen önce Abd prangalarını kır boynundan sonra iran yalagini yalama sonra ize havla” • “ulan abd ye ülkeyi tek gecede veren ırak a bak sen . abd nin köpekliğini yapıyor bırak lan bu işleri … sikerim” • “tsk amk koyarlar ne olduğunu anlamaz:)” • “ulan üç tane çapulcuyla baş edemediler bıraktıkar kaçtılar Türk ordusuyla savaşacaklarmış şimdi. Böcek gibi ezeriz lan” • “Heşdi Şabi Güvenlik Sözcüsü Yusuf El Kilabi isimli gavata ne içirmişler gerçekten merak ediyorum” • “gotu boklu isid’le savasmak icin bin tane ülkenin altina yatanlar Turkiyeyle savasacaklarmis! Muta cocuklari ne kullanio acaba” • “Yurek yemis belliki” • “DEAS sözcüsü:İstanbulu fethedecegiz.Salih Muslim: Türkiye Suriye de batacak. Tasmalarini ABD sıkıştırdı galiba. Yav he he he.” • “Fena olmaz. Irak’a daha fazla güc yigmak ve TR’ye yakin gruplari desteklemek icin bahane oluşmuş olur.” • “Ne la domuz ciğeri mi yemişler?”

Sizin tercihiniz hangisi, bilmiyorum, beni en çok “düğün”lü olan etkiledi. Savaş sahiden de “Türk’ün düğünü” müdür? Bu mudur “Türk’ü” en çok sevindiren hadise?

Düğün müdür, bilmiyorum. Ne korkunç bir iş, bir ortam, bir yaşantı, bir facia olduğunu bombalarla parçalanan çocuklar, buzluklarda saklanan cansız bedenler, sokaklarda köpeklere yem olan cenazeler, evinden, yurdundan, kökünden edilen milyonlarca insan, Akdeniz’de boğulan binlerce kişi, insanını yitirmiş, harap olmuş koca şehirler, felaketi önleyemeyenin insanlığını yitirişi… gösteremediyse ne gösterebilir? Düğün müdür sahiden? Sevincin, ekmeğin, insan sıcaklığının, gelecek duygusunun iptal edildiği sürekli kayıplar ortamı, düğün müdür? Ne kurulabilir öyle bir düğünle?

Görebildiğim, memleketimizin yoksul çocuklarının Suriye’den sonra Irak’ta da cepheye sürüleceği, dışarıda girişilecek askerî maceralar bahane edilerek içeride bir sıkı düzen kurulacağı. Muktedirlerin çıkarları uğruna kendi çocuklarının ölüme gönderilmesine “düğün” demeyecek olanlar umarım çok daha kalabalıktır, geç olmadan ses çıkaracaklardır.

Aksi halde, savaşı düğün kabul edenler kısa vadede Suriye’de İD (IŞİD-DAİŞ), Kürt gücü YPG, Kürt-Arap koalisyonu SDG, belki El-Kaide uzantısı Şam’ın Fethi Cephesi, belki başka bağımsız cihatçı gruplar, belki Suriye ordusu, belki Rusya ile, Irak’ta yine İD, yine Kürtler (muhtemelen PKK), Şii milisler ve belki Irak ordusu ile, içeride de, artık Türkiye topraklarında daha sistematik saldırılara girişecek İD, işler ters giderse başka cihatçı örgütler ve PKK ile, şu ana kadar girilmiş “burnunun diki” rotası sürdürülürse belki Suudi Arabistan’lı, Katar’lı bir koalisyon halinde İran’lı bir başka bölgesel güçbirliğine karşı… bol bol düğün yapıp bol bol oynayabilecekler.

Şu yıkım yolundan memleketi kurtarabilecek kadar sağduyu birikmemiş mi Ankara’nın herhangi bir yerinde?