Fotoğraf: Evrensel

Tahir Elçi davasında ‘örtbas’ kararı

Mahkemenin “beraat” kararı vermesiyle sonuçlanan yargı süreci boyunca sergilenen anlayış ve pratik, kameralar önünde adeta canlı yayın yapılarak işlenen cinayetin “faili meçhul” karanlığına sürüklenmek istenmesinden başka bir anlam ifade etmiyor.

CAFER SOLGUN

13.06.2024

Tahir Elçi… 28 Kasım 2015 günü mermi izleriyle delik deşik edilmiş Dört Ayaklı Minarenin önünde savaşa, çatışmalara, operasyonlara karşı “barış” istemek olmuştu son sözleri:

“…Buradan bir çağrı yapmak istiyoruz. Biz bu tarihi bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede insanlığın bu ortak mekanında çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar çatışmalar silahlar operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz. Bu amaçla bugün arkadaşlarımla Diyarbakır Barosu arkadaşlarla Diyarbakırlılarla birlikte buradayız. Bu davranışa tarihe yönelik şiddet eylemini, suikastı saygısızlığı kınıyoruz. Tarihsel mirasına sahip çıkmayanlar güvenli bir gelecek kuramazlar. Bu nedenle tarihimize değerlerimize tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkalım diyoruz.”

Türkan Elçi’nin cenaze törenindeki sözleri, olayın göz göre göre bir “faili meçhul” vakası durumuna getirileceğini, düşündürücü biçimde daha o günden ortaya koymuştu:

“…Onu faili meçhuller ordusu karşılayacak. Kendini her zamanki gibi nezaketle tanıtmaya çalışırken onlar da ‘seni bütün faili meçhuller, bütün âlem tanır. Senin bize bir ömür hakkın geçti. Biz seni buradan izledik, bizim gibi faili meçhullere bir ömür adadın’ diyecekler. Ona soracaklar ‘sen geldin kaldı mı senin gibi kınalı güvercinler.’ Tahir Elçi’nin o zaman gülümseyen yüzüne bir akşam inecek, ‘valla ne diyeyim geldiğim yerde epi topu bir avuç güvercin vardı. Kartallar, şahinler leş kargalara kol geziyordu’ diyecek…”

Yürekli bir barış adamını adeta kameralar önünde canlı yayın yaparcasına öldürdüler o gün. Gördük. Tanık olduk. O gün orada yüreği barış ve adalet için çarpan herkes vuruldu…

***

Tahir Elçi’nin ölümünden sorumlu tutulan tutuksuz sanık polisler,  Mesut Sevgi, Fuat Tan ve Sinan Tabur için “Taksirle adam öldürme” suçundan 3 yıldan 9 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. 12 Haziran 2024 günü dava savcısı mahkemeye mütaalasını sundu ve işlenen suçun “sabit” olmadığı gerekçesiyle beraat isteminde bulundu. Mahkeme de bu isteme uygun bir karar verdi, sanıklar beraat etti…

Elçi’nin kardeşi Mehmet Elçi ve avukatlar, savcı ve mahkemenin olayı çözmek, aydınlığa kavuşturmak ve adaleti sağlamak değil “çözmemek” için gayret ettiğini söylediler.

Gerçek, tastamam buydu gerçekten de. Örneğin, Tahir Elçi öldürüldü ve olay yeri incelemesi 5 ay sonra yapıldı… Elçi’nin hayatına kasteden mermi çekirdeği bulunamadı… Bu mermi çekirdeği “kayıp” olduğu için de Tahir Elçi’nin hangi silahtan çıkan kurşunla hayatını kaybettiği tespit edilemedi… Olay mahallindeki bir dükkanın kamera kayıtları boş çıktı…

Diyarbakır Barosu olay yerinde elde edilen bütün görüntüleri incelenmesi için Londra’daki Forensic Architecture (Adli Mimarlık) adlı kuruluşa gönderdi. İnceleme sonucunda hazırlanan raporda, polis memurlarından üçünün kuvvetli suç şüphesi altında olduğu değerlendirildi. Olayın üzerinden 5 yıl geçtikten sonra hazırlanan iddianamede bu değerlendirme dikkate alınmadı…

Yargılama boyunca avukatların soruşturmanın derinleştirilmesine, delil durumunun araştırılmasına yönelik hiçbir talebi dikkate alınmadı. Mahkemenin reddettiği bu taleplerden biri, “Tahir Elçi cinayeti siyasi bir cinayettir ve mahkeme heyeti çağırırsa ifade veririm” diyen dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun dinlenmesi idi… (Tahir Elçi dosyasındaki “rezaletler” için Gökçer Tahincioğlu’nun yazısında ilginç ve düşündürücü detaylar var: https://t24.com.tr/yazarlar/gokcer-tahincioglu-yuzlesme/tahir-elci-cinayeti-dosyasindaki-rezaletler-sola-sizan-ajanlar-gazeteci-tehdit-eden-jitem-ciler,45214 )

Mahkemenin “beraat” kararı vermesiyle sonuçlanan yargı süreci boyunca sergilenen anlayış ve pratik, kameralar önünde adeta canlı yayın yapılarak işlenen cinayetin “faili meçhul” karanlığına sürüklenmek istenmesinden başka bir anlam ifade etmiyor.

Bu nafile “örtbas” çabası, devletin sorumluluğunu daha da artırıyor.

“Nafile” diyorum, çünkü bu ülkede Tahir Elçi’nin temsil ettiği barış, demokrasi, hukuk ve adalet değerlerine inanan insanlar var hala.

Cinayeti aydınlatmak ve sorumluların hesap vermesi, sadece Tahir Elçi’nin anısına saygı ve bağlılığın gereği değil, aynı zamanda o değerler için mücadelenin de devredilemez, ötelenemez sorumluluğudur; boynumuzun borcudur…