Takvimin geri kalan tüm günleri

O gün kaybettiğimiz insanların yakınları için yaşam o sabahta durdu kaldı. Onlar, 11 Ekim’e hiç geçemediler…

SEZİN ÖNEY

12.10.2017

11, 12 ve 13 Ekimler, Ekimin tüm günleri, yılın geri kalan ve ömrün geri kalacak günleri…

Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısı "10 Ekim", gelmiş geçmiş tüm şiddet olaylarını ve saldırıları da anımsatacak bir ağır dönüm noktasıyla hayatlarımızı işaretledi.

10 Ekim 2015 Ankara saldırısının ikinci yıldönümündeki anmalar, yazılar,  Türkiye'de birçok kişinin bu vahşeti unutmadığını ortaya koydu. Ancak, unutmayanlar kadar, unutanlar veya unutur gibi yapan; hattâ unutturmak isteyenler var.
Oysa, her şeyden önce 10 Ekim'de Ankara Garı önünde gerçekleşen patlama, Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısı idi. Sırf bu gerçeklik nedeniyle bile olsa, bir toplumun insanlığı adına; hiç olmadı güvenliği adına bir anlamı, 10 Ekim'in paylaşılan ortak bir yası olmalı. Öyle olmuyor tabii; gene bir ayrışma, gene bir kutuplaşma ve hattâ şiddet…

10 Ekim'i anmak isteyenlerden İstanbul Üniversitesi'nde 67 öğrenci "dövülerek" gözaltına alınıyor. Anmada yapılmak istenen de öyle büyük ve akıl almaz bir gösteri değil; saygı duruşunun ardından basın açıklaması yapmak. Ama işte, büyük bir şiddet sonucu hayatını kaybedenleri anmak isteyenlere de illa şiddet gösterilerek "müdahale edilecek" ya… Dövülen öğrencilerden birinin kolunun kırıldığını ve bazı öğrencilerin de yüzlerinden yaralandığını öğreniyoruz. Halbuki daha, 10 Ekim saldırısında yaralanmış 500'ü aşkın kişiden 30'unun tedavileri sürüyor. Üstelik, altı yaralının durumu ağır.

Gerçekten de, "yaralar daha sarılmamışken" ne bu hınç?

Ankara Garı önündeki anma da olaylı geçmiş; Sıhhiye'de toplanan (hepi topu) 100 kişilik bir grup, anma programının yapılacağı alana gitmek istemiş. Polis ekipleri de, programın yapılacağı alana sadece saldırıda hayatını kaybeden kişilerin yakınlarına, milletvekillerine ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerine izin verileceği gerekçesiyle, toplanan bu kalabalığa biber gazı ve plastik mermilerle "müdahale etmiş".

10 Ekim 2017 günü, anmalara yönelik olarak bir "müdahaledir" gitti gidiyor. Keşke "müdahale", 9 Ekim 2015 günü, bu saldırıyı planlayan IŞİD üyelerine yapılsaydı.

Keşke 2015 ve 2016 yılları, Türkiye tarihininin, terör saldırıları bakımından en kanlı dönemlerinden biri olmasaydı. Keşke bu dönemde gerçekleşen yaklaşık 20 saldırıda, yaklaşık 500 kişi hayatını kaybetmeseydi…

Nisan 2016'da, gazeteciler saldırıyla ilgili müfettişlerin ön inceleme raporuna ulaşmış ve 12 Nisan’da Evrensel'den Cem Gurbetoğlu ve Tamer Arda Erşin ve 13 Nisan'da Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş ve bu raporu haberleştirmişti. Her iki gazetede de yayınlanan haberlerin işaret ettiği, güvenlik güçlerinin elinde saldırıyı gerçekleştirenlerin kimlikleri ve hattâ saldırının nerede, nasıl bir hedefe yönelik olacağı gibi birçok ayrıntı bulunuyormuş. Peki, neden "müdahalede" bulunulmamış?

Hukukî pencereden bakınca, olup biteni en hafif biçimde"kasta varan ihmal" olarak niteleyebiliriz herhalde…

Profesör Ejder Yılmaz'ın Hukuk Sözlüğü’nde,"İhmal" şöyle tanımlanmış: “Haksız sonuca yönelmemekle birlikte, durumun ve koşulların gerektirdiği dikkat ve özeni göstermeme hâli; dikkatsizlikten ve veya özensizlikten kaynaklanan kusur; savsama; gerekli özeni göstermeme; hafif kusur hâli”. "İhmalî suçlar" ise “olumsuz (menfî) bir hareket sonucunda işlenen suçlar” diye niteleniyor. Ve tabii, güvenlik güçleri de yapması gereken işleri yapmayınca, bu durum da "ihmalî suçlar" arasına giriyor.    

14 Nisan 2016 tarihli Evrensel gazetesindeki habere göre ise, "TEM Şube Müdürlüğü C Büro Amiri Hüseyin Özgür Gür,  saldırı olacağına dair istihbaratı üstlerine bildirmemişti". Aynı haberde, Gür'ün ifadesinde, “Aynı içerikli yazıların personel üzerinde ‘Yine mi eylem ikaz yazısı. Hep aynı yazıyı gönderiyorlar’ şeklinde oluşturduğu olumsuz psikolojik etki ile kısa süre önce içerik olarak benzer bir evrakın gönderilmesini dikkate alıp evrakı tekrar göndermem durumunda (…) evrakın gereksiz yere ifşa olmasına (basında çıkma vb.) fırsat verilebileceği hususlarını birlikte düşünerek yazı ile ilgili olarak büro personelini bilgilendirmenin yeterli olacağını düşündüm” dediği belirtildi.

"Yine mi aynı…"

Yalnız, bu "yine mi aynı" konusu, başka bir müdahale konusunda yaşanmamış… Zira, saldırı sonrası yaralıların üzerine gaz bombası ve su sıkılması ile ilgili olarak ise polislerin kusuru olmadığı sonucuna varılmıştı. Ve bir de, “Polisin müdahalesi sonucunda herhangi bir ölümün olmadığı Adlî Tıp Kurumu raporu ile teyit edilmiştir” denilmişti.

Ne mi oldu? Bu haberleri yapan  gazeteciler Cem Gurbetoğlu, Tamer Arda Erşin ve Kemal Göktaş hakkında soruşturma açıldı tabii ki…

10 Ekim saldırısı davası mı nasıl gidiyor?

Sadece bir örnek verelim; gene Evrensel'den Tamer Arda Erşin'in haberiyle duyduğumuz, 9 Temmuz 2017'de Ankara'da 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dördüncü duruşmasından bir "ayrıntı":
"10 Ekim davasının 4. duruşmasında skandal bir detay ortaya çıktı. Duruşmada tanık olarak dinlenen Cuma Dabanıyassı'nın, 10 Ekim davası sanığının ifadesiyle gözaltına alındığı, ancak hakkında ayrı bir dava açıldığı ve 4 ay tutuklu kaldığı ortaya çıktı. Müşteki avukatları ise, Dabanıyassı’nın tutuklandığına ya da yargılandığı davaya ilişkin dosyada hiçbir evrak olmadığını ifade etti. Avukatlar, katliamın organizatörünü Suriye’ye kaçırmaya çalıştığı iddia edilen Dabanıyassı'nın davanın sanığı olması gerektiğini ifade etti".

Sadece bir avuç milletvekilinin takip ettiği bu davanın altıncı duruşması, 22-23 Kasım 2017'de görülecek.

2015 yılı keşke çok başka geçseydi.

Keşke, bir engel olsaydı da, 10 Ekim 2015 sabahı, aramızdan koparılıp alınan insanlar hâlâ hayatta olabilseydi.

Sadece onlar da değil; onlarla beraber Ankara Garı'nın önünde olanlar, 500'ü aşkın yaralı ve tabii, yakınları…

O gün kaybettiğimiz insanların yakınları için de yaşam o sabahta durdu kaldı. Onlar, 11 Ekim'e hiç geçemediler ve geçemeyecekler de.

Onun için sadece 10 Ekim'lerde değil, takvimin geri kalan tüm günlerinde de, tüm bu terör saldırılarının mağdurları ve yakınlarının en azından adalete dair inançlarını kaybetmemeleri için yanlarında olmak gerek.

Ve tabii, hafızalara bu güzel insanların kaydını düşmek…

10 Ekim'de kaybettiklerimizin artık bir kitabı var: Barış Portreleri. Toplam 62 yazarın gönüllü bir çalışmayla kaleme aldığı, saldırının kurbanı 85 kişinin portresi. Gelip geçen kimi de çocuk yaşta bu hayatlar, aslında her biri başlı başına bir kitaba dönüşebilecek kadar "insani" detaylar taşıyor.

Ve o sabah, o meydanda, başkentin tam da göbeğinde, o saldırıyla neyi kaybettiğimiz, portelerde ancak bir kısmı yer alabilen bu detayların izi sürülürken anlaşılabiliyor. 

Bu 10 Ekim'de kitap baskıdan çıkarken, yayıncı P24'ün haberinde şöyle deniyordu:

"Eksik portreler de var. Kimi aile acısını sessizce yaşamayı tercih etti; saygı duyduk. Kimilerinin yakın çevresine ulaşmayı denedik ama başaramadık. Ankara Katliamı’nda kaybettiğimiz ama ailesiyle buluşamadığımız, portresini yazamadığımız bütün kardeşlerimizi kitabın sonunda tek tek anıyoruz. Şayet aileleri, dostları fikir değiştirirse bu eksik portreleri tamamlamak ve bu kitabın yeni bir baskısında sizlere sunmak boynumuzun borcu olsun.

“Barış Portreleri” 2015 sonbaharından 2017 sonbaharına uzanan bir zaman diliminde yazıldı ve her bir portre yazıldığı tarih gözetilerek kronolojik olarak kitapta sıralandı. Her portre bir kişinin hayatına odaklı ama biz kitabı yayına hazırlarken portreleri birbiri ardına okuduğumuzda, anlatılanın aslında hepimizin hayatı, hayatlarımızın son iki yılı olduğunu biraz da şaşırarak fark ettik."

Evet, o portelerin anlatmaya çalıştığı insanlar, ölüme karşı duran o "capcanlı" insanlık hâlleri tutunmamız gereken en önemli şeyi anımsatıyor; hayatı, hayatın değerini, insanın değerini…

Bu portrelere, aşağıdaki internet adresinden erişebilir veya aşağıdaki formu doldurarak kitabı ücretsiz olarak temin edebilirsiniz…

http://101015ankara.org/baris-portreleri/

https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSfIoHv-MpBdbl-8fEHOVQ7vjWabjasm-frcnOVpjUwrqGRfFg/viewform

Ve tabii, 22-23 Kasım'daki duruşmayı da unutmayın lütfen…