Tasma ve pranga takılan Suriyeli mülteci
Türkiye’nin AB’yi “kapıları açmakla” tehdit ettiği şu günlerde, Macaristan’da Ahmed H. adlı Suriye mülteci 10 yıl hapse mahkûm edildi
04.12.2016
Ellerinde sadece kelepçeler yok; kelepçelerin ucu bir de tasmayla maskeli ve tepeden tırnağa silahlı bir polisin elinde. Ayaklarında da, kocaman kilitlerin takılı olduğu prangalar var 42 yaşındaki Suriyeli Ahmed H.’nın. Ve 30 Kasım’da, Szeged kentinde gerçekleşen duruşmasında Ahmed H., 10 yıl hapisle cezalandırıldı. Ahmed H.’nin hüküm giymesine neden olan zan, 2015 eylülünde, Macaristan-Sırbistan sınırında, mültecilerle polisin çatışmasına neden olduğu ve polise karşı şiddet kullandığı iddiası.
2015 yazına kadar Ahmed H., ülkesini yok eden savaştan kurtulmuş ve kendine yeni bir hayat kurmuştu. Kıbrıs’a, Rum Kesimi’ne yerleşmiş ve burada eşi, çocukları ile yaşıyordu. Bir Schengen ülkesi olan Kıbrıs’ta, çalışmak ve yaşamak için gerekli izinleri almıştı; yani Avrupa Birliği genelindeki ülkelerin çoğuna girip çıkmasını sağlayacak yasal belgeleri vardı. Ve en önemlisi, ailesiyle, işiyle yeni bir hayata kavuşmuştu. Ancak, savaştan kaçan akrabaları kendisinden, Türkiye’den Avrupa’ya uzanacak yolculukları için yardım istediğinde, bu ricayı reddedemedi. Yardım talebinde bulunan yakınları arasında, yaşlı anne-babası da vardı. Onlarla beraber, bu tehlikeli yolculuğu gerçekleştirdi.
Eylül 2015’te, Macaristan-Sırbistan sınırına ulaştıklarında, kapılar yeni kapatılmıştı. Kendilerinden önce sorunsuz olarak geçen mültecilerin aksine Ahmed H. ve ailesi, sınır kapısında, Avrupa Birliği’nin hemen önünde kalakalmışlardı. Tam o gün, örülmekte olan, dikenli tellerden oluşan sınır geçişe kapatılmıştı; Macaristan tarafında tellerin ardında da polis konuşlanmıştı. Sırbistan tarafında tellerin önünde biriken binlerce mültecinin, yaşamlarıyla kumar oynayıp o noktaya kadar geldikten sonra geri dönmek gibi bir niyetleri de yoktu. Sınır kapısının açılması için protestoya başlayan mültecileri sakinleştirmek isteyen Ahmed H., polislerle konuşmaya ve sınır kapısının açılması için onları ikna etmeye çalışıyordu.
Macar İnternet haber sitesi Index.hu’nun kaydettiği görüntülere göre Ahmed H., polise, “Ülkenize hiçbir sorun yaratmayacağız. Sadece geçmek istiyoruz. Hiçbir polise sorun çıkartmayacağız. Buraya barış için geldik. Sadece geçip gitmek için geldik” diyordu. Ahmed H., polise sözünü dinletemeyince mültecilerin arasına dönüyordu; ancak, tam da bu esnada, arbede başlıyor, mülteciler polise doğru ellerine geçenleri atmaya başlıyordu. Polis, biber gazı ve tazyikli su ile mültecileri geri püskürtmeye çalışırken, mülteciler dikenli telleri aşarak sınırı geçiyorlardı.
O gün yaşanan karmaşada, düzinelerce polis ve mülteci yaralandı. Ahmed H. ve ailesinin de aralarında bulunduğu mülteciler tutuklandı; hapishanede sekiz ay geçirdiler. Serbest bırakıldıktan sonra, başkent Budapeşte’ye geçen Ahmed H. ve ailesi, Almanya’ya doğru yola çıkmak üzereydi. Tam da bu sırada polis, Ahmed H.’yı ailesinden ayırdı ve yeniden tutukladı.
İşte bu olayların sonunda Ahmed H. tutuklandı ve mültecileri polise karşı şiddete teşvik etmek ve polise karşı şiddet kullanmakla suçlandı. Sonunda da, “terör” suçundan hüküm giydi. Ahmed H.’nin duruşmalarını takip eden, mülteciler konusunda çalışan sivil toplum örgütü Migszol’a (Göçmen Dayanışma Grubu) göre Ahmed H., tüm duruşmalarda “radikal İslamcı grup üyesi bir terörist” olarak tasvir edildi. Migszol, ülke genelinde, Müslümanlıkla terörizmin eşdeğer olduğu önyargısının giderek güçlenmekte olduğuna da dikkat çekiyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orban da, çeşitli kereler, “tüm göçmenlerin kamu güvenliğini tehdit ettiğini ve terör riski oluşturduğunu” öne süren açıklamalarda bulunmuştu.
Macaristan’da basında yer alan haberlere bakılırsa Ahmed H., “Teblig-i Cemaat” diye radikal bir örgütün üyesi, Mekke’ye gitmiş ve üzerinden tam dokuz ayrı pasaport çıkmış. Basında yer alan bu haberlerde bahsi geçen pasaportlar, davayı takip eden Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) bu pasaportların, Ahmed H.’nin aile bireylerinin pasaportları olduğunu ifade ediyor. Ne var ki, gerçeğin ne olduğunun fazla bir önemi yok; Ahmed H. davası, Macaristan’a gelecek mültecilere karşı caydırıcı ve aynı zamanda da, savunulan sert mülteci politikalarına karşı bir politik gövde gösterisi niteliği taşıyor.
Hâl böyleyken, tam da böyle bir dava gerçekleşirken, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Suriyeli mültecileri göndereceği yönündeki açıklamalara ne demeli peki? Savaştan kaçan bu insanları bir nevî tehdit olarak kullanmaya ne denebilir gerçekten? Yasal olarak AB’de yaşama ve çalışma hakkına sahip Ahmed H.’ye tasma takılmış, ayakları prangaya vurulmuşken, mültecilik ve Müslümanlık terörizmle eşdeğer tutuluyorken, Suriyeli savaş mağdurlarını pazarlık ve tehdit unsuru olarak kullanmak hazin, çok hazin.