Temsili fotoğraf: İdlib, Suriye. (Ahmed Acacha via Pexels)

Tarih kadar eskidir çocukların yaşı…

Af dilesek onlardan ve lanetler okusak onların yaşamalarına izin vermeyen savaş cellatlarına. Barışsak insanlığımızla.

CAFER SOLGUN

27.10.2023

Tarih kadar eskidir savaşlara kurban verdiğimiz çocukların yaşı… Ve o çocukların yaşamına kasteden savaşların çeşit çeşit “davalar” suretindeki laneti. İnsan evladının yüreklerine düşmüş karanlık gölgelerdir ve arınmak, yorulmak bilmez bir mücadele nedenidir ömrünce.

Dersim’de toprak evlerin kapıları güneşe doğru açılırdı, pirlerimizin dilinde dağların kilidi kırılmazdan ve evliyalar terk etmezden evvel bizi kaderimize.

Karanlık kötüdür ve her gün bir mucize gibi dağların ardından yeniden ve yeniden doğan güneş, bir yeni ve yeniden başlangıç olmaya tanıdığı şanstır doğanın. Nicedir kanla gölgelenmiş…

Elleri bayrak misali göğe uzanmış ah çeken anaların feryadıdır, önlerinde cansız uzanmış bebek cesetleri; gün yüzü görmesin insan olana, çocuk olana, bebek olana bu kötülüğü reva görenler, güneş yüzü görmesin, ocaklarına karanlıklar çöksün…

Işık, ateş, Hakk’ın cemalidir güneş suretinde, tüten ocak suretinde, gecenin karanlığında yarınların umudu gibi doğmuş ay suretinde, yıldızlar suretinde.

Tarih kadar eskidir masum, kendi halinde ölülerimiz bizim… Gün yüzü görmeden terk-i diyar etmiş, doğru, düzgün ve dürüst, kendince ve barış içinde yaşamaya dair hasretlerini miras bırakmışlardır geride. O miras ki hep devredendir gelecek nesillere. Hep devrederek canlıdır, umut. İnsan kalanlarımızda kuşaklar boyu birikmiş hasretlerin yüküdür yorgun, bitap, kanayan yüreklerde hala çırpınıp duran…

İlyas, Filistin’de viraneye dönmüş Akbar şehri önünde Tanrı’ya karşı öfke, isyan ve sitem doluyken, içinde uyanan yeniden başlamak gücüydü onu İlyas yapan.

Heyder’dır bizde de insan olmanın, yaşıyor olmanın, umut ediyor olmanın kollayan gücü inancımızda. İnsan yanmadan öğrenemez bilincimiz…

Ama işte Akbar yerle bir ediliyor her seferinde, her seferinde yanıyor olmaktan kül oldu insanlığımız, her seferinde çocuklar… Ah… Çocuklar…

Her seferinde İlyas, Heyder, Düzgün Baba, Munzur Baba, dardaki, zordaki insana yardım etmekle, yol göstermekle, rehber olmakla görevli evliyalar terk ediyor bizi yenildiğimiz kadere… Yine ve şimdi de, Filistin’de. Gazze’de…

Tarih kadar eskidir acılarımız. Yaralı, kanayan kalplerimizde hep ilk günkü acımasızlığında yaşanan an’lar ve dünyanın nasıl olup da hala dönüyor olduğuna isyan…

Kollarınızda paramparça bir çocuk bedeniyle kala kalmışsanız bir dünyanın ve savaşın orta yerinde… Ahh… Tam kalbinden vurulmuşsunuz insanlığınızın…

Büyüklerimizden öğrendiğimiz hayat dersidir. İnsan Kürt olabilir, Türk olabilir, Ermeni, Arap, Fars veya herhangi bir başkası; Yahudi olabilir, Müslüman olabilir, Hristiyan veya Alevi olabilir… Ama insan, Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Fars veya Yahudi, Müslüman, Hristiyan ya da Alevi olurken insanlığını yitirirse, o kimliklerin hiçbir manası yoktur. Uğruna ölmeye değmezler…

Bir gün uyansak yeni bir güne ve sözleşmiş gibi yaşadığımız şehirlerin meydanlarını doldursak dünyanın bütün ülkelerinde. O güne değin hangi “davalar” için olursa olsun, adına her ne “savaşı” denmiş olursa olsun, doğdukları hayatları yaşayamadan ölmüş, öldürülmüş çocuklarımız için gözyaşı döksek, ağıtlar yaksak hangi dil ise ağzımızdaki… Ellerimizde taşıdığımız çocuk suretlerine ağlasak. Af dilesek onlardan ve lanetler okusak onların yaşamalarına izin vermeyen savaş cellatlarına… Barışsak insanlığımızla…

“Biz neden daha az insanız?”

Bir haberde, Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’nin BM Genel Kuruluna sunduğu raporda, 7 Ekim’den bu yana İsrail bombardımanı altındaki Gazze’de ölenlerin yüzde 40’ının çocuk olduğunu bildirdiğini yazıyordu: “İsrail güçlerinin Gazze’ye yönelik aralıksız bombardımanı şimdiden, tahminen (İsraillilerin kayıplarından) beş kat fazla, 5 bin 700 kişinin ölümüne neden oldu ve bunların yüzde 40’ı çocuktu. Neler olduğunun farkında mıyız? 15 bin de ağır yaralı var.”

Albanese’nin aktardığına göre Filistinli çocuklar kendisine, “Biz neden daha az insanız?” diye soruyorlarmış. İsrailli bir teğmen de kendisine, öldürülen Filistinli çocukların sayısının “önemsiz” olduğunu söylemiş...

Ya Xızır! Tu ki gavanê çhetunu dero. Tu ki berjenê newes û dirvetinu dero. Tu ki bejenê domonê çhewreşi dero. Ya Xızır! Tu esta!*

*Ya Hızır. Sen ki dar geçitlerdesin (dar geçitler aşansın). Hasta ve yaralıların başucundasın. Kırkındaki bebeğin başucundasın. Ya Hızır, sen varsın)