Tahir Elçi’den sonrası
Kolektif bir utancın içine hep beraber düştük. Bir yıldır o utancın açtığı çukurda debeleniyoruz
28.11.2016
Özgür Gündem gazetesi ile dayanıştığı için tutuklanan dilci Necmiye Alpay, geçen hafta hâkim karşısındaydı. Savunmasında Fransız filozof Voltaire’e atıfta bulunan Alpay, “Bu davaları ben Voltaire davası olarak görüyorum” dedi.
“Voltaire’in dediği gibi ‘Düşüncelerinize katılmıyorum ama onları ifade edebilmeniz için hayatımı vermeye hazırım’. Basın ve ifade özgürlüğündeki baskılar arttığında yazarlar, gazeteciler ve insan hakları savunucuları Voltaire edimlerine başvurma ihtiyacı duymuşlardır.”
Duruşmada duyduğum bu sözler bana, Tahir Elçi’yi anımsattı. CNN Türk’te katıldığı bir programın ardından hedef haline getirilen, sözleri nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan ve sonrasında katledilen Elçi’yi…
Bugün Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Düşünceleri nedeniyle yargılandığı günlerde onu yapayalnız bırakıp ölümünden sonra dahi sessiz kalan “hak savunucuları” gördük. Cümlelerini “ama” ile ortadan ikiye bölerek tek anlamlı kelime edemeyen siyasetçiler gördük. Kuru bir taziye mesajı yayınlamaktan ileri gitmeyen baro ve baro başkanları gördük. Kolektif bir utancın içine hep beraber düştük. Bir yıldır o utancın açtığı çukurda debeleniyoruz.
Tahir Elçi katledileli bugün tam bir yıl oldu. Ölümünün ardından başlatılan soruşturma dosyasında hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Kameralar önünde meydana gelen olaya ilişkin rapor hazırlayan bilirkişiler, Elçi’nin ölümünün nasıl meydana geldiğini bilemeyeceklerini kayda geçtiler. Mevsim kıştı, yaza döndü. Aylar akıp gitti. Soruşturma kapsamında tek bir kişinin “şüpheli” sıfatıyla ifadesine başvurulmadı.
Bugün tam bir yıl oldu. Tutuklanmasından korkarken ölüm haberi ile sarsıldık. Tahir Elçi’nin katli, yeni bir dönemin başlangıcıydı. Bunu o gün anlamıştık ve ne yazık ki zaman da bizi yanıltmadı. O günden sonra bükülen belimiz bir daha doğrulmadı. Ne şehirler ne insanlar aynı şimdi, 28 Kasım 2015'ten beri hiçbir şey bugüne olduğu gibi gelmedi. Bir taş çekildi sanki ve hep beraber yıkılan binanın altında kaldık. Bugün hâlâ yokluğuna alışmaya çalışırken, teselli bulmak zor. Ancak acımıza ve öfkemize rağmen, şimdi hayatta olsaydı kendisinin de söylemekten asla geri durmayacağı gibi, barışta, hukukta ve insan haklarında ısrarcı olmak zorundayız. İnsanlığa bıraktığı mirasa ve kıymetli anısına, bu ısrar ile sahip çıkabiliriz.